Aradığınız kelime sarı renk ile işaretlenir.
Yazı boyutu     
 
Dinimizde ilim ve ilmin önemi

Sual: İlim öğrenmenin fazileti nedir?
CEVAP
İlim öğrenmenin fazileti çoktur. Kur’an-ı kerimde meâlen, (Bilmiyorsanız, zikir ehline [ilim ehline, âlimlere] sorun) buyuruldu. (Enbiya 7)

Âyet-i kerimedeki zikir, ilim demektir. Bu âyet-i kerime, bilmeyenlerin, âlimleri bulup onlardan sorup, öğrenmelerini emretmektedir. (Hadika)

Üç ayet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah iman edenleri yüceltir; kendilerine ilim verilmiş müminleri ise, [cennette] kat kat derecelerle yükseltir.) [Mücadele 11]

(De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir.) [Zümer 9]

(Kulları arasında Allahü teâlâdan en çok korkan âlimlerdir.) [Fatır 28]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İlim öğrenmek, kadın-erkek her müslümana farzdır.) [Beyheki]

(Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeye çalışınız!) [Şir'a]

(Allahü teâlâ, İbrahim aleyhisselama "Ben ilim sahibiyim, ilim sahiplerini severim" buyurdu.) [İbni Abdilber]

(İlim, İslam’ın hayatı, imanın direğidir.) [Ebuşşeyh]

(Hiç kimse, cehaletle aziz, ilim ile de zelil olmaz.) [Askeri]

(Boş vaktini ilme harcayan kurtulur.) [İ. Maverdi]

(Salih âlimlerden olun, eğer salih âlimlerden olamazsanız, böyle âlimlerin sohbetinde bulunun, sizi hidayete kavuşturacak, dalaletten uzaklaştıracak ilmi dinleyin!) [İ. Maverdi]

(Nerede ilim varsa, orada müslümanlık vardır.) [Seadet-i Ebediyye]

(İlim, benim ve diğer Peygamberlerin mirasıdır. Kim de bana mirasçı olursa, Cennette benimle beraber olur.) [Deylemi]

(Allah’ın rezil etmek istediği kul, ilim ve edepten mahrum kalır.) [İbni Neccar]

(Bir müslüman, arkadaşına, hidayetini arttıracak veya onu tehlikeden kurtaracak hikmetli bir sözden daha iyi bir hediye veremez.) [Ebu Ya’la]

Hazret-i Lokman, oğluna buyurdu ki:
(Âlimlerle otur, hikmet sahiplerinin sözlerini dinle! Allahü teâlâ, bahar yağmuru ile toprağa hayat verdiği gibi, ölü kalbleri hikmet nurları ile diriltir.)

İlim, Cennete giden bir yol, gurbette arkadaş, yalnızlıkta sırdaştır. İlim, iki cihanda kurtuluş, düşmana karşı siperdir. İnsan için haya, gözler için ziyadır.

Hazret-i Ali buyurdu ki:
(İlim, maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun; fakat ilim seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim sarf etmekle çoğalır.)

İmam-ı Gazali hazretleri de, (İnsanın diğer mahlukattan üstünlüğü ilmi iledir, güç ve kuvvetiyle değildir. Çünkü deve insandan kuvvetlidir. İrilik bakımından da değildir. Çünkü fil insandan çok iridir. Cesaret bakımından da değildir. Çünkü aslan insandan cesurdur. Çok yemesiyle de değildir. Çünkü mandanın karnı, insanın midesinden daha büyüktür. Şu halde ilim çok üstün bir vasıftır) buyurmaktadır.

Yemek ve içmekten kesilen hasta, ölmeye mahkum olduğu gibi, ilim ve hikmetten mahrum kalb de ölüme mahkumdur.

İlim öğrenmek ve öğretmek çok mühimdir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ ilim verdiği âlimlerden de Peygamberlerden aldığı misak gibi, ilimlerini saklamayıp insanlara açıklamaları için, söz almış ve "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et!" buyurmuştur.) [Ebu Nuaym]

(En güzel hediye, hikmetli bir sözü iyice anlayıp, din kardeşine anlatmaktır.) [Taberani]

(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadetten daha sevaptır.) [Deylemi]

(Heves edilecek iki kimse vardır: Biri, Allahü teâlânın verdiği ilimle amel edip başkasına da öğreten, ikincisi de, Allahü teâlânın verdiği serveti hayra sarf edendir.) [Buhari]

(İlim yolunu tutana, Allahü teâlâ Cennet yolunu açar.) [Tirmizi]

(Melekler, ilim talebesinden memnun oldukları için kanatlarını onların üzerine gererler.) [İ. Abdilber]

(İlimden bir mesele öğrenmek, dünyadaki her şeyden kıymetlidir.) [Taberani]

(Ya âlim, ya öğrenci, ya dinleyici veya bunları seven olun. Yoksa helak olursunuz.) [Beyheki]

(Tecrübeli yaşlılarla oturup kalkın. Âlimlere sorun. Hikmet sahipleri ile beraber olun.) [Taberani]

(Âlim olmayan veya ilim öğrenmeye çalışmayan bizden değildir.) [Deylemi]

(Bir âlimin, yanına oturarak, bir saat ilimle meşgul olması, bir âbidin 70 yıl ibadetinden hayırlı olabilir.) [Deylemi]

(İşlenen bir günah, âlime bir, cahile iki olarak yazılır. Âlim, günahı için azap olunur. Cahil ise hem günahı, hem de öğrenmediği için azap olunur.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, dünya işlerinin âlimi, ahiret işlerinin cahili olana buğz eder.) [Hakim]

(İlim öğrenmek, namaz, oruç, hac ve Allah yolundaki cihaddan daha kıymetlidir.) [Deylemi]

(Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibadet etmekten kıymetlidir. Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir.) [Ebu Nuaym]

(Bir kimse, ilim öğrense, bununla amel etmese bile; bin rekat namaz kılmasından daha fazla sevap alır. Eğer öğrendiği ilimle amel eder veya başkasına öğretirse, hem bunun sevabını alır, hem de Kıyamete kadar bununla amel edenlerin sevabını alır.) [Hatib]

(Farzlarda ihmallik yapan bir derde müptela olur.) [İ. Ahmed]

(Din ilmine sahip olanın sıkıntısı gider ve ummadığı yerden rızıklanır.) [İ. Neccar]

(İlim öğrenen veya Allah için bir dost edinen veya din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan veya “Bismillah” diyerek işine başlayan affa uğrar.) [İ. Rafii]

İlim âlimden öğrenilir
Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberani)

Kur'an-ı kerimde ise mealen, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden sorun!) buyuruldu. (Nahl 43)
Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için de sebeplere yapışmak, bir âlimin gösterdiği yolda gitmek gerekir. Kur'an-ı kerimde mealen (Ey iman edenler, Allah’tan sakının ve Onun rızasına kavuşmak için, vesile arayınız!) buyuruluyor. (Maide 35)

Bu âyet-i kerimeden de bir öğreticiye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Bir kimsenin rehberi olmazsa, şeytan ona rehber olur. Şeytan rehber olunca da, kendisine tâbi olanı uçurumdan uçuruma atar.

[Bu yüzden, bid’at ehli, reformcu zatları dinlememeli, sözlerine inanmamalı, kitaplarını okumamalı, yaralı aslandan kaçar gibi bunlardan uzaklaşmalıdır. Nakli esas alan kitapları okumalıdır. Hakikat Kitabevi’nin yayınladığı kitaplar, ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden derlenerek hazırlanmıştır. www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir ve temin edilebilir.]

İlim bulunan yerde müslümanlık vardır
Ehl-i sünnet itikadını ve ilmihalini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyenler, Müslümanlıktan ayrılmak, küfür felaketine düşmek tehlikesindedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İlim bulunan yerde Müslümanlık vardır. İlim bulunmayan yerde Müslümanlık kalmaz.)
Ölmemek için, yiyip içmek gerektiği gibi, kâfirlere aldanmamak, dinden çıkmamak için de, dinini, imanını öğrenmek gerekir. Ecdadımız her zaman toplanıp, İlmihal kitaplarını okur, dinlerini öğrenirlerdi. Ancak böyle müslüman kaldılar. İslamiyet’in zevkini aldılar. Bu saadet ışığını bizlere, doğru olarak ulaştırabildiler.

Bizim de müslüman kalmamız, yavrularımızı içimizdeki ve dışımızdaki kâfirlere kaptırmamamız için, birinci ve en lüzumlu çare, her şeyden önce Ehl-i sünnet âlimlerinin hazırladığı ilmihal kitaplarını okumak ve öğretmektir. Çocuğunun müslüman olmasını isteyen ana-baba, çocuğuna Kur'an-ı kerim öğretmelidir. Fırsat elde iken okuyalım, öğrenelim ve çocuklarımıza, sözümüzü dinleyenlere öğretelim! (Herkese Lazım Olan İman)

İlim öğrenirken nelere dikkat etmeli?
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İlim talebesinin bazı vazifeleri şunlardır:
a- Kalbini bütün fena hâllerden temizlemelidir. Hadis-i şerifte, (Din, temizlik üzerine kurulmuştur) buyuruldu. Buradaki temizlik, sadece dış temizliği değil, aynı zamanda bâtın temizliğidir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Köpek bulunan eve rahmet melekleri girmez) buyuruldu. Kalbi bir eve benzetelim. Bu eve melekler gelir. Gazap, kin, haset, kibir gibi kötü huyları havlayan köpek kabul edelim! Böyle azgın köpeklerle dolu eve rahmet melekleri girmez. Allahü teâlâ ilim nurunu kalbe melekler vasıtası ile akıtır. Rahmet meleklerinin girmediği kalb ilimden mahrum kalır.

b- Bütün gücünü ilme bağlamalıdır! Başka şeylerden alakayı kesmelidir! Dağınık fikir, suyu bölünen ırmağa benzer. Sağa sola aktığından bahçeyi sulayamaz.

c- İlmiyle kibirlenmemelidir! Hiçbir İslam âlimini küçük görmemelidir! Cahil ve aciz bir hastanın, mütehassıs bir doktoru kabul etmesi gibi İslam âlimlerini kabul etmelidir. Talebe, şahsi fikrini bir tarafa atmalı, İslam âlimlerinin öğüdüne kulak vermelidir! İslam âlimlerinin hata gibi görünen işini, kendi doğrusuna tercih etmelidir!

d- Faydalı ilimleri öğrenmeye çalışmalıdır! İlimden gaye, kalbi kötü huylardan temizleyip, faziletlerle süslemektir.

e- Zorluklara karşı sabırla göğüs germelidir. İlim ve diğer nimetleri acı ilaçlarla kaplamışlardır. Akıllı olan, bunların içine yerleştirilmiş tatlıları görür. Üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğner. Acılardan tat alır. Hasta olan onun tadını duyamaz. Hastalık, Allahü teâlâdan başkasına gönül vermektir.

İlimden istifade edebilmek için:
1-
Önce niyetini düzeltmeli, cahillikten kurtulmayı düşünmelidir! Allahü teâlâ, (Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu) buyurdu.

2- İnsanlara faydalı olmayı düşünmelidir! Hadis-i şerifte, (İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır) buyurulmaktadır.

3- Öğrendikleri ile amel etmeye çalışmalıdır. Çünkü, (Amelsiz ilim vebal, ilimsiz amel sapıklıktır) buyurulmuştur.

4- İlim öğrenmekten maksat, Cenab-ı Hakkın rızasını talep olmalıdır. Allahü teâlâ, ihlâsı, salih ameli övmektedir.

5- Üstüne lazım olmayan şeye karışmamalıdır. Hazret-i Lokman'a, (Bu dereceye ne ile kavuştun?) diye sual ettiler. (Doğruluk, emanete riayet ve bana lazım olmayanı bırakmakla) diye cevap verdi.

6- Biri ile münakaşa ederse, ona karşı insaflı olmalı, yumuşak davranmalıdır ki kendisi ile cahil arasındaki fark belli olsun. Hadis-i şerifte, (Allah refiktir, yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiçbir şeye vermediğini, yumuşak davranana ihsan eder) buyuruldu.

7- Sabırlı olmalıdır. İbni Abbas hazretlerine, (Bu ilmi ne ile elde ettin?) diye sual ettiler. Cevabında, (Darlıkta, genişlikte sabretmekle, sual sormakla ve yorulmayan bir azimle) buyurdu. Yine büyük bir zat aynı suale, (Erken kalkmakla, son derece alçak gönüllü olmakla, kuvvetli azim ve sabırla) diye cevap verdi.

8- İlim talebesi, herkesle iyi geçinmelidir! (İnsanların hayırlısı onlarla iyi geçinen, insanların şerlisi de onlarla çekişen) buyurulmuştur.

9- Çok edepli olmalıdır.

10- Büyük bir âlime, ilmi ne ile elde ettiği soruldu. Cevabında, (Hocamın her sözünü dinlemekle) buyurdu. Âlimler buyuruyor ki:
(İlim talebesi, ilme ve ilim öğreten hocasına hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez.) [Bu yüzden, mezhep ve itikad imamlarımıza ve ehl-i sünnet âlimlerine saygı ve hürmette kusur etmemelidir.]

İlmin başı
Peygamber efendimiz, ilmin inceliklerini, acayipliklerini soran köylüye buyurdu ki:
- İlmin başını öğrendin mi?
- İlmin başı nedir ki?
- İlmin başı, Allahü teâlâyı hakkıyla tanımaktır. Bu da Onun, misli, benzeri, zıddı, dengi, eşi olmadığını, vahid, evvel, ahir, zahir ve bâtın olduğunu bilmektir. (Şir'a)
Görüldüğü gibi ilmin aslı marifetullahtır, yani Allahü teâlâyı tanımaktır.

İlmin veya başarının başı sabır denebilir. İbadet için de böyledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İbadetin başı sabırdır.) [Hakim]
Sabrın önemi birçok işten büyüktür. Bu bakımdan, (Her işin başı sabırdır) denebilir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlimden bir şey öğrenmek, dünya ve içindeki her şeyden daha iyidir.) [Taberani]

(Öğretmek için ilimden bir mesele öğrenen 70 sıddık sevabı alır.) [Deylemi]

(İlim öğrenmek amelden kıymetlidir.) [Hatib]

İlimden zarar gelmez. Ölünceye kadar ilim öğrenmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hiç kimse cahillikle aziz, ilim ile de zelil olmaz.) [Askeri]

İlmin faydalısını öğrenmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâdan faydalı ilim isteyin ve fayda vermeyen ilimden Allahü teâlâya sığının!) [İbni Mace]

Lüzumsuz sualler
Okuyucularımız, çok zaman faydalı sual soruyorlar. Biz de araştırıyor, ehline soruyor, cevabını yazıyoruz. Böylece o okuyucu ile birlikte, diğer okuyucularımız da bundan istifade ediyor. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlim bir hazine, sual ise anahtardır. Sorun ki öğrenin! Bir sual sayesinde dört kişi sevap alır. Sual soran, cevap veren, dinleyen ve bunları sevenler.) [Ebu Nuaym]

Okuyucularımızdan bazıları ise, Hazret-i İbrahim’in kestiği koçun etini kimler yedi?, Falanca âlimin anasının adı neydi?, Yunus aleyhisselamı yutan balık, erkek miydi? gibi sualler soruyorlar. Dürr-ül-muhtarın Tahtavi haşiyesinde buyuruluyor ki:
(İnsanın bilmesi gerekmeyen şeyleri münakaşa etmesi mekruhtur. Öğrenilmesi emredilmemiş olan şeyleri sormak caiz değildir. Mesela Hazret-i Lokman peygamber midir? Cin, insanlara nasıl görünür? Hazret-i İsa gökten ne zaman inecek? Buna benzer şeyler sormamalı, çünkü bunları öğrenmekle emrolunmadık.)

Bugün çok kimse, Ehl-i sünnet itikadını bilmiyor. Öğrenmesi farz-ı ayn olan bilgilerden habersizdir. Faiz çeşitlerini, hatta yemeğin farzlarını bile bilmez iken, dünya ve ahirette gerekmeyen şeyleri soruyorlar. Biz de (Bilmiyoruz) diye cevap verince, (Bir bilene sor) diyorlar. Zaten biz, bilmediklerimizi bir bilene soruyoruz. Fakat bilinmesi gerekmeyenleri sormak lüzumsuzdur. Dünya ve ahirete yaramayan sualleri sormak ve her suale cevap vermeye kalkmak ve (Ben bilirim) demek doğru değildir. Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki:
(Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen vardır.) [Yusuf 76]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimim diyen cahildir.) [Taberani]

(Çok sual sormaktan sakının! Sizden öncekiler, bu yüzden helak oldu.) [İ. Maverdi]

(Sizi çok sual sormaktan nehyediyorum.) [Taberani]

(Allah rızasından başka bir maksatla ilim öğrenen veya ilmini dünya menfaatine alet eden Cehenneme gidecektir.) [Tirmizi]

(İlmi, âlimlerle yarışmak, cahillerle münakaşa edip susturmak ve insanlar yanında itibar kazanmak için öğrenen Cehenneme gidecektir.) [Tirmizi]

Şu halde, lüzumsuz sual ve başka maksatlarla sual sormak doğru değildir. İmtihan gayesiyle karşısındakini sıkıştırmak için sual sormak da uygun değildir. Hadis-i şerifte, (Öğrenmek için sual sorun! Kötü maksatla sual sormayın!) buyuruldu. (Deylemi)

Suali uygun sorabilmek, o kişinin ilmini gösterir. Hadis-i şerifte, (Güzel sual, ilmin yarısıdır) buyuruldu. (Taberani)

İlmi, öğrenip amel etmek isteyen kimseye öğretmelidir! İlmin kıymetini bilmeyen, laf olsun diye öğrenmek isteyene, ilim öğretmek doğru olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlmi, ehli olmayana öğretmek onu kaybetmek demektir.) [İbni Ebi Şeybe]

(Bazı kavimler gelecek, fakihleri, ince ve karışık meseleleri ele alacak, halkı şaşırtacaklardır. İşte bunlar, ümmetimin şerlileridir.) [Taberani]

Ayıp olur diye sormamak
Sual:
Bir genç kızım. Mahrem konuları sormaktan utanıyorum. Ne yapayım?
CEVAP
Bir kız, mahrem konuları annesine sorar. O da bilmezse, annesine, (Babamdan öğren) der. Babası da bilmezse, babasının, bilen birine sorması gerekir. Babası yoksa, ağabey, amca, dayı gibi mahrem akrabalarından öğrenir. Bunlar da öğrenip bildirmezse, o zaman mektupla veya telefonla, kendinden değil de, (Bir kadının muayyen hâli şu kadar devam edip kesilse, ne gerekir) şeklinde sormak daha uygun olur. Bir kadının kocası, bu bilgileri öğrenip hanımına anlatmazsa, kadın, en uygun bir yolla bunları öğrenebilir. Bilenlerden bu konuları edep dairesinde sorması ayıp olmaz.

Hazret-i Esma’nın Peygamber efendimize nasıl gusledileceğini sorarken utanması üzerine, Hazret-i Âişe validemiz, (Ensar kadınları ne iyidir; utanmaları, dinlerini öğrenmekten men etmiyor) buyurdu. (Buhari) Demek ki, ayıp olur diye kendisine farz olan bilgileri öğrenmemek yanlıştır. Peygamber efendimiz, mahrem konuları anlatırken, (Allahü teâlâ, hakkın anlatılmasından çekinmez) buyurmaktadır. (Tirmizi) Aynı anlamda âyet-i kerime de vardır:
(Allahü teâlâ, gerçeği söylemekten çekinmez.) [Ahzâb 53]

Sual: Bilmediğimiz şeyler oluyor. Sormaya fırsat bulamıyoruz veya çekiniyoruz. Sormamanın vebali var mıdır? Bir de sorduğumuz kimse bildiği halde bilmiyorum derse ona da vebal olur mu?
CEVAP
İhtiyaç halinde bilmeyenler, bilenlerden sormalı, bilenler de bilgisini gizlememelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin bildiğini söylememesi, cahilin de bilmediğini sormaması helal değildir. Çünkü Allahü teâlâ, "Bilmiyorsanız, ilim ehline sorun" buyuruyor.) [Taberani]

Dinini öğrenmek için sual soranlara, cevap vermemenin vebali çok büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İlmini [bildiğini] gizleyene, denizdeki balıktan, gökteki kuşa kadar her şey lanet eder.) [Darimi]

Okuma alışkanlığı kazanmak
Sual:
Ülkemize gelen turistlere dikkat edin, bavullarının yarısında elbise, geri kalan yarısında kitaplar var. Oysa biz seyahate çıktığımız zaman aklımıza en son gelen şey kitaptır. Okuma sevgisi ve alışkanlığını kazanmamız hususunda tavsiyeniz nedir?
CEVAP
Bilginin kaynağı kitaptır. En güzel, en sağlıklı ve en kolay bilgi kitap okuyarak öğrenilir. Sessiz bir öğretmendir kitap. Anlamadığınız yeri defalarca okuyabilirsiniz. Anlayamadığınız için kızmaz size. Aşağılamaz ve şevkinizi kırmaz.

Kitap okurken hem yeni bilgiler öğrenir, ufkunuzu genişletir, hem de günlük sıkıntılarınızdan az da olsa uzaklaşmış olursunuz. Çok kitap okuyanların konuşması düzelir. Güzel ve anlamlı cümleler kurar. Fikrini sağlıklı bir şekilde aktarabilir muhatabına. Fazla gaf yapmaz. Hadiseleri daha geniş açıdan ele alarak değerlendirir. Kolay öfkelenmez, sabrı öğrenir. Anlayışlı ve hoşgörülü olur.

Tabii kitap derken, her kitap bunları sağlar demiyoruz. Kitabın da doğrusu, güzeli, faydalısı var. Bunun tersi de mümkün. Bazı kitapları okuduğunuz zaman; ister istemez olumsuz yönde etkilenebilirsiniz.
At, otu yemeden önce koklar. Eğer zehirli ise, şüphelenirse yemez. Kitap da öyledir. Kitap hakkında önceden bilgi sahibi olmak, kitabın yazarı, müellifi hakkında fikir sahibi olmak gerekir.

Bozuk bir besin yediğimiz zaman midemiz nasıl bozuluyorsa, bozuk bir kitap okuduğumuz zaman beynimiz de o şekilde etkilenir. [Bu yüzden mezhepsizlerin, reformcuların kitaplarını okumamalı.]
İnsanın en esef duyacağı şey, öğrendiği lüzumsuz ve yanlış bilgidir.

Lüzumsuz bilgi nedir?
Dünya ve ahiretine yaramayan, sadece bazı tartışmalarda ve bilgiçlik taslamada işe yarayabilen bilgi türüdür. Mesela, 1980 yılının en hızlı koşan adamının ismini ezberlemek gibi. Maalesef günümüzde genel kültür dendiği zaman bu tür şeyler akla geliyor. Bilime ve insana hiçbir faydası olmayan bir sürü ıvır zıvır bilgiler...Konuyu fazla dağıtmayalım.

Kitap okumanın faydalarını saymakla bitiremeyiz...
Bizim asıl değinmek istediğimiz konu; kitap okuma alışkanlığıdır.
Bu alışkanlık, küçük yaşlarda kazanılırsa, daha etkili, daha güzel ve daha kalıcı olur.

Çocuklara ve gençlere okuma alışkanlığı kazandırmak lazımdır. Peki, bu nasıl mümkün olabilir?

Çocukların ve gençlerin okudukları zaman heyecan duydukları çizgi romanlar, kısa hikayeler, meraklı çocuk romanları, kelime hazinesini geliştiren bulmacalar, bilmeceler, çocuklar ve gençler için hazırlanmış mecmualar bu iş için biçilmiş kaftandır.

En güzel okuma alışkanlığını bu bahsettiklerimiz sağlayacaktır.
Yoksa, çocuklara direkt bilginin verildiği ders kitaplarının ve ağır kitapların okutulması çok zordur. Ülkemizde bu işi en güzel yapan ve başarılı olan kuruluşlardan bir tanesi Türkiye Çocuk Dergisi’dir. Yıllardan beri profesyonel ve uzman kadrosu ile çocukları ve gençleri geleceğe hazırlıyor.

Ülkemizde okuma alışkanlığının çok yetersiz düzeyde olduğunu kabul etmek zorundayız. Dünya ülkeleri ile kıyaslandığımız zaman, çok geri saflarda kalıyoruz.

Televizyon ve radyo gibi cihazlardan edinilen bilgiler, uçucudur. Çok bilgi verilse dahi, bunları hatırımızda tutmak zordur. Çünkü, bu bilgilere erişmek için hiçbir emek harcanmamıştır.

Ama kitap öyle değil. Belli bir emek harcanarak edinilen bilgilerin unutulma ihtimali daha düşüktür.

Sual: Bazıları dini ve ilmi diyorlar. Din ilimden ayrı mıdır?
CEVAP
İslamiyet, ilmin tâ kendisidir. Kur'an-ı kerimde birçok yerde, ilim emredilmekte, ilim adamları övülmektedir. Mesela, (Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu, bilen elbette kıymetlidir) buyurulmaktadır. (Zümer 9)

Peygamber efendimizin ilmi öven ve teşvik buyuran sözleri o kadar çok ve meşhurdur ki, gayrı müslimler dahi bunları bilmektedir. Yukarıda birkaçını bildirdik.

İslam dininde kadın, kocasının izni olmadan nafile hacca gidemez. Sefere çıkamaz. Fakat kocası öğretmezse ve izin vermezse, ondan izinsiz, kendisi için lüzumlu ilmi öğrenmeye gidebilir. Allahü teâlânın sevdiği hacca izinsiz gitmesi günah olduğu halde, ilim öğrenmeye izinsiz gitmesi günah olmuyor. Hadis-i şerifte, (Nerede ilim varsa, orada Müslümanlık vardır. Nerede ilim yoksa, orada kâfirlik vardır) buyuruluyor. Burada da ilmi emretmektedir. (Herkese Lazım Olan İman)

İlim, dinden ayrı değildir. İslam ilimleri ikiye ayrılır:
1- Akli ilimler,
2- Nakli ilimler.
Fizik, kimya, matematik, edebiyat gibi tecrübi ilimlere, akli ilimler denir. Tefsir, kelâm, hadis, fıkıh gibi ilimlere de nakli ilim veya din ilimleri denir.

"İslamiyet, ilmi, fenni emreder" demek bile yanlış anlaşılabilir. İslamiyet’in kendisi ilimdir.

Fen ilimleri, İslamiyet’in bir koludur. Din [İslamiyet] denince, içine ilim de girer. Bunun için, dini ve ilmi demek yanlıştır. Fen, dinden ayrı değildir.

"Dini, ilmi, edebi ve ahlaki yayın" gibi tabirler kullananlar, böyle konuşup yazanlar, ya dinimizi iyi bilmiyorlar veya mezhebi kabul etmiyorlar. Bütün ilimler, İslam bilgileri içinde incelenir. Dini, ilimden ayıranlar, Batılı yazarların tesiri altında kalan kimselerdir. Dinimizde ahlak da var, edep de var, edebiyat da... Bu bakımdan "Dini, ilmi, edebi, ahlaki yayın" tabiri doğru değildir. Dini denilince, diğerleri kullanılmaz. Dini kelimesi kullanılmadan diğerlerinin hepsini kullanmakta mahzur yoktur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın!) [İbni Asakir]

(İlim Çin’de de olsa talep edin! Öğrenin!) [Beyheki]

Çin, eskiden olduğu gibi yine müslüman değildir. Çin’den alınacak ilim, elbet fen ilmidir. Her türlü teknolojidir. Bu bakımdan hiç kimsenin, İslamiyet’in ilme, tekniğe karşı olduğunu söylemesi mümkün değildir.

Sual: Kadın ve erkeğe farz olan ilimler nelerdir?
CEVAP
Dinimizde farz olan ilimler ikiye ayrılır: Farz-ı kifaye, Farz-ı ayn olan ilimler.
Dünya işlerini tanzim için gereken tıp, ziraat, terzilik, siyaset gibi ilimler, farz-ı kifayedir.

Bu ilimleri bilen kâfi miktarda insan varsa, diğer insanların bu ilimleri öğrenmesi farz olmaz. Yani bu ilimleri bilmediği için diğer insanlar mesul olmazlar.

Farz-ı ayn olan ilimleri her müslümanın bilmesi farzdır. Mesela namaz, oruç gibi ibadetleri her müslümanın bilmesi farzdır. En başta da Ehl-i sünnet itikadını öğrenmek her müslümana farz-ı ayndır. Ancak zekat verecek zenginin zekat ilmini bilmesi farz-ı ayn iken, fakirin bilmesi farz değildir. Evlenecek kimsenin evliliğe ait lüzumlu bilgileri bilmesi farzdır. Evlenmeyecek kimsenin evliliğe ait bilgileri bilmesi farz değildir. (Hadika)

Sual: Dinimi daha iyi öğrenebilmem için çok çeşitli kitap okumanın zararı olur mu?
CEVAP
Çok kitap okumak, çok ilim öğrenmek yerine faydalı ilim öğrenmek gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İlmin faydası, ibadetleri doğru ve makbul yapmakla görülür. Haramlardan sakındırmayan, zühdü artırmayan ilim, ancak Allahü teâlânın gazabını artırır.) [Deylemi]

(İlmi çoğaldığı halde, ahlakı düzelmeyen kimse, Allahü teâlâdan uzaklaşır.) [Deylemi]

Hikmet nedir?
Sual:
Gayrimüslimlerden alınan ilimlerden istifade etmenin mahzuru olur mu?
CEVAP
Dini bilgiler, ehl-i sünnet âlimlerinden alınır yani onların kitaplarından öğrenilir. Fen ilmi ise her yerden alınır. Bu konudaki üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hikmet, [fen ve sanat] müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alması gerekir.) [İbni Asakir, Askeri]

(Hikmeti al, hangi kaptan çıktığı sana zarar vermez.) [Künuz-ül hakaik]

(İlim Çin’de de olsa alın.) [Beyheki]

Bu hadis-i şerifler, dünyanın en uzak yerinde, hatta kâfirlerde bile olsa ilmi almayı emretmekte, doğu veya batıdan gelme diyerek fenni reddetmemek gerektiğini bildirmektedir. (Mevduat-ül-ulum)

Hikmet, fen ilmi anlamına geldiği gibi, başka anlamlara da gelir. Mesela fıkıh ilmi anlamına da gelir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah, hikmeti [fıkh ilmini] kime dilerse ona verir. Her kime hikmet verilmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir.) [Bekara 269]

Hikmet, eşyanın mahiyetini, vasfını ve özelliğini bilmek anlamına da gelir. Bir âyet meali şöyledir:
(Allah’a şükret diye Lokmana hikmet verdik. Şükreden kendisi için şükreder.) [Lokman 12]

Sual: İlim öğrenmenin şartı falan var mı?
CEVAP
İlim talep edene öğretilir. Talep etmeden ilim öğrenilmez. Bir şeyler ezberleyebilir, durumu idare edebilir ancak faydasını pek göremez. İlim öğrenmenin ilk şartı talep etmektir.

Sual: Günah işleyerek ilim öğrenilir mi?
CEVAP
Öğrenilmesi lazım olan ilim bile, günah işleyerek öğrenilmez.

Sual: Okulda bulunduğumuz ve evde ders çalıştığımız her an, hiç durmadan sevap almamız için nasıl niyet etmeli?
CEVAP
Şöyle niyet edilebilir: (Okula, eğitimim bitince, müslümanlara, insanlara hizmet etmek için gidiyorum ve derslerime onun için çalışıyorum. Ya Rabbi bana faydalı ilim nasip eyle.)

Sual: "Bilip de yapmamanın cezası daha büyüktür" diyerek dini meseleleri öğrenmek istememek uygun mudur?
CEVAP
Öğrenmesi mümkün iken öğrenmemek de günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Aynı günahı işleyen âlime bir, cahile iki günah yazılır. Âlim, yalnız günahın, cahil ise, hem günahın, hem de o meseleyi öğrenmemenin cezasını çeker.) [Deylemi]

Sual: Dünya ve ahireti kazanmak için ne gerekir?
CEVAP
Dünya ve ahireti kazanmak, ilim iledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her şeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu ilimdir.) [Deylemi]

Ahireti kazanmak ilim ile olduğu gibi, dünyada da rahat ve huzur içinde yaşamak, yine ilim iledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Süleyman aleyhisselam, mal, saltanat ve ilim arasında muhayyer bırakıldı. İlmi seçti. Mal ve saltanat da verildi.) [Deylemi]

En üstün amelin ne olduğu sual edildiğinde, Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâyı bilmek) buyurdu. Onlar, (Ya Resulallah, biz amelden soruyoruz. Siz ilimden cevap veriyorsunuz) dediler. (İyi bilin ki, ilim ile yapılan az amel kıymetlidir. Fakat cehaletle yapılan çok amel faydasızdır) buyurdu. (İbni Abdilber)

Tasavvufu, yani tarikatı öğrenmeden önce, ilim öğrenmek gerekir.

Bedreddin-i Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
(İmam-ı Rabbani hazretlerinden Buhari, Mişkat, Hidaye, Şerh-i Mevakıf kitaplarını okudum. Gençleri ilim öğrenmeye teşvik eder, "Önce ilim, sonra tasavvuf" buyururdu. Benim ilimden kaçındığımı, tasavvuftan zevk aldığımı görünce, halime merhamet ederek, "Kitap oku, ilim öğren, cahil sofu, şeytanın maskarası olur, Rütbetül-ilmi aler rüteb yani, rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir" buyurdu.) [Hadarat-ül-kuds]

Sual:
En iyi ibadet nedir?
CEVAP
Her zaman doğru iman sahibi olmaya, farzları yapıp haramlardan kaçmaya, tevbe edip farz borçlarını ödemeye çalışmalıdır! Bunları doğru yapabilmek de, ancak ilimle mümkündür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Gece bir müddet ilim öğrenmek, bütün gece ibadet etmekten sevaptır.) [R. Nasıhin]

(Sabah-akşam ilimle meşgul olmak, cihaddan efdaldir.) [Deylemi]

(İlimden bir mesele öğrenmek, yüz rekat [nafile] namaz kılmaktan daha kıymetlidir.) [İ. Abdilber]

İlimsiz amelin kıymeti olmaz. Günümüzde ilmin önemi daha büyüktür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Siz fakihleri çok, hatipleri az, isteyeni az, vereni çok bir zamandasınız. Böyle zamanda amel ilimden hayırlıdır. Bir zaman gelir ki, fakihleri az, hatipleri çok, isteyeni çok, vereni az olur. O zamanda ise ilim amelden hayırlıdır.) [Taberani]

Faydalı ve faydasız ilimler
Sual:
Faydalı ve faydasız ilimler nelerdir?
CEVAP
Faydalı ve faydasız ilimlere birkaç örnek verelim:
1- İman, ibadet ve kazanç ilimlerini öğrenmek farzdır. (Hindiyye)

2- Fıkıh öğrenmeyip, hadis, tefsir ile meşgul olmak çok yanlış olur. (Berika)

3- Matematik ve geometri, astronomi gibi ilimler, eğer Allahü teâlânın gösterdiği yerlerde, yani insanlara hizmet etmek için kullanılmazsa bunlarla uğraşmak, boşuna vakit öldürmek olur. Kıble ve namaz vakitleri için ve dine hizmet için bu ilimleri öğrenmekte mahzur yoktur. (M. Rabbani, Hindiyye)

4-
Falcılık bilgileri öğrenmek haramdır. (Hindiyye)

5-
Kelam, yani iman bilgilerini ihtiyaçtan fazla öğrenmek caiz değildir. (Hadika)

İlmi, Allah rızası için ve Müslümanlara hizmet için öğrenmelidir. Mal, mevki kazanmak, kibir ve şöhret için öğrenmemelidir. İlmi de ancak Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları kitaplardan öğrenmelidir. (İslam Ahlakı)

Önce lazım olan
Sual:
Bir Müslümanın önce bilmesi lüzumlu bilgiler nelerdir?
CEVAP
Her Müslümanın (İlmihal) öğrenmesi farz-ı ayndır. Allahü teâlâ, (Bilenlerden sorup öğreniniz) buyuruyor. Bilmeyenlerin, âlimlerden ve bunların kitaplarından öğrenmeleri gerekir. Bunun için, hadis-i şerifte, (İlim öğrenmek, kadın-erkek herkese farzdır) buyuruldu. Yapılması ve sakınılması gereken bilgileri, doğru yazılmış ilmihal kitaplarından öğrenmek lazımdır.

Âlimler, sözbirliği ile bildirdiler ki, her Müslümanın Ehl-i sünnet itikadını kısa olarak ve günlük işlerindeki ve ibadetlerdeki farzları ve haramları iyice öğrenmeleri farz-ı ayndır. Bunları ilmihal kitaplarından öğrenmezse, bid'at sahibi veya mülhid yani kâfir olur. Bunların fazlasını ve Arabi lisanının oniki âlet ilmini öğrenmek ve tefsir ve hadis-i şerif ve fen ve tıb bilgilerini, hesap, yani matematik öğrenmek, farz-ı kifayedir. Bu farz-ı kifayeyi, bir şehirde, bir kişi öğrenirse, bu şehirde bulunanların öğrenmeleri farz olmaz, müstehap olur.

Şehirde fıkıh kitaplarının bulunması da, İslam âlimlerinin bulunması gibidir. Böyle şehirde, fıkıh bilgilerinin fazlasını ve tefsir ve hadis öğrenmek hiç kimseye farz olmaz. Müstehap olur.

İhtiyaç halinde bilmeyenler, bilenlerden sormalı, bilenler de bilgisini gizlememelidir!

Dünya işlerini yaparken ahireti unutmak çok kötüdür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahir zamanda insanlar, camileri süsler, kalblerini viran ederler. Dinden çok elbiseye değer verirler. Dünyaları selamet ise, ahireti düşünmezler.) [Hakim]

Hep nafile namaz kılmak yerine, namazın nasıl kılınacağını öğrenmek daha kıymetlidir. Bilerek yapılan az amel, bilmeden yapılan çok amelden kıymetlidir. Bir şeyi iyi yapmak ancak ilimle mümkündür. Her şeyden önce ilim öğrenmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah indinde, ilim talebi, namaz, oruç, hac ve cihaddan efdaldir.) [Deylemi]

Amelsiz ilim
Sual:
Gazeteyle, maille veya başka bir yolla gelen dinî ilimleri öğrenip de uygulamazsak vebale girer miyiz?
CEVAP
Elbette, amelsiz ilmin vebali büyüktür. Üç hadis-i şerif şöyledir:
(İlmiyle amel etmeyen âlim, Kıyamette en şiddetli azaba düçar olur.) [Beyhekî]

(Âlim, ilmi az da olsa, ilmiyle amel eden zattır.) [Ebu-ş-şeyh]

(Bir kişiye dinî bir öğüdün [kitap, sohbet, basın gibi] herhangi bir yolla ulaşması, Allah tarafından kendisine ihsan edilen bir nimettir. Onu şükrederek kabul etsin! Şükretmezse bu, Allah katında, aleyhinde bir delil olur. Günahının ve Allah'ın gazabının artmasına sebep olur.) [İ. Asakir]

İlmiyle amel etmemek vebal olur diye, dinini öğrenmemek de caiz olmaz, çünkü lüzumlu din bilgilerini öğrenmek farzdır. Farzı yapmamak haramdır. Farz olan ilmi öğrenmeli ve onunla amel etmeye çalışmalıdır.

Sual sormaktan çekinmek
Sual: Bir kimse, sual sormaktan neden çekinir?
CEVAP
Büyük zatlar buyuruyor ki:
Nefse en çok zor gelen şey, sual sormaktır. Çünkü insanın nefsi, bilmemeyi, sormayı gururuna yediremez, (O biliyor da ben bilmiyor muyum) der. İstişare etmek, sormak, nefsin belini kırar. Sormamak ise nefsi azdırır. Hâlbuki nefsine uyan, onu azdıran, haram işler. Haram işleye işleye küfre girer, kâfir olur. Çünkü haramı işleyince alışır, alışınca da, haramdan zevk alır. Zevk alınca da, haram olduğunu unutur, önem vermeden haramı işler. Harama önem vermeyen de kâfir olur.

30-40 yıldır yakından tanıdığımız kimseler var. Bir kere sual sorduğuna şahit olmadık. Bir gün bir arkadaş çok bunalmış, bir sualin cevabı çok lazım olmuş. Buna rağmen, (Şunun cevabı nedir) diyemedi de, (Sen 30 yıl hocamıza soru sordun, belki şu soruyu da sormuş olabilirsin) dedi. Ancak böyle dolaylı olarak sorabildi. Böyle dolaylı olarak soramayanlar da çoktur. Nefsin gururunu, şeytanın bacağını kırmak lazımdır. Sual sormak dinimizin emridir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Bilmediğini sormamak helâl değildir.) [Taberani]

(İlim hazinedir, anahtarı sual sormaktır. Sual sorana, Allahü teâlâ rahmet eder.) [Ebu Nuaym]

Bir kimse, ya kibrinden dolayı sual soramaz veya cahilliğinden, bilmediğinden dolayı sual soramaz. Ancak bir şey bilen, sorabilir. Nitekim Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Güzel sual sormak, ilmin yarısıdır.) [Taberani]

Dini öğrenmek için
Sual: Dini öğrenmek için Arapça bilmek şart mı?
CEVAP
Arapça öğrenmek, çok iyi, çok faydalıysa da, dini öğrenmek için şart değildir. Arapça bilmek, din bilmek değildir. Mısır, Suriye, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki insanların ana dili Arapçadır. Burada çok sayıda Vehhabi veya mezhepsiz vardır. Bunlar (Arapça biliyoruz) diye, Kur’an-ı kerime kendi görüşlerine göre mânâ vermişler, sapıklığa, hattâ küfre düşenleri bile olmuştur. Arapça bilmenin faydaları yanında, dinimizi ve Ehl-i sünneti bilmeyenler için böyle zararları da oluyor.

Bu ülkelerde yaşayan Hristiyanlar da Arapça biliyor, ama onlar gayrimüslimdir. Demek ki dil bilmek, din bilmek değildir. Bununla beraber, Müslüman olanın Arapçayı bilmesi dinini daha kolay öğrenmesine sebep olur, ama şart değildir. Hele, Kur’an-ı kerimi anlayıp, bu anladığına göre amel etmek niyetiyle öğrenmek, çok zararlı olur. Osmanlılar lüzumlu bilgileri zaten bildirmişlerdir. Bu Türkçe kitapları okuyarak dinimizi öğrenmek mümkündür.

Farz olan ilimler
Sual:
İslam Ahlakı gibi Ehl-i sünnet bir kitap için, (Böyle kitapları okumak farzdır) dense bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru olmaz. Çünkü, (Böyle kitaplardaki ilimleri öğrenmek farzdır) denmiş oluyor.

İmam-ı Beyhekî’nin bildirdiği (Her Müslüman erkek ve kadına, İslam bilgilerini öğrenmek farzdır) hadis-i şerifi gösteriyor ki, Allahü teâlânın rızasına uygun ilimleri öğrenmek farzdır. (Mişkat)

Farz olan bu ilimler, Ehl-i sünnet âlimi olan bir hocadan veya onun kitaplarından öğrenilebilir. Bu yüzden, (Böyle kitapları okumak farzdır) demekte mahzur yoktur.

Hangi ilimleri öğrenmek farzdır?
Sual:
Her Müslümanın, kendine lazım olan din ve fen bilgilerini, bizzat kendisinin mi öğrenmesi yoksa din bilgilerini din adamlarının, fen bilgilerini de fen adamlarının mı öğrenmesi gerekir?
Cevap: Her Müslümanın, kendisine lazım olan ibadet ve kazanç ilimlerini öğrenmesi farzdır. Daha fazlasını öğrenmesi ise efdaldir yani iyi olur. Deylemi’deki hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır.)

İman bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını kısaca öğrenmek, iyi ve kötü huyları öğrenmek farz-ı ayndır yani herkesin öğrenmesi farzdır. Abdesti, guslü, namazı, orucu ve haramları da her Müslümanın öğrenmesi farz-ı ayndır. Cenaze namazını, ölüye hizmeti, ticaret ve fen bilgilerini iyi öğrenmek farz-ı kifayedir yani lazım olan kimselerin öğrenmesi farz olup başkalarına farz olmaz. Fakat lüzumu kadar kimse öğrenmezse, bütün Müslümanlar büyük günaha girer. Mesela doktor olacak kimsenin lise ve tıp okuması farz olup, mühendis olacak kimsenin tıp okuması farz değildir. Suizan, iyi kimseyi kötü bilmek, gıybet, dedikodu, söz taşımak, yalan söylemek gibi şeylerin haram olduğunu öğrenmek, her mümine farz-ı ayndır. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
“Din bilgilerinden kendine lazım olanları öğrenmek farz-ı ayndır. Bundan fazlasını ve faydalı olan diğer bilgileri öğrenmek farz-ı kifayedir. Bir âyet ezberlemek, herkese farz-ı ayndır. Fatiha’yı ve üç âyet veya bir kısa sure ezberlemek vaciptir. Kur’an-ı kerimin hepsini ezberlemek farz-ı kifayedir. Kendine lazım olmayan fıkıh bilgilerini öğrenmek, hafız olmaktan daha iyidir. Başkalarına öğretmek için ilim öğrenmek, kendi işlemesi için öğrenmekten daha sevaptır.”

Sual: Dinimizde ilim öğrenmenin farz olduğu bildirilmektedir. Bu ilimden, lazım olsun olmasın her bilgi mi kastediliyor?
Cevap: İslamiyet’te ilim diye, faydalı bilgilere denir. Faydalı ilim, saadet-i ebediyyeyi elde etmeye yani Allahü teâlânın rızasını kazanmaya vesile olan ilimdir ki, bunlara, İslam bilgileri denir.

Müslüman olarak kalabilmek için
Sual: Zamanımızda, kendimizin ve çocuklarımızın Müslüman olmaları ve Müslüman olarak kalabilmeleri için ne yapmak lazımdır?
Cevap:
Ehl-i sünnet itikadını ve ilm-i hâlini öğrenmeyen ve çocuklarına öğretmeyenler, Müslümanlıktan ayrılmak, küfür felaketine düşmek tehlikesindedir. Böyle kimselerin duaları zaten kabul olmaz ki, küfürden korunabilsinler. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(İlim bulunan yerde Müslümanlık vardır. İlim bulunmayan yerde Müslümanlık kalmaz.)

Ölmemek için, yemek, içmek lazım olduğu gibi, kafirlere aldanmamak, dinden çıkmamak için de, dinini, imanını öğrenmek lazımdır. Ecdadımız, her zaman toplanırlar, ilmihâl kitaplarını okurlar, dinlerini öğrenirlerdi. Ancak, böyle Müslüman kaldılar. İslâmiyetin zevkini aldılar. Bu saadet ışığını bizlere, doğru olarak ulaştırabildiler. Bizim de Müslüman kalmamız, yavrularımızı içimizdeki ve dışımızdaki din düşmanlarına kaptırmamamız için, birinci ve en lüzumlu çare, her şeyden önce Ehl-i sünnet âlimlerinin hazırladığı ilmihâl kitaplarını okumak ve öğrenmektir. Çocuğunun Müslüman olmasını isteyen ana-baba, çocuğuna Kur'ân öğretmelidir. Fırsat elde iken okuyalım, öğrenelim ve çocuklarımıza, sözümüzü dinleyenlere öğretelim! Mektebe gittikten sonra öğrenmeleri güç olur. Hatta imkansız olur. Felaket gelince, ah etmek fayda vermez. İslâm düşmanlarının, zındıkların, tatlı, yaldızlı kitaplarına, gazetelerine, dergi, televizyon ve radyolarına, filmlerine aldanmamalıdır. İbni Âbidînde buyuruluyor ki:

“Hiçbir dine inanmadığı hâlde, Müslüman görünüp, küfre sebep olan şeyleri Müslümanlıkmış gibi anlatarak, Müslümanları dinden çıkarmaya çalışan sinsi kâfirlere zındık denir.”

Sual: Dinden haberi olmayan cahil kimselere, "imanın, İslamın şartını say bakalım!" diyerek, onların imanı olup olmadığını test etmek doğru olur mu?
Cevap: Kimseden bir şey öğrenmemiş, kitap okumamış cahil kalmış kimselere, imanın, İslamın şartını sormamalı, onlara, imanın, İslamın şartlarını sayıp, söyleyip, "bunlara inandın mı?" demelidir. "Evet inandım" deyince bunların Müslüman olduğu anlaşılır. Böyle cahil kimselere, iman ve İslam sorulduğu vakit, cevap veremezlerse, zararı olmaz. Çünkü, bunun cevabını, belli, muntazam kelimeleri söylemek sanarak, bilmiyorum diyebilirler. Yani imanı bilmiyorum değil de, imanın nasıl söyleneceğini bilmiyorum derler.

Sual: Bir kimse, anne ve babası izin vermeden, kendisine lazım olan din bilgilerini öğrenmeye gidemez mi?
Cevap: Anadan, babadan izin almadan cihada ve tehlikeli olan yoldan bir yere, hatta farz olan hacca gitmesi caiz değildir. İzinleri olmadan ilim tahsiline gitmesi ise caizdir.

Sual: İnanılması lazım olan şeyleri yani iman bilgilerini, farzları, haramları öğrenmemek de günah mıdır?
Cevap: İman edilecek şeyleri, farzlardan, haramlardan meşhur olanları, lüzumu kadar öğrenmek, herkese farzdır. Bunları öğrenmemek haramdır. İşitip de, öğrenmeye ehemmiyet vermemek ise küfür olur yani imanı gider.

Sual: Her Müslümanın, yapacağı iş veya ibadetlerin, dine uygun olup, olmadığını bilmesi lazım mıdır?
Cevap:
Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin, yapacağı her işin, İslâmiyete uygun olup olmadığını bilmesi lazımdır. Bilmiyorsa, bir Ehl-i sünnet âliminden sorarak veya bu âlimlerin kitaplarından okuyarak öğrenmesi lazımdır. İş, İslâmiyete uygun değil ise, günah veya küfürden kurtulamaz.

Kelâm ilminin çıkış sebebi
Sual: Dinî ilimlerden kelam ilmine dil uzatanlar oluyor ve sonradan çıkmıştır diyorlar. Gerçekten bu ilim sonradan mı çıkmıştır ve doğuş sebebi ne idi?
Cevap:
Kur'ân-ı kerimdeki âyetler iki kısımdır. Bunların bir kısmının manası açıktır ki bunlara Muhkem âyetler ismi verilir. Bir kısmının manası ise, açıkça anlaşılmaz. Bunlar, ayrıca tefsire, izaha muhtaçtır. Bu ayetlere Müteşâbih âyetler adı verilir. Hadis-i şerifler de, muhkem ve müteşâbih olmak üzere iki kısımdır. Bunları tefsir etmek, açıklamak mecburiyeti, İslâm dininde İctihad müessesesinin kurulmasına sebep olmuştur. Peygamber efendimiz de, bizzat ictihad yapmıştır. Onun ve Eshab-ı kiramın yaptıkları ictihadlar, İslam bilgilerinin temelidir. İslam dinini yeni kabul eden kavimlerin, kendi dinlerine göre mukaddes saydıkları şeylerin İslâm dinindeki hükmünün ne olduğunu, İslâm dininin bunlar hakkında nasıl hükmettiğini sordukları zaman, İslâm âlimleri bunlara cevaplar vermişlerdir. Bunlardan itikat, iman ile ilgili meselelerin hâlledilmesi, cevap verilmesinden Kelâm ilmi meydana gelmiştir. Kelâm âlimlerinin İslâmı yeni kabul edenlere, eski dinlerinin niçin yanlış olduğunu mantıki bir tarzda ispat etmeleri icap ediyordu. Kelâm âlimleri bu meseleleri çözmek için çok uğraştılar. Birçok hakikatler ve çok kıymetli mantık ilmi ortaya çıktı. Bir yandan da, yeni Müslüman olanlara Allahü teâlânın var ve bir olduğunu, ebedi, sonsuz, doğmamış ve doğurmamış olduğunu, onların anlayacağı tarzda anlatmak ve şüphelerini ortadan kaldırmak icap ediyordu. Kelâm âlimleri bu işte çok muvaffak oldular. Bu mukaddes vazifeyi yapmakta, Müslüman fen adamları da, kelam âlimlerine yardımcı oldular. Mesela, yıldızlara kudsiyet veren Sâbii ve Veseniye ismindeki putperestleri, bu yanlış itikattan uzaklaştırmak için, mantık ve astronomi âlimi Yakup bin İshak El-Kindî senelerce uğraşarak, sonunda onlara, düşüncelerinin yanlış olduğunu vesikalarla ispat etmiştir.

İbadet ve kazanç ilimlerini öğrenmek
Sual: Her Müslümanın kendisine lazım olan din bilgilerini ve nafakası için lazım olan bilgileri öğrenmesi farz mıdır?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Fetâvâ-yı Hindiyyede deniyor ki:
“İbadet ve kazanç ilimlerini öğrenmek farzdır. Daha fazlasını öğrenmek efdaldir. Fıkıh öğrenmeyip, hadis, tefsir öğrenmek iflas alametidir. Kıble ve namaz vakitleri için astronomi öğrenmek caizdir. Falcılık bilgileri öğrenmek haramdır. Mücadele, münakaşa için kelam ilmi öğrenmek mekruhtur. Cahillerin, bidat fırkaları üzerinde, mezhepler üzerinde konuşmaları caiz değildir. Eski Yunan felsefecilerinin ve bidat ehlinin, mezhepsizlerin din kitaplarını okumak, evinde bulundurmak caiz değildir. Böyle kitaplar, insanın itikadını, imanını bozar. Din bilgilerini, iman bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeden önce, fen bilgilerini, felsefe bilgilerini öğrenmek caiz değildir. Her Müslüman, çocuklarına, önce, Kur’ân-ı kerim okumasını, namaz kılmasını, din ve İslâm ahlakını öğretmeli, ondan sonra mektebe gönderip, fen, sanat ve sair lüzumlu, faydalı şeyleri öğretmelidir. Her çeşit oyun, Mâ-lâya'nî olur, ilim öğrenilmesine mani olur.”

Öğrenmede öncelikli olanlar
Sual: Dinimizin emir ve yasaklarının tamamını hemen öğrenmek mi gerekir?
Cevap:
Bu konuda Kimyâ-i se'âdet kitabında ilim kısmında buyuruluyor ki:
“Her müminin, en önce, Ehl-i sünnet itikadını, kısaca öğrenmesi farzdır. Bundan sonra, iki şey öğrenmesi lazım olur. Biri kalp, diğeri beden için lazım olan bilgidir. Beden için olan bilgi de; yapacağı emirler, sakınacağı yasaklardır. Emirleri öğrenmek şöyle olur:
Sabah vakti, yeni Müslüman olan kimsenin, öğle vakti gelince abdestin ve namazın farzlarını öğrenmesi, hemen farz olur. Sünnetlerini öğrenmesi de sünnet olur. Akşam olunca, akşam namazının üç rekat olduğunu öğrenmesi farz olur. Ramazan ayı gelince, orucun farzlarını öğrenmesi farz olur. Zengin olunca, bir sene sonra, zekâtı öğrenmesi farz olur. Haccı öğrenmesi, hacca gideceği zaman farz olur. İşte, her şeyi zamanı gelince öğrenmesi farz-ı ayn olur. Mesela evlenmek istediği zaman, nikâh bilgilerini, kadın, erkek haklarını, kadınların özür hâllerini öğrenmesi farz olur. Bir sanata, ticarete başlayınca, bunlardaki emir ve yasakları, faizi öğrenmesi lazım olur. Hangi sanata başlayacaksa zamanın ona ait fen bilgilerini de mektepte öğrenmesi farz olur. Herkese kendi sanatını okuması, öğrenmesi farz olur. Başka sanat bilgilerini öğrenmesi farz olmaz. Harp zamanında da askerliği ve yeni silahları yapmak, kullanmak, korunmak için, fen bilgilerini kısaca öğrenmek, her Müslümana farz-ı ayn, bunlarda ihtisas kazanmak ise farz-ı kifâyedir.

Haramları öğrenmek de, herkese başka türlü farz olur. Mesela, erkeklerin ipek giydiği bir yerde bulunanların, ipek giymenin haram olduğunu öğrenmesi ve bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi farz olur. Sunî ipek giymek erkeklere de haram değildir. Alkollü içkiler içilen, domuz eti yenilen, başkasının hakkı, faiz, rüşvet alınan, kumar oynanan yerde bulunanların, bunların haram olduğunu öğrenmesi farz olur. Kadın erkek birlikte oturanların da mahrem ve namahrem olan kadınları, yani bakması caiz olan ve olmayan kadınları öğrenmesi farz olur. Avret yerleri açık olan yerlerde bulunan Müslümanların, örtmesi farz olan yerlerini öğrenmeleri lazımdır. Bu yerlerini açmak ve başkasının açık yerine bakmak günah olduğu gibi, bunu bilmemek de ayrı günahtır.”

İmanı, farzları, haramları öğrenmek
Sual: İnanan, iman eden herkesin, kendisine lazım olan din bilgilerini öğrenip, bunlara uyması gerekir mi?
Cevap:
Her Müslümana önce lazım, birinci farz olan şey, imanı, farzları, haramları öğrenmektir. Bunlar öğrenilmedikçe, Müslümanlık olamaz, iman elde tutulamaz. Hak borçları ve kul borçları ödenilemez. Niyet, ahlak düzeltilemez ve temizlenemez. Düzgün niyet edinilmedikçe de, hiçbir farz kabul olmaz. Bunun için herkesin ilmihal bilgilerini öğrenmesi lazımdır. Hadîs-i şerifte;
(Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır) buyuruldu.

Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lazım olan bilgilere Ulûm-i islâmiyye, Müslümanlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farz, kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubahtır.

İmanı, farzları ve haramları öğrenmek, bilmek farzdır. Otuzüç farz meşhurdur. Bunlardan dördü esas olup, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hac etmektir. İman ile beraber bu dört farz, İslâmın şartıdır. İman edip de ibadet edene, yani bu dört farzı yapana Müslüman denir. Dördünü birden yapıp da, haramlardan kaçınan, tam Müslümandır. Bunlardan biri bozuk olur veya hiç olmazsa, Müslümanlık bozuk olur. Dördünü de yapmayan, mümin olsa da Müslümanlığı tam değildir. Böyle iman, insanı yalnız dünyada korursa da, ahirete imanla gitmek güç olur. İman, muma benzer, Ahkâm-ı islâmiyye mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslâmiyettir. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız, İslâm olamaz. İslâm olmayınca, iman da yoktur.

O hâlde, her mümine önce lazım, birinci farz olan şey, imanı, farzları, haramları öğrenmektir. Öncelikle, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri gibi, bir iman edinmelidir. Kıyamette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Çünkü dini, bozulmaktan koruyan, Ehl-i sünnet âlimleridir.

Muhammed aleyhisselama uymak için, önce iman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip haramlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra, mubahlarda da Ona uymaya çalışmalıdır. Bir mümin, mubahlarda da, ne kadar Ona uyarsa, o derece kâmil ve olgun bir Müslüman olur. Allahü teâlâya, o derece yakın, yani sevgili olur.

Sual: İslâmiyette öğrenilmesi, her Müslümanın mutlaka öğrenmesi lazım olan temel din bilgilerinin esası, temeli nedir?
Cevap:
Her Müslümanın mutlaka öğrenmesi gerekin din bilgileri ikiye ayrılır:
1- Kalp ile itikat edilmesi, yani inanılması lazım olan bilgilerdir. Bu ilimlere Usûl-i din veya İman bilgileri denir. Kısacası, iman, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği altı şeye inanmak ve İslâmiyeti kabul etmek ve küfür alâmeti olan şeyleri söylemekten ve kullanmaktan sakınmaktır. Her Müslümanın, küfür alâmeti olan şeyleri öğrenmesi ve bunlardan sakınması lazımdır. İmanı olana Müslüman denir.

2- Beden ile veya kalp ile yapılacak ve sakınılacak ibadet bilgileridir. Yapılması emir edilen bilgilere Farz, sakınılması emir edilen bilgilere Haram denir. Bunlara Fürû-i din veya Ahkâm-ı islâmiyye yahut İslâmiyet bilgileri denir.

Bu ümmetin âlimleri iki türlüdür
Sual: Din bilgilerini dünya menfaati için öğrenmenin kötü olduğu bilinmektedir. Peki fen bilgilerini öğrenmenin hükmü de böyle midir?
Cevap:
Fen bilgilerini dünya menfaati için öğrenmek caizdir, hatta lazımdır. Hadîs-i şerifte;
(Bu ümmetin âlimleri iki türlü olacaktır: Birincileri, ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar dua edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara kıyamette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır) buyuruldu.

Yerde ve gökte bulunan mahlukların hepsinin tesbih ettiklerini Kur’ân-ı kerim haber veriyor.

(Âlimler, Peygamberlerin varisleridir) hadîs-i şerifindeki âlim, Resûlullah efendimizin yolunda olan, Onun yoluna uyan din âlimi demektir. İslâmiyete uyan âlim, etrafına ziya saçan ışık kaynağı gibidir.

(Kıyamet günü bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları etrafına toplanıp, sen dünyada Allahın emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün derler. Evet, günahtır yapmayın derdim, kendim yapardım. Yapınız dediklerimi de yapmazdım. Bunun için, cezasını çekiyorum der) ve

(Mirac gecesi göğe götürülürken insanlar gördüm. Ateşten makaslarla dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını Cebrail’e sordum. Ümmetinin hatiplerinden, vaizlerinden, kendilerinin yapmadıklarını yapınız diyenlerdir dedi) ve

(Cehennem zebanileri, günah işleyen hafızlara, puta tapanlardan daha önce azap yapacaklardır. Çünkü bilerek yapılan günah, bilmeyerek yapılandan daha kötüdür) hadîs-i şerifleri meşhurdur.

Eshâb-ı kiram çok âlim oldukları için küçük günahlardan da, büyük günahlar gibi korkarlardı. Hadîs-i şerifte geçen hafızlar, Tevrat hafızları olsa gerektir. Çünkü günah işleyen Müslümanlara kafirlerden daha şiddetli azap yapılmayacaktır. Yahut, bu ümmetten olup da, günahlardan, haramlardan sakınmaya ehemmiyet vermeyip, kafir olan hafızlardır. Hadîs-i şerifte;
(Alimler devlet adamlarına karışmadıkça ve dünyalık toplamak peşinde olmadıkça, Peygamberlerin eminleridir. Dünyalık toplamaya başlayınca ve devlet adamlarının arasına karışınca, bu emanete hıyanet etmiş olurlar) buyuruldu.

Sual: İslâm alimlerinin kitaplarında bildirilen nasihatlerin kaynağı, hep âyet-i kerime ve hadîs-i şerifler midir?
Cevap:
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, kendisinden nasihat isteyen bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, sana uzun uzun ömürler verip, ömrünü ibadetle ve Onun gösterdiği yolda gitmekle geçirmek nasip eylesin! Bütün nasihatler Peygamber efendimizden alınmıştır. Ondan gelmeyen nasihatler fayda vermez. Peygamber efendimizin dünyaya yayılan nasihatlerinden biri şudur:
(Allahü teâlânın, bir kuluna rahmet etmeyeceğine, ona gadab ve azab edeceğine alamet, dünyaya ve ahirete faydası olmayan şeylerle meşgul olması, zamanlarını lüzumsuz şeylerle öldürmesidir. Bir kimsenin ömründen bir saati, Allahü teâlânın beğenmediği bir şeyde geçerse, ne kadar çok pişman olsa, üzülse yeridir. Bir kimse kırk yaşını geçtiği halde onun hayırlı işleri, yani sevapları, kötü işlerinden, yani günahlarından ziyade olmadı ise, Cehenneme hazırlansın.)

Bu hadîs-i şerifin manasını iyi anlayanlara, bu nasihat yetişir.”

 
Geri dön
 
 
Dini Konularda Ara:


detay.asp?Aid=4787
detay.asp?Aid=4787
İhlas Vakfı
Dünya İçin Paylaşma Vakti
Online Bağış Yapmak İçin
Güncelleme Tarihi
21 Kasım 2024 Perşembe
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orijinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan,
herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.
AnaSayfam Yap   |    Favorilere Ekle   |    RSS
Ziyaretçi Sayısı

Hosted by İhlas Net