Sual: Vehhabiler, Allahü teâlânın zatı ve sıfatlarıyla ilgili müteşabih olan âyetler için, hem tevil edilmez diyorlar, böylece hâşâ Allahü teâlânın (Eli, yüzü, ayağı var) diyerek mahlûklara benzetiyorlar. Hem de, bazı âyetleri kendileri de tevil ediyor. Müteşabih âyetler tevil edilmezse, kendileri niye tevil ediyorlar? Tevil etmek caizse, tevil etmeyi niye yanlış görüyorlar?
CEVAP
Tevil edilmez, görünüşe göre mana verilir demeleri, vehhabilerin sapık görüşlerindendir. Tevil etmek zorunda kaldıkları âyet-i kerimelere birkaç örnek verelim:
1- (O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.) [Hadid 4]
Bu âyet-i kerimenin baştan yarısını tevil etmiyorlar. Bunun için de hâşâ, (Allah Arş’ın üstündedir) diyorlar. İkinci kısım tevil edilmeyince ise hâşâ, (Allah her yerdedir) anlamı çıkıyor. Bu da yanlış olduğu gibi, ayrıca vehhabilerin (Allah göktedir) itikadlarına da aykırı olduğu için, mecbur kalarak burasını tevil etmek zorunda kalıyorlar. (Burada beraberlikten maksat, ilmiyle beraber olmaktır) diyorlar. Vehhabiler, tek bir âyet-i kerimede bile açıkça çelişkiye düşüyorlar.
2- (Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.) [Bekara 115]
Bu âyet-i kerimeyi de, (Nereye dönerseniz, Allah ilmiyle oradadır) diye tevil ediyorlar. Tevil etmeselerdi, yine hâşâ (Allah göktedir) sözlerine aykırı olacaktı.
3- (Allah her şeyi kuşatmıştır.) [Fussilet 54]
Bu âyet-i kerimeyi de, (Allah ilmiyle her şeyi kuşatmıştır) diye tevil ediyorlar.
4- (O, göklerde ve yerde tek olan Allah’tır.) [Enam 3]
Bu âyet-i kerimedeki göğü kabul ediyorlar da, yeri tevil etmek zorunda kalıyorlar. (O, göklerde ve yerde ibadet edilen Allah’tır) diye tevil ediyorlar. Tevil etmeseler, Allah’ın hâşâ yerde olduğu anlaşılıyor, yani (Allah göktedir) inançlarına aykırı oluyor. Mecbur kalıp tevil ediyorlar.
5- (İnsanı ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne düşündüğünü, ne düşüneceğini] bilirim. Ben ona şah damarından daha yakınım.) [Kaf 16]
Bu âyet-i kerimedeki, şah damarından yakın olmayı, (Allah bize ilmiyle yakındır) diye tevil ediyorlar. Tevil etmeseler, kendilerine göre gökte olan Allah’ın, bize yakın olmasını açıklayamazlardı.
6- (Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72]
Bunu da, (Kastedilen manevi körlüktür, kâfirliktir) diye tevil ediyorlar.
7- ([İbrahim] “Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek. Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver” dedi.) [Saffat 99]
Buradaki, (Rabbime gidiyorum) ifadesini de, tevil etmek zorunda kalıyorlar. Onlara göre Allah gökte olduğuna göre, İbrahim aleyhisselamın ülkesine niye gelsin ki? İbrahim aleyhisselamın bu sözünü, (Kavmimin yeri ve doğum yerim olan yerden, Rabbime ibadet etme imkânı bulacağım yere hicret edeceğim) diye tevil ediyorlar. Yapılan bütün bu teviller İslam âlimlerininkine uygundur.
Selef-i salihin denilen önceki âlimler, istiva, yed [el] gibi kelimeleri tevile lüzum görmezlerdi; çünkü bu kelimelerin mahiyeti bilinirdi. (Irak, valinin elindedir) denilince, bunun açıklanması istenmez, herkes buradaki el kelimesinin hakiki el ile ilgisi olmadığını bilirdi. (Allah Arşı istiva etti) denince de, Allah’ın Arşa hükümran olduğunu anlarlardı. Mesela, İmam-ı Malik hazretleri de, (İstivanın keyfiyeti bilinemez) buyurmuştur; fakat Müşebbihe denilen bozuk fırka, (Allah’ın bizim gibi eli var. Allah Arş’ın üstünde oturur) gibi yanlış manalar verince, sonraki âlimler bu kelimeleri açıklamak zorunda kalmışlardır. Kur’an-ı kerimde böyle tevil edilmesi gereken çok âyet-i kerime vardır. Görünüşteki manasıyla alınırsa, acayip hatta küfre sebep olacak manalar ortaya çıkar. İşte bu yüzden tevili kabul etmeyen Vehhabiler bile, bazı âyetleri tevil etmek zorunda kalmışlardır.
İmam-ı Gazali hazretleri de buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir. Ehl-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. (Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti) demek, (Irak’ı kansız olarak ele geçirdi) demektir. Bu sapıklıklarına da (Selefin yolu) diyerek selef-i salihine, yani Eshaba ve Tabiine iftira ediyorlar. Yedullah ifadesindeki yed kelimesini el gibi düşünmemeli. Mesela, (Falanca şehir, filanca valinin elinde) denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva, vech gibi kelimeler böyle tevil edilir. (İlcam-ül-avam)