Muhyiddin-i Arabi hazretleri, büyük veli ve müctehid idi. Konya’ya gelip, Sadreddin-i Konevinin üvey babası oldu. Nakil ettiği bilgilerin hepsi, birer vesikadır. Devlet ve mevki sahiplerinden çok hediye gelir, hepsini fakirlere dağıtırdı. Beş yüzden fazla kitap yazdı. Cahiller, buna zındık dedi. İbni Teymiyye gibiler kâfir dedi. Âlimler, ârifler ise, veliy-yi kâmil olduğunu anladı.
Muhyiddin-i Arabi hazretleri, Şam'da, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar. Rabbimize hâşâ hakaret etti sandılar. Epey kimse aleyhinde konuşmaya başladı. Vefat ettiğinde de Şam halkı, kabrinin üzerine çöp döktüler.
Muhyiddin-i Arabi hazretleri bir seferinde, "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddin'in kabri meydana çıkar ve muradı anlaşılır" buyurmuştu.
Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han Şam'a geldiğinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddin'in kabri meydana çıkar" sözünün ne demek olduğunu firasetiyle anladı. [Sin'den murad Selim, Şın'dan murad Şam'dır.] Kabrini araştırıp buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına bir cami ve imaret yaptırdı.
Ayrıca Muhyiddin-i Arabi'nin vefatından önce ayağını yere vurarak, "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tespit ettirip, orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya değil de, paraya tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı.