Aradığınız kelime sarı renk ile işaretlenir.
Yazı boyutu     
 
Kibrin dindeki yeri

Sual: Kibrin dindeki yeri nedir?
CEVAP
Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kibir, hakka, razı olmamak ve insanları küçük görmektir.) [Müslim]

Fudayl bin Iyad hazretleri, (Tevazu, ister cahilden, ister çocuktan duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir) buyuruyor. Kabul edemeyen kibirlidir. Kibirli, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibadetlerini beğenir.

Kibir, kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz. Kibirli değilim diyen, kibirlidir. Kibir her iyiliğe engeldir, her kötülüğün anahtarıdır.

İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Cehennem, kibirliler için ne çirkin ve ne kötü bir yerdir.) [Nahl 29]

(Allah, kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(En şerliniz, katı kalbli ve kibirli olandır.) [İ. Ahmed]

(Kibirli, ahirette Allahü teâlâyı gazaplı bulur.) [Buhari]

(Allahü teâlâ, kibirliyi alçaltır, tevazu sahibini yükseltir.) [Taberani]

(Kibirli, Cehennemin en derin ve azabı en şiddetli olan Bolis çukuruna atılır.) [İslam Ahlakı]

(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim]

(Yiyin, için, giyinin ve sadaka verin, fakat israftan ve kibirden sakının.) [İbni Mace]

(Hazret-i Nuh, ölürken çocuklarına, “Şirk ile kibirden çok sakının” buyurdu.) [Hakim]

(Kibir, İblisi Hazret-i Âdem’e doğru secde ettirmemiştir.) [İ. Asakir]

(Kibirliler kıyamette zerre gibi ayak altında kalır. Herkes onları çiğner.) [Tirmizi]

(Allahü teâlânın buğzettiği üç kimse: Zâni ihtiyar, kibirli fakir ve zalim lider.) [Tirmizi, Nesai]

(Kibir, her güzelliğin, [her iyiliğin, her nimetin] âfetidir.) [Deylemi]

(Kibirli fakire şiddetli azap vardır.) [Müslim]

(Cehennem, kibirsiz olan müslümana haram olur.) [Beyheki]

(Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme hazırlansın!) [İ. Ahmed]

(Kibir, hıyanet ve borçtan temiz olarak ölenin gideceği yer Cennettir.) [Nesai]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kibriya ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]

Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü kibir, yani büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor.

Bu suçun biraz daha aşağısı ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın maiyetine hakaret eden, onlara üstünlük taslayan ve onları kendi idaresine almak isteyen kimse, bir noktada hükümdara ortak olmuş sayılır. Her ne kadar bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona yakındır. Bütün yaratıklar, Allahü teâlânın kullarıdır. Bunlar üzerinde büyüklük, hakimiyet, yalnız Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen, Allahü teâlâya ortak olmuş sayılır.

Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek ben demek feyz ve bereketi keser.

Hazret-i Ebu Bekir buyuruyor ki:
Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır.

Kibirli hakkı kabul etmez
Asıl düşman içerdedir, bu da nefsimizdir. En büyük düşman, insanın nefsidir. Nefsinin arzularına tâbi olanın, Allahü teâlâya kul olması zordur. Nefs daima kötü şeyleri ister. Haram işlemek nefse esir olmayı gösterir. Nefs, bütün iyiliklerden süzülmüş, sadece bütün kötülüklerin bulunduğu en ahmak yaratıktır. Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi zanneder, halbuki süper cahildir. Her istediği aleyhinedir. Gıdası haramlardır. Asıl arzusu ilah olmaktır.

Tatmin olmaz kötülük yaptırmakla,
Rahat bulur kendine taptırmakla.


Büyük küçük herkeste nefs vardır. Hiç kimse emir almak istemez. Küçük diye, çocuk diye geçmemeli, onun gururu ile oynamamalı. Ankara’ya yeğenimi ziyarete gitmiştim. Yeğenimin 2-3 yaşlarındaki kızının ayakları çıplaktı. Bir ayağı betonda bir ayağı halının üzerindeydi. Ona, betona basma, öteki ayağını da halının üstüne koy dedim. Sen bana ne karışıyorsun, ben kârımı zararımı bilmez miyim der gibi, bana ters ters baktı. Sonra hışımla, inatla halıdaki ayağını kaldırıp betondaki öteki ayağının yanına sertçe koydu. Çocuk olduğu için tepkisini gizleyemedi. Büyükler de aynen o tepkiyi gösteriyorlar, fakat ayıplanacağız diye tepkilerini belli etmemeye çalışıyorlar. Bir arkadaş anlattı: Kime sabah namazına gel dediysem herkes bir mazeret buldu, inşallah geliriz diyen kimse çıkmadı. Kimisi, (Sen yatsıya gelmiyorsun biz de sabaha, sen önce kendine bak. Hem biz evde çoluk çocukla cemaat yapıyoruz) dedi.

Halbuki haklı bile olsalar, geçerli bir mazeretleri bulunsa bile, tepki göstermemeleri gerekirdi. Doğru söz kimden gelirse gelsin inat etmeden kabul etmek gerekirdi. Mazeretinden dolayı gelemiyorsa, (İnşallah) da denemez miydi? Nefs, kibir hepimizde mevcuttur. Bunu azaltmaya çalışmamız lazımdır. Dinin her emrine uymakta ve yasak ettiği her şeyden kaçmakta mutlaka nefsi kırma payı vardır. Buna riyazet ve mücahede denir. Riyazet, nefsin arzularını [haram ve mekruhları] yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri [ibadetleri] yapmak demektir.

Kibir, şirkin kardeşidir. Kibir taşıyan kafada, akıl bulunmaz. Nefsi aradan çekmeli, kendimizi beğenmemeliyiz, kendimizden iğrenmeliyiz, kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.

Bir kimseye emri maruf yapınca, Allah’tan kork şunu yap, şunu yapma denince, eğer kabul etmezse o kişi nefsine mağlup olmuş demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’tan kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allahü teâlâ sevmez.) [Beyheki]

Hakkı, doğruyu kim söylerse söylesin kabul etmek gerekir. Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi sebeplerden ileri gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçük, büyük, iyi kötü veya hoşlanmadığın biri, hakkı söylerse, kabul et.) [Deylemi]

(Bilmediği bir hususta inat edene, inadından vazgeçene kadar Allahü teâlâ gazap eder.) [İ.Ebiddünya]

(Kibirli, hakkı küçük görür, inkâr eder, insanlara hakaret gözü ile bakar.) [İ.Gazali]

(Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim]

(Kendini beğenen helak olur.) [Buhari]

Abdülkadir Geylani hazretleri de, (Kardeşinin yaptığı öğüdü kabul et. Ona itiraz etme) buyurdu.

Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemeli
Sual:
Bir Müslümanın, kendini Cennetlik gibi, günahkârları da Cehennemlik gibi görmesi doğru mudur?
CEVAP
Günahkârları beğenmemelidir, fakat kendini günahkârlardan üstün de görmemelidir. Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemelidir. Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir. Kâfir, bir Kelime-i şehadet getirerek Cennetlik, kendisi bir söz söyliyerek Cehennemlik olabilir.

İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hazret-i İsa’yı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye düşünür. Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü teâlâ Hazret-i İsa'ya vahyeder ki:
(İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar. Kendini beğendiği için havarinin ibadetini mahvettim. Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını affettim.)

Hazret-i İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ. Gazali)

Amr bin Şeybe hazretleri anlatır:
“Mekke’de Safa ile Merve arasında bulunuyorduk. Bir adamın katır üzerinde geldiğini, etrafındaki hizmetçilerin herkese karşı sert davrandıklarını, adamın heybet ve ihtişam içinde olduğunu gördük. Aradan yıllar geçti, deve üzerinde Bağdat’a girdim. Orada başı açık, yalınayak, uzun saçlı pejmürde bir adam gördüm. Tanıyacak gibi oldum. Adam, kendine dikkatle bakışımın sebebini sordu. (Seni birine benzetiyorum) dedim ve kime benzettiğimi anlattım. Adam da, (İşte o gördüğün benim. Tevazu gösterilmesi gereken yerde kibirlendim. Şimdi ise bu hâle düştüm) dedi.”

Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, kibirden zor kurtulur. Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek istemez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.

Kendini üstün görmek
Sual:
Mektubat’ta, kendisini Frenk kâfirinden aşağı görmek diye bir ifade var. Kendini Frenk kâfirinden aşağı görmek ne demek? Bir de orada İmam-ı Rabbani hazretleri, (Sol tarafımdaki melek durmadan günahlarımı yazıyor; ama sağ tarafımdaki melek yirmi yıldır hiçbir şey yazmıyor) buyuruyor. Bu ne demektir?
CEVAP
O büyüklerde ruh ve nefs birbirinden o kadar ayrılmışlardır ki, onlar nefsi kendileri olarak görürler. Nefiste hiçbir iyilik yoktur; çünkü nefsin nihai hedefi günah işlete işlete insanı kâfir yapmaktır. Nefis, adeta kötülüklerin posasıdır. Sanki bademyağı ile posası gibidir. Hâlbuki kâfirlerde ruh ölüdür; ama dürüstlük, cömertlik gibi iyi vasıflar vardır. O büyükler bundan dolayı kendi nefslerini o Frenk kâfirinden üstün görmezler. Bundan dolayı da, sağ tarafındaki meleğin hiç yazmadığını; sol tarafındaki meleğin ise devamlı yazdığını görürler.

Bütün Müslümanlara dua etmeli
Sual:
Bende bir huy oluştu; karşımdaki kişinin fâsık, mezhepsiz, bid’at ehli vs. olup olmadığına çok dikkat ediyorum. Öyle olunca da kendimi korumak için araya mesafe koyuyorum. Bazen kibirlenirim diye de korkuyorum. Kibirlenmemek için ne düşünmek lazım?
CEVAP
O İyi huy. Kibirlenmemek elde değil yani bundan kurtulmak çok zor. İnsanların hâli ortada. Bakıyorsunuz adam fâsık, yahut mezhepsiz bid’at ehli. Fâsık, mezhepsiz bid’at ehli olmadığımız için ister istemez elhamdülillah ben değilim diyorsunuz.

Kibirlenmemek için, o bir gün tevbe eder kurtulur da, Allah saklasın ben sapıtabilirim diyerek kendimizi ondan üstün bilmemeliyiz. Bütün müslümanların ehl-i sünnet itikadına kavuşmaları, dünya ve ahiret saadetine nail olmaları için dua etmeliyiz.

Büyükleri kalkarak karşılamalı
Sual:
Hadis-i şerifte, bir kimse gelince, ayağa kalkmanın yasak olduğu bildiriliyormuş. Şimdi biri gelince ayağa kalkınca günah mı işliyoruz?
CEVAP
Hadis-i şerifleri herkes anlayamaz. Hadis-i şerifleri âlimlerin açıklaması ile okumalıdır! Evet hadis-i şeriflerde (Haşimoğulları hariç birbirinize ayağa kalkmayın!) ve (Hasan ve Hüseyin ve onların sülalesi [Şerifler ve Seyyidler] hariç, Kureyşe ayağa kalkmayın!) buyuruldu. Bu hadis-i şeriflerin açıklamasında, İslam âlimleri, (Büyükler gelince kalkarak karşılamak müstehaptır. Kendi gelince, kalkılmasını sevmek mekruhtur) buyuruyor. (Redd-ül Muhtar)

Havalı meslekler
Sual: Tanıdığım çok doktor var. Hemen hepsi kendini tanıtırken ben doktor falanca diyor. Çok yakından tanıdığım doktor arkadaşım bana bile, ben doktor falanca diyor. Bana mesaj ve mail yazarken de, yine altına Dr. falanca yazıyor. Avukat, mühendis, öğretmen niye unvanını böyle kullanmıyor da, bu doktorlar kullanıyor? Acaba kibirden mi ileri geliyor?
CEVAP
Alışkanlıktan olabilir. Doktorluğundan bahsetmeyenler de vardır. Hepsi için genel bir hükme varmak yanlış olur. Emekli subaylardan da veya başka meslek sahiplerinden de unvanını kullanan çok oluyor. Hepsi için kibirli demek doğru olmaz.

Pire için yorgan yakmak
Sual: Öfkelenen bir arkadaş, (Benim kim olduğumu biliyor musun? Ben, falanca şehirli, filancayım, kancayı takarım, pire için yorgan yakarım) dedi. Bu, kibir alameti değil midir?
CEVAP
Evet, soyu ile, ırkı ile, memleketi ile, öfkesiyle övünmek doğru değildir. Peygamber efendimiz, soyu ile övünene buyurdu ki:
(İki kişi, Musa aleyhisselamın yanında atalarıyla övünerek tartıştılar. Biri, “Bana filan oğlu falan derler” diyerek, dokuz atasını saydı. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama vahiy gönderip, “O övünenin dokuz ceddi Cehennemdedir, o da onuncusudur” buyurdu.) [İhya]

İki hadis-i şerif de şöyledir:
(Dedelerinizle gururlanmayın! Dedeleriyle övünmeyi terk etmeyen, Allah nezdinde, pislik böceklerinden daha değersiz olur.) [Tirmizî]

(İzzet ve şeref kazanmak için, dokuz dedesini sayan, Cehennemde onların onuncusu olur.) [İ. Ahmed]

(Pire için yorgan yakarım) demek de çok yanlıştır. Müslüman, ceza verecekse bire bir verir. Bire iki veya daha çok ceza verirse zulüm olur. Zulümle ve yanlışla övünmek Müslümana yakışmaz. Pire yüzünden, suçsuz yorganı yakmak akıllının işi değildir. Öfkesini yenemeyen, kibirli kişinin işidir.

Kendine kıymet verenin, kıymeti olmaz
Sual: Bazı kimseler, hep kendinden bahsedilsin, kendisi övülsün, kendisi önde olsun ister. Böyle kendine kıymet vererek önde olmayı istemek, dinimizce doğru mudur?

Cevap: Tekebbür, kibir sahibi olma, kendini büyük gösterme anlamındadır. Mütekebbir ise; kibirlenen, kendini beğenen demektir. Tekebbür etmek haramdır. Tekebbür, Allahü teâlânın bir sıfatıdır, Kibir ve Kibriya sıfatı, ona mahsustur. Hadis-i kudside;
(Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak isteyenlere, çok acı azap ederim) buyuruldu.

İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar, günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, Peygamberler aleyhimüsselâm, tevazu sahibi idiler. Allahü teâlâdan çok korkarlardı, kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu. Küçüklere, fasıklara ve facirlere karşı da kibirli olmamalıdır. Yalnız, tekebbür sahibine karşı tekebbür etmek lazımdır. Bir âlim, cahili görünce, “bu, bilmediği için günah işliyor, ben ise, bilerek işliyorum” demelidir. Bir âlimi görünce, “bu benden daha çok biliyor ve ilminin hakkını veriyor, ihlas ile amel yapıyor, ben böyle değilim” demelidir. Kendinden daha yaşlı bir kimseyi görünce, “bu benden daha çok ibadet etti” demelidir. Gençleri görünce, “bunların günahı az, benim günahlarım çok” demelidir. Kendi yaşındakileri görünce, “günahlarımı biliyorum, onun ne yaptığını bilmiyorum, bilinen kötülükleri tahkir etmek lazımdır” demelidir. Bir bidat sahibini veya kâfiri görünce, “insanın hâli son nefeste belli olur, acaba benim hâlim ne olacak” demeli, bunlara da tekebbür etmemelidir. Fakat, bunları sevmemelidir.

Sual: Din bilgileri öğrendiği, kendini din adamı olarak tanıttığı halde, kendini beğenen, kibirli olanlar oluyor. Böyle kibirli olanların, bu halden kurtulması mümkün değil midir?
Cevap:
Kibre sebep olan ilmin ilacı iki şeyi bilmekle olur:
Birincisi, ilmin kıymetli, şerefli olması, salih, iyi niyete bağlıdır. İlmi, cehaletten ve nefsinin hevasından kurtulmak için öğrenmek lazımdır. İmam olmak, müftü olmak, din adamı tanınmak, herkesten üstün olmak için öğrenmemek lazımdır.

İkincisi, ilmi ile amel etmek ve başkalarına öğretmek ve bunları ihlas ile yapmak lazımdır. Amel ve ihlas ile olmayan ilim zararlıdır. Hadîs-i şerifte;
(Allah için olmayan ilmin sahibi Cehennemde ateşler üzerine oturtulacaktır) buyuruldu.

Mal, mevki ve şöhret için ilim sahibi olmak böyledir. Dünyalık ele geçirmek için ilim öğrenmek, yani dini dünyaya vesile etmek, altın kaşıkla necaset yemeye benzer. Dini dünya kazancına alet edenler, din hırsızlarıdır. Hadîs-i şerifte;
(Din bilgilerini dünyalık ele geçirmek için edinenler, Cennetin kokusunu duymayacaklardır) buyuruldu.

 
Geri dön
 
 
Dini Konularda Ara:


detay.asp?Aid=4787
detay.asp?Aid=4787
İhlas Vakfı
Dünya İçin Paylaşma Vakti
Online Bağış Yapmak İçin
Güncelleme Tarihi
30 Ekim 2024 Çarşamba
Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orijinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan,
herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.
AnaSayfam Yap   |    Favorilere Ekle   |    RSS
Ziyaretçi Sayısı

Hosted by İhlas Net