Sual: Uzaylı insanların varlığı doğru mudur? UFO’ların aslı nedir?
CEVAP
Asırlardır, dinsizler, dinleri inkâr etmek için çeşitli yalanlar uydurdular. Mesela, Âdem aleyhisselamı inkâr etmek için ilk insanların vahşi olduğunu, maymundan geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki Allahü teâlâ, bütün eşyanın, ismini, ilmini ve sanatını Hazret-i Âdem’e öğrettiğini bildiriyor. (Bekara 31)
“Tanrıların Arabaları” diye kurgu yazılar yazan Erich von Daniken bunlardan biri, Mısır Piramitleri gibi harikaları görünce, (Bunları insan yapamaz. Tanrılar yapmış olabilir) düşüncesiyle hayaller üretmiştir. Kâfir kafası, tanrı çok olursa çok iş yapar sanıyor. Her şeye gücü yeten bir Allah’ı düşünemiyor.
Dinsiz, tanrıya inanmaz. Fakat Müslümanların itikadlarını bozmak için birçok tanrının olduğunu söyler. Bunun için Gök tanrıları veya Tanrıların Arabaları demeleri de inkârcılıklarından ileri gelmektedir. Cennetle, Cehennemle alay ederler. (Cehennemde dansözler var. Biz Cenneti değil, Cehennemi isteriz) derler. Bunları, Cehenneme inandıkları için değil, inananlarla alay etmek için söylüyorlar. Çok tanrıdan bahsetmeleri de bundandır.
İnsan maymundan gelmiş diyenlere, yani evrim masalına, bilim havası vermek için antropolog demişlerdir. Aslında vicdanlı bir biyolog veya antropolog, ilme ihanet etmez. İnsan kafatasına maymun veya domuz dişi koyup ilim adına ortaya sürmez... [Geniş bilgi için Darwin ve Evrim Teorisi maddesini okuyunuz.]
Bu işleri dinsizler yürütürken, bazı Müslümanların da UFO yalanına inanmaları, hele bazı Müslümanların, (Merih’te Müslüman kardeşlerimiz var) demesi üzerine bu yazıyı yazmak bize vacip oldu. Bu yazıyı yazmaya karar verince, birkaç kişiye söyledim. İmanlı bir zat, (UFO’lar hakkında size bir brifing vereyim dedi. Üç arkadaşla birlikte bir saat kadar süren brifingi izledik. Bu da, Daniken’in etkisinde kalmış. UFO diye bize, kazılarda bulunmuş tarihi eserleri gösterdi. Diyelim ki o eserleri şimdi yapmak mümkün değil. Bu neyi gösterir? O devrin teknikte çok ileri olduğunu gösterir. Kazılarda medeniyetlere rastlanması, eski insanların tamamının vahşi olmadıklarını göstermektedir. Kazılarda ilkel toplumlara da rastlanması medeniyetlerin zirveye çıktığını, sonra çeşitli sebeplerle yıkıldığını göstermektedir. Medeniyetler zirvede iken, teknik çok ileri idi. Tıb da çok ilerlemişti, her hastalığın çaresi bulunuyordu. Bugünkü radarlar eskilerin yanında çok ilkel kalır. Her medeniyet, deprem, Hazret-i Nuh’un tufanı gibi bir sebeple yok olunca, yenisini kurmak için sıfırdan başlamak gerekir. Bu eski medeniyetleri kuranlara, tanrıların adamları veya UFO demek ne kadar mantıksız ve ilim dışıdır.
UFO, Unidentified Flying Objects kelimelerinin baş harfleridir. Buna meçhul uçan cisimler denmiştir. Yani, gökyüzünde görülüp de ne olduğu bilinmeyen şeylere bu isim verilmiştir. UFO’lar, uzay gemisi, uçan daireler, uzaydan gelen insanlar zannedildi. Hâlâ da bunlar söyleniyor. Bugünkü tekniğin bunları tespit etmesi zor mu sanki? Amerikan Hava Kuvvetleri bunların ne olduğunu araştırdı. Neticede, dağlarda görünen oval şeylerin, bulutların içindeki buz kristallerinden yansıyan ışık topları olduğu tespit edildi. Ayrıca, bazı savaş uçaklarının uçan daire şeklinde olduğu da bir gerçektir. Süper güçler, teknoloji savaşında yaptığı çalışmaları gizlemek için, gizli çalışmalarını UFO ile kamufle etmeye çalışıyorlar. Şuranın buranın insanları daire şeklinde bir şey görünce, (İşte UFO) diyorlar. UFO, gezegenlerden gelen insan değildir. Çünkü bugünkü teknik, gezegenlerde hayat olmadığını tespit etmiştir.
Konularında uzman 16 bilim adamı, konuyu bilimsel olarak incelemişler, UFO’ların aslı olmadığını bir kez daha ispat etmişler, (Daniken Duruşması) isimli eserlerinde, Daniken’e hak ettiği şamarı vurmuşlardır. Fakat buna rağmen, hâlâ ülkemizde, bilimsel teknolojiye karşı çıkan mutaassıp [bağnaz] kimselerin bulunmasına hayret ediyoruz.
Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan gibi canlı varlık bulunmadığını bildirdiği için, din düşmanları, UFO diye bir yalan uydurdular. Allah’a inanmazlar. Fakat Müslümanların itikadlarını bozmak için birçok tanrının olduğunu söylerler. Bunun için Gök tanrıları veya Tanrıların Arabaları demeleri de inkârcılıklarından ileri gelmektedir.
Dinsizlerin hilesi çoktur. Hiçbirinin aslı yoktur. Gerçeği öğrenmeli, oyunlarına gelmemeli.
Sual: Gezegenlerde insan var mı?
CEVAP
Hayır, insan yoktur.
Sual: Feza sonsuz mu?
CEVAP
Hayır. Sonsuz sanılan feza, henüz birinci semadır.
Sual: Uzaydaki yıldız ve gezegenler içinde, içinde yaşadığımız şu dünya çok mu küçük kalmaktadır?
CEVAP
Bu konuda Seâdet-i Ebediyye kitabında şu bilgiler verilmektedir:
“Erd denilen yerküremizi kaplayan, nihayetsiz sandığımız boşlukta, birinci gökte yıldızlar yüzmektedir. Bunlardan sekiz tanesi ve peykleri, uyduları katı ve karanlıktır. Geri kalan yüz binlerle yıldızın her biri, parlak bir güneştir. Bu güneşlerin hepsi, bizim güneşimiz gibi, ta merkezlerine kadar gaz hâlindedir. Hiçbirinde, ne su, ne de taş, toprak, ağaç, hayvan ve insan gibi katı cisimler yoktur. Bu yıldızların arasındaki mesafe, ışık senesi ile ölçülür. Bir ışık senesi, saniyede üçyüz bin kilometre giden ışığın, bir senede gittiği yoldur. Yıldızlar, birbirinden o kadar uzaktır ki, ışık bir yıldızdan, başka komşu bir yıldıza, yüzlerce ışık senesinde varabilir. Mesela Atlas Okyanusu'nda uçan bir uçak pilotunun, her üç saatte bir nohut tanesini attığını düşünürsek, yıldızların uzay boşluğundaki büyüklük ve uzaklıkları, bu nohut tanelerinin, denizdeki hâli gibidir. Birbirlerinden bu kadar çok uzak olmakla beraber, uzay dahilinde, milyarlarca yıldız vardır...
Bir kere, fezanın, uzayın yani birinci göğün büyüklüğünü düşünelim. Sonra da, içinde yaşadığımız ve vatanımız olan şu, küçük demeye layık, erdımıza, dünyamıza bakalım. Erdımızın, dünyamızın çapı, güneşin çapından yüzdokuz defa daha küçüktür. Bu yıldızların hepsi, boşlukta, saniyede ortalama yüz kilometre hızla gitmektedir. Fakat, gelişigüzel, alabildiğine gitmeyip, birer helezon, spiral içinde uçmaktadırlar. Yüz milyonlarca yıldız, aynı bir helezonda bulunuyor. Bugün böyle, yüz binlerle helezon biliyoruz. Bir helezonun çapı, on binlerce ziya, ışık senesidir.
Bizim güneşimiz de, böyle bir helezona mensub bir yıldızdır. Güneşimizin helezonunun kıvrımını, geceleri, şerit hâlinde görmekteyiz ve samanyolu, Kehkeşân ismini vermekteyiz.
Erd küremizin, dünyamızın büyüklüğü, kâinat yanında hardal tohmu kadar da diyemeyeceğimiz, karanlık bir cisim olup, güneşimize yüzelli milyon kilometre uzaktadır. Güneşimizin etrafında erdımız, dünyamız gibi dönen, sekiz karanlık küre daha vardır ki, bunlar da, katıdır. Hiçbirinde hava, su, ot ve hayvan yoktur.”