Sual: Bir yazar, aşağıdaki sözlere küfür diyor. Bunlar küfür müdür?
CEVAP
Bir Müslümanın bir sözünden veya bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan 99’u küfre sebep olsa, biri Müslüman olduğunu gösterse, o bir şeyi anlamak ve ona kâfir dememek gerekir. Bir Müslümana kâfir demek, onun kâfir olmasını istemek küfürdür. Onun için tevili mümkün olan sözlerden dolayı bir Müslümana, bu sözün küfrü gerektirir demekten sakınmalı. Şimdi sözlere bakalım:
Allahsız demek:
Bu söz genelde dinsiz, imansız, merhametsiz anlamında söylenir. Onun için bu söz küfür olmaz.
Hakimler hakimi demek:
Bu da küfür değildir. Hakimler hakimine şimdi Yargıtay başkanı deniyor. Daha eskiden temyiz reisi denirdi. Daha eskiden de kâdı-ı-kudat deniyordu. Kadılar kadısı demektir. Allah’a padişah demek de caizdir. Hatta padişahlar padişahı da denir. Osmanlı sultanlarından bazılarına padişahlar padişahı demekte de mahzur yoktur.
Allah bilir ki şu şöyledir, Allah şahit şunu şöyle yaptım demek:
Gerçekten bir iş yapılmışsa, Allah bilir ki yaptım demekte hiç bir mahzur yoktur. Yapılan bir iş için de Allah şahit demekte hiç mahzur yoktur. Ama yapılmayan bir şey için Allah yalancı şahit gösterilemez. Ama zaten bu anlamda Müslüman söylemez. Müslümana suizan ederek, her sözün altında küfür aramak yanlıştır.
Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrıya:
Bu söz de küfür değildir. Mazlumun hakkı olduğu gibi zalimin de hakkı olur. Sezar’ın hakkı varsa vardır. Kâfirin hakkı olmaz mı?
Allah’tan başkasından medet [yardım] istemek:
Herkes birbirinin yardımına muhtaçtır. Ölü diri herkesten yardım istemek caizdir. Ruh ölmez. Allahü teâlâ dirilere yardım ettirdiği gibi ölülere de yardım ettirir. Hızır aleyhisselamın ruhu naçar kalanlara yardım etmektedir.
Doktor hayatımı kurtardı, frene basmasaydı ölmüştüm, şu hap bana şifa verdi demek:
Bunlar da küfür değildir. Bu yemek beni doyurdu demek gibidir. Yani doymamıza Allahü teâlâ yemeği sebep kılmıştır. İlacı hastalığımıza şifa kılmıştır. Ameliyat eden doktoru hastalıktan kurtulmamıza sebep yapmıştır. Sebeplerle yaratmak, Allahü teâlânın âdetidir.
Devlete karşı çıkılır mı, ezer geçer demek:
Bundan daha normal bir söz olur mu? Küfür bunun neresinde? Biri ile dövüşürken, adamın eli armut toplamıyor ya, o da bize vurur, adam kuvvetlidir belki o bizi öldürür demek küfür olur mu hiç? Evet öldüren ve her işin yaratıcısı Allahü teâlâdır ama bunları sebep kılmıştır. Herkesi Allah öldürdüğü halde, falanca falancayı öldürdü demek caizdir.
Allah’tan başkasının adına kurban kesmek, Allah’tan başkasına adak adamak:
Tapınmak için olanla, ikram için yapılanı karıştırmamak gerekir. Bir Müslüman Allah’tan başkasına tapmaz. Tapan da zaten Müslüman değildir. Kurban, adak ibadet demektir. İbadet de Allah için olur, Onun rızasını kazanmak için olur. Rızasını kazanma yolları çok çeşitlidir. Misafir veya devlet büyükleri gelince, onlara yedirmek için kesmek haram olmaz. Çünkü, misafire ikram sevaptır, İbrahim aleyhisselamın sünnetidir. (Bezzâziye)
Temel atılırken, hastalık gelince, hasta iyi olunca hayvan kesmek de helaldir. Etleri fakirlere yedirilmektedir. (Hamevi)
Dileği olursa Allah için hayvan kesmeyi adak yapmak da caizdir. (Bahr-ür-râık)
Şarta bağlı olarak Evliyaya adak yapmak da, kendini, günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Mesela (Hastam iyi olursa sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok görülmüştür. Burada, Allah için koyun kesip, sevabı evliyaya bağışlanmakta, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir.
Dini günler demek:
Selefiler, mübarek gün ve gecelere [Mevlid, Berat, Regaib gibi gecelere] karşı oldukları için yazar da, bu günlere saldırıyor. Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, Müslümanların mübarek gün ve geceleridir. Bu mübarek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır. Ancak Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, güzide mevki ihsan etmiştir. Diğer insanlardan niye ayırt ediliyor denemediği gibi, bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da bugünleri diğer günlerden niye ayırdın denemez. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır.
Din ayrı, dünya ayrı demek:
Din ve dünyanın ayrı olduğu bütün din kitaplarında yazılıdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah dilediğinin rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Halbuki ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.) [Rad 26]
(Ahiret nimetlerini isteyene de, dünya nimetlerini isteyene de onu veririz.) [Şura 20]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(İnsanların kötüsü, din ile dünyayı yiyen [dini dünyaya alet eden] kimsedir.) [İbni Asakir]
(Allahü teâlânın koruduğu hariç, din ve dünya işlerinde parmakla gösterilmek zarar olarak yeter.) [Beyheki]
(Ahir zamanda insan din ve dünyasını ancak para ile korur.) [Taberani]
(Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allah’a hamd eden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]
İmam-ı Rabbani hazretleri, din ve dünya zararlarından kurtulmak için her gün 500 kere, (La havle vela kuvvete illa billah) okuyun buyuruyor.
Din ayrı, siyaset ayrı demek:
Bu da din ve dünya demek gibidir. Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme ile ilgili görüştür. Kendi siyasetini din kabul edenler, bizim siyasetimiz dinden ayrı gösterilemez demek istiyorlar. Din elbette politikadan ayrıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Hak teâlâ, Âdem aleyhisselama bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Çocukların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin, sakın ola ki dini geçim vasıtası yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun!) [Hakim]
(Dini dünya menfaati için öğrenene, ilmini paraya değişene kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) [Deylemi]
Zevklere ve renklere karışılmaz demek:
Elbette zevkler, renkler tartışılmaz. Herkesin zevki farklıdır. Bunun küfürle ne ilgisi vardır? Hatta bir kimse, içki içse, kumar oynasa, çıplak gezse, bu benim zevkimdir, bana karışmayın dese bile, yine küfür olmaz. Çünkü harama helal demiyor. İslamiyet’e değil, karşısındakine kızıyor. İslamiyet’e kızıyorsa, zaten o Müslüman değil ki, küfre düşsün. Küfrün içinde olan küfre düşmez.
Bu benim özel hayatım hiç kimse karışamaz, demokrasi var demek:
Özel hayatıma karışmayın demek de küfür olur mu? Bir sarhoş, ben istediğim gibi içerim, istediğim gibi kumar oynarım, bunlar benim özel hayatım dese küfür olmaz. Bunları helal kabul ederse küfür olur. Mutezile ve Selefilikte, amel imandan parça kabul edildiği için günah işleyenlere küfür damgası basılıyor.
Biz babadan, atalarımızdan böyle gördük demek:
Bunun küfürle ne ilgisi var ki? Atalardan iyi şeyler de görülür kötü şeyler de. Bizim atalarımız içki içerdi, kumar oynardı dense bile bunun küfürle ne ilgisi vardır ki? Burada haramı helal kabul etmek yok ki.
Din şöyle diyor doğru, ama.... , haklısın, fakat… demek:
Adam dini inkâr etmiyor ki küfür olsun. Fâsık biri, din zekât verin diyor ama, parayı sevdiğim için veremiyorum, din oruç tutun diyor ama mideme düşkünlüğümden tutamıyorum. Din içki haramdır diyor ama, zevkime düşkünlükten bırakamıyorum dese küfür olmaz. Burada dini inkâr etmek, haramı helal kabul etmek yok.
Paranın açamayacağı kapı yoktur demek:
Bu söz, para çok şeyler yapar demektir. Nitekim hadis-i şerifte de, (Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur) buyuruluyor. (Taberani)
Bir ibadeti gösteriş veya dünyevi bir menfaat için yapmak:
Müslüman ibadetini Allah için yapar. İbadete riya karışabilir. Riya karışan ibadete küfür denmez. İbadeti bir menfaat için yapmak da küfür değildir. Mesela hacca gidenin niyeti, para kazanmak, oradan ucuz mal getirmek olsa, bunun ibadetine sevap verilmez ama buna küfür de denmez.
Azrail’le savaşıyor demek:
Ölümle pençeleşiyor da denir. Burada Azrail aleyhisselamı kötüleyici söz yoktur. Onu veya başka melekleri kötülemek küfür olur. Ama burada öyle bir durum yok.
Aşırı dinciler:
Genelde bu sözü dinsizler, Müslümanlara saldırmak için kullanıyorlar. Onlar zaten dinsizdir. Ama bir Müslüman, diğer bir Müslümana maşallah bu aşırı dincidir, çok mutaassıptır dese küfür olmaz. Dine aşırı bağlı deniyor. Dinde aşırı gitmeyi ise dinimiz yasaklamıştır. Mesela Peygamber efendimiz, (Din kolaylıktır. Dinde aşırı gideni din mağlup eder) buyuruyor. (Nesai)
Sorumsuzca söylenen sözler
Sual: İnsanı küfre düşüren sözler hakkında piyasada birçok kitap var. Bunlara göre kim Müslüman kalabilir! Bu kitaplardan bazılarını size gönderiyorum. İnceleyip, bu sözleri açıklar mısınız?
CEVAP
Küfür sözler konusunda piyasadaki kitaplarda, küfür olmayan sözlere de küfür damgası basılmıştır. Şimdi bu sözleri inceleyelim:
(Allah’ın oğlu gelse bu işi yapamaz. Yürü Allah yürü, ye Allah ye, uyu Allah uyu gibi sözleri söyleyen kâfir olur) deniyor. Allah’ın oğlu demek, Allah şunu yapamaz demek elbette küfürdür. Fakat diğer sözlerin küfürle hiç alakası yoktur. Çünkü bunu söyleyen kimse, Allah yürür, Allah yer içer, Allah uyur demek istemiyor. Yolun uzunluğunu, bitip tükenmediğini bildirmek için yürümekle bitmiyor demek istiyor. Şarkılarda, türkülerde ve böyle sözler arasında Allah ismini kullanmak doğru değildir. Ama küfür de değildir. Küfrün ne olduğu dinin dört delili ile sabittir. Bunun dışında küfür olmaz. Bütün milleti kâfir yapmak da çok tehlikelidir. Müslümana kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağı hadis-i şerifle de bildirilmiştir.
(En büyük Galatasaray, başka büyük yok diyen kâfir olur) deniyor. Bunun küfürle ne alakası var? Kendi grubunda, yani futbolda en büyük demektir. En büyük Türkiye gazetesi desek, başka büyük yok desek, gazeteler içinde tirajı veya kalitesi en büyük olan demektir. En büyük TGRT demek de böyledir. Televizyonlar içinde en kalitelisi demektir. Hâşâ Allah’tan büyük anlamına gelmez. Zoraki böyle bir anlam çıkarmak çok yanlıştır. Böyle sözlerle bütün milleti kâfirlikle suçlamak ne kadar yersizdir.
(İslam dini akıl mantık dinidir demek çok yanlış bir sözdür) deniyor. Bu ifadeyi kullanmak ne kadar yanlıştır. Kur’an-ı kerimin birçok yerinde (Akletmez misiniz, aklınızı kullanmaz mısınız?) gibi ifadeler çok geçer. Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
(Kişinin dini, aklı ölçüsündedir. Aklı olmayanın dini yoktur.) [Ebuşşeyh]
(İnsanı ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.) [Beyheki]
(Akıllı olmak, din işlerinde sevinç kaynağıdır.) [İbni Asakir]
(Aklı doğru olmayanın dini de doğru olmaz.) [Taberani]
(Akıllı kimse kurtuluşa ermiştir.) [Buhari]
(Akıl imandandır.) [Beyheki]
İslamiyet nakil dinidir ve selim akla uygundur. Dinde aklın önemi büyüktür. Ancak yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan kimseye felsefeci denir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı altında akla doğruyu gösteren büyük zatlara, İslam âlimi denir. Akıl göz gibidir. İslamiyet de ışık gibidir. Göz karanlıkta cisimleri göremez. Görmesi için ışık gerekir. Bunun için Hazret-i Ali, (Din, akıl ve görüş ile olsaydı, mestin üstünü değil de altını meshetmek gerekirdi) buyurmuştur.
(Sözde Müslümanlar, “ibadet ile Cennete girilmez, temiz kalb gerek, Allah kalbe bakar” derler) diyerek böyle kimselerin Müslüman olmadığı söyleniyor. Böyle söyleyen herkesi suçlamak yanlıştır. Çünkü Peygamber efendimiz, (Hiç kimse, ibadeti sebebi ile Cennete girmez) buyurmaktadır. Çünkü yaptığımız bütün ibadetler kabul olsa bile, bir gözümüzün şükrünün karşılığı bile değildir. Cennete, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı ile girilir. Lütfa ve ihsana kavuşmak için, imanlı olmak şart olduğu gibi, ibadete de ihtiyaç vardır. Bir insan ne kadar çok ibadet ederse etsin, ibadeti sebebiyle kendini mutlaka Cennetlik olarak bilmemelidir. Kulun vazifesi ibadet etmektir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Ben cin ve insanları yalnız bana ibadet etmeleri için yarattım) buyuruluyor. Temiz kalb gerek demekte de mahzur yoktur. Çünkü Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de bozuk olur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, sizin görünüşünüze, malınıza [rütbenize, iyi işlerinize] bakmaz; bunları ne niyetle yaptığınıza bakar.) [Müslim]
Allahü teâlâ kalblerde olan ihlasa ve Allah korkusuna bakar. Amellerin, ibadetlerin kabul edilmesi için, yani sevap verilmesi için, hem şartlarına uygun olması, hem de ihlas ile niyet edilmesi lazımdır. Yani ibadetin kabul olması için, Allahü teâlânın rızası için yapılması lazımdır.
(Arşimet kanunu, Newton kanunu demek imanı zedeler) deniyor. Allahü teâlâ kâinatta çeşitli düzenler yaratmıştır. Suya belli bir kaldırma gücü vermiştir. Bunu bulana onun ismini vermenin küfürle ilgisi olmaz. Suya kaldırma gücünü Arşimet veriyor denmiyor ki. Bunun varlığını Arşimet buldu deniyor.
(Kur’an okumak çok zordur demek bâtıl bir yaygaradır) deniyor. Bilmeyene elbette zordur. Kimine yabancı dil, kimine matematik zor gelir. Zora zor demenin bâtılla, küfürle ne alakası vardır?
(Hele şu namazımızı kılalım da, rahat rahat çayımızı içelim diyenlerin akıbetleri çok feci olur) deniyor. Bu ne kadar da yanlış bir ifade? Adam, namaza çok önem veriyor ki, (Önce şu namazımızı kılalım, namazı geciktirme endişesi ile çay içersek çayın tadını da alamayız, hele namazı kılalım çayı nasıl olsa içeriz) demek istiyor. Bu sözün neresi kötü ki? Âlimlerimiz, namaza mani olan işte hayır yoktur buyuruyorlar. Vakit girer girmez, önce namazı kılmalı, ondan sonra diğer işleri yapmalıdır.
(İslam bir bütündür, tamamını alan ancak Müslümandır) deniyor. Bu söz izaha muhtaçtır. İtikadda öyle ise de amelde öyle değildir. "Ya, dinimizin bütün emirlerini yapıp, bütün yasaklarından kaçınmak veya hiçbirini yapmamak gerektiğini" söylemek, "Ya hep, ya hiç" demek çok yanlıştır. birkaç günah işliyorum diye, diğer günahları da yapmak gerekmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: (Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. "Bir şeyin bütünü ele geçmez ise, hepsini de kaçırmamalı" buyuruldu.)
(İbadet de gizli, rezalet de) diyenlere ateş püskürülüyor. Halbuki hadis-i şerifte, (Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar) buyuruluyor. (Müslim)
İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir) denmiştir. Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin ayıpları görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmayacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur.
Camileri siyasi arena haline getirmek isteyen bazı din cahilleri, (Emperyalist kâfirlerin “Camide dünya kelamı konuşmak günahtır” sözünü söyleyerek, Camiler, ziyaret yerleri, mevlit ve hatim merkezleri haline getirilmiştir) diyor. Camilerin ziyaret edilmesi, mevlit okunması, hele hatim yani Kur’an okunmasına karşı çıkmak ne kadar çirkindir. Camide konuşmayı emperyalist kâfirler değil, Allah ve Resulü yasaklıyor. Camide konuşmak sevapları giderir. Hutbeyi bile nutuk çeker gibi yüksek sesle okumak haramdır. Camide konuşulmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, "Ya Rabbi, bu kulun mescitte söylediği dünya kelamından dolayı, ağzından çıkan fena koku bizleri rahatsız ediyor" derler. Hak teâlâ da buyurur ki: "İzzetim, celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.") [Ey Oğul İlm.]
(Ahir zamanda bazı kimseler, mescitlerde dünyadan, dünya kelamından bahsedecekler. Onlarla beraber olmayın! Allahü teâlânın böyle kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban]
(Hayvanların otu yediği gibi, mescitte konuşmak da sevapları yer, yok eder.) [İ.Gazali]
Önce (tehiyyet-ül mescid) namazı kılıp veya başka ibadet yapıp, itikâfa niyet ettikten sonra, hafif sesle ihtiyaç kadar konuşmak caizdir. İhtiyaçsız mescitte konuşulmaz.
(Çocukları camiye sokmayanlar var. Her cami avlusu, çocuk bahçesi haline getirilmeli. Caminin mimarisinde, edebiyatında, musikisinde hep fayda vardır. Bu faydalardan çocuklarımızı uzak tutmayalım) deniyor. Halbuki, hiç zarar vermese de, camiye küçük çocuk getirmek mekruhtur. Zarar verir, kirletirse haram olur. Hadis-i şerifte (Camiye çocuk ve deli koymayın) buyuruluyor. (İbni Mace)
Musiki haramdır, harama helal diyen küfre girer.
(Bekârlık sultanlıktır sözü yanlıştır) deniyor. İslam’ın ilk zamanları evlenmek tavsiye ediliyordu. Peygamber efendimiz, (Evlenmek benim sünnetimdir, sünnetime uymayan benden değil) buyuruyordu. Fakat ahir zamanda bu durum değişmektedir. Çünkü Ebu Ya’lanın rivayet ettiği hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz, (İkiyüz yılından sonra, sizin en iyiniz, hafifülhâz olandır) buyurdu. Hafifülhâz nedir, dediklerinde, (Hanımı ve çocuğu olmayandır) buyurdu. Bişr-i Hafi, Bayezid-i Bistami, Ebül-Hüseyn Nuri [ve Rabia-i Adviyye] gibi büyük âlimler bekâr idi. Hicretin ikiyüz yılından sonra gelenler arasında, bunların ve bunlar gibi olanların şeref ve üstünlüklerini, bu hadis-i şerif bildirmektedir. (İhya)
Ebu Süleyman-ı Darani hazretleri, (Bekârlığa dayanmak, ailenin çilesine dayanmaktan, onların eziyetine katlanmak, Cehennem ateşine dayanmaktan daha kolaydır) buyurdu.
(Zaman çok kötüleşti demek, Allah’tan şikayettir; çünkü (Zamana söven beni cezalandırır. Ben zamanım) hadisi kudsisi vardır) deniyor. Zaman kelimesinin sanki tek bu anlamı mı var da böyle söyleniyor?
Zaman kelimesinin anlamlarından birkaçı şöyledir:
1- Vakit demektir. Olayları sıralamaya yarayan başı ve sonu belli olmayan mücerret kavram. Zaman akıp gidiyor gibi.
2- Çağ demektir. Osmanlıların ilk zamanlarında Türklerin itibarı yüksekti gibi.
3- Gün demektir. Zaman olur beni de anlayan çıkar gibi.
4- An demektir. Bir zaman durakladı, konuşmadı gibi.
5- Mevsim demektir. Şimdi hasat zamanı gibi.
6- Elverişli vakit demektir. Tam hücum etme zamanı gibi.
7- Yaşanılan devir demektir. Zaman çok kötü oldu, bilir bilmez herkes din adına ahkam kesiyor gibi.
(Zaman sana uymazsa sen zamana uy sözü çok yanlıştır) deniyor. Halbuki “Zaman sana uymazsa, sen zamana uy” sözü doğrudur. Zamana uymak, zamanın gerektirdiği hususlara uymak demektir. Zamanın değişmesiyle, örf ve âdete ait hükümler değişebilir. Nassa [Kur'an ve hadise] dayanan hükümler zamanla değişmez. Dine aykırı olmayan örf ve âdete ait hükümler değişirse, bunlara uymakta mahzur yoktur.
Mecellenin 39. maddesinde, zamanın değişmesiyle âdete ait hükümlerin değişeceği bildirilmektedir. Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. İbadetlerde zamana uyulmaz.
Herkes traktörle, kamyonla giderken, kağnı ile gitmek gerek diye ısrar edilmez. Fakat günah olan bir şey, herkes tarafından yapılsa, buna uyulmaz. Zamana ait işlerin değişmesine, zamanın değişmesi denmiştir. Böyle misaller Kur'an-ı kerimde de vardır. Mesela, (köy halkına sor) yerine, (köye sor) denilmiştir. (Yusüf 82)
Türkçede de, (şu sınıf tembel) denir. Burada anlatılan, sınıfın kendisi değil, oradaki talebelerdir. Zamana uymak da, zamanın icabı olan faydalı işlere uymak demektir. Zararlı, günah olan şeylere uyulmaz. Zamanı kötülemek de, o zamanda yaşayan kötü insanları tenkit etmektir. Yoksa zamanı yaratan Allah’ı kötülemek anlamında değildir.
(Din siyasete alet edilmez diyenler, Müslümanları uşak olarak kullanmak isteyenlerdir) deniyor. Yani apaçıkça din istismarı normal görülüyor. Dini kullanarak, gerek şahsi, gerek siyasi menfaat veya nüfuz sağlama işine din istismarı denir. Koltuk kapmak, alkış toplamak, bir grup insanı peşine takmak gibi herhangi bir menfaat, Allah rızasından başka niyetlerle yapılırsa riya olur. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki riya haramdır, riyakârı Allah sevmez. Hadis-i şerifte:
(Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden, gösteriş yapanlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur) buyuruldu. (Tirmizi)
Din alet edilerek elde edilen mal, mevki için şair der ki:
Şu mala, makama ola ki lanet,
Ona din veya ırz edile alet.
Dini siyasete, politikaya alet etmek, yahut başka zararlı maksatlar ve menfaatler için kullanmak, bir takım cahilleri, din ismi altında, tahrik etmek çok büyük bir günahtır. Allahü teâlâ, en çok bunu kötülemektedir. Din, tertemiz ahlak sahibi olmayı emreden, sırf merhamet, sevgi ve büyüklere itaat, küçüklere şefkat emreden, insanları doğru yola götüren Allahü teâlânın razı olduğu yoldur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yazıklar olsun ilmini ticaret vasıtası yapan kötü âlimlere ki, devlet adamlarına yaklaşır ve kazanç temin ederler. Allah onların ticaretine kesatlık versin!) [Hakim]
Vaaz etmek, dini yazı yazmak, kitap çıkarmak, ancak Allah rızası için olunca, mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmayınca faydalı olur. Aksine olursa çok zararlı olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hak teâlâ, Hazret-i Âdem’e bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Çocukların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin! Sakın ola ki dini geçim vasıtası yapmasın! Dini kullanarak dünyayı talep edenlere yazıklar olsun!) [Hakim]
(Ne yapayım emir kuluyum demek yanlıştır. Allah’ın kulu olmalı, kulun kulu olmamalı) deniyor. Bir başka cahil de şöyle diyor: (Osmanlılarda, insan, Allah’ın değil, padişahın kuluydu. Onun için padişah, halka "Kullarım" derdi. Sultanlık sistemine karşı çıkmak, soylu mücadele vermektir) diyor.
Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Mesela Mevla kelimesi, yedi manaya gelir. Daha çok ilah, efendi, köle manasında kullanılır. (Mevla’nın rahmeti bol) cümlesindeki mevla, ilah manasındadır. (Mevlana Celaleddin)deki mevla da efendi demektir. Şimdi biri çıkıp da (Sen Celaleddine ilah dedin) diyemez. Bunun gibi kul kelimesi de mahlûk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi, mensup gibi manalara gelir. Şimdi biri nezaket olsun diye (Bendeniz) dese, bende kul, köle demek olduğu için, (Sen karşındakine bendeniz demekle onu ilah yaptın) demek caiz olur mu? Padişahlar, sadık yardımcılarına "Kulum" derdi. Burada kul, "Sağ kolum” demektir. Sultana ait seçkin askerlere (Kapı kulu) denirdi.
(Allah’tan başkasına itaat etmek şirktir, kula kulluktur) deniyor. Bu söz de çok yanlıştır. Çünkü Kur'an-ı kerimde, Allah ve Resulüne ve ülülemre de itaat edilmesi emrediliyor. Âlimlere, ana babaya itaat da dinimizin emridir. Bunlara itaat da Allah’a itaat olur. (Hadika)
(Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözüne hadis demek korkunçtur, Bayezid-i Bistamiye aittir) deniyor. O zaman adama şu soruyu sorarlar: Bu korkunç sözü ne diye Bayezid-i Bistami hazretleri söylemiştir? Bir âlimin söylemesi o sözün kötü olmasını mı gerektirir? Burada şeyh, mürşid, rehber, üstad, öğretmen anlamındadır. Din ilimlerini hocasız öğrenmek kolay mıdır? Hele tasavvufu rehbersiz öğrenmek imkansızdır. Bayezid-i Bistami hazretlerinin bu sözü, korkunç olarak vasıflandırılıp niye beğenilmez ki? Burada tasavvuf düşmanlığı mı yapılıyor? Rehbere, üstada kızılır mı? Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberani)
Kur'an-ı kerimde ise mealen, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden sorun!) buyuruldu. (Nahl 43)
(Eğer o iki sene olmasaydı Numan helak olurdu sözü imam-ı a’zama ait değildir, uydurma bir sözdür. Tasavvuf olmadan da insan evliya olur) deniyor. Maksat tasavvufu kötülemek. Tasavvuf düşmanlığı selefiler arasında çok yaygındır. Evliyaya, keramete düşmanlık yaparlar. Bilmeyenin bilmediği şeyleri düşmanlık yapması yadırganmaz. Atalarımız böyle kimseler için, (Kişi bilmediği şeylerin düşmanıdır) buyurmuşlardır.
Muhammed Masum hazretleri, Mektubat kitabında buyuruyor ki:
Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:
1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi tanımak,
2-Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.
Birinci şekildeki imanda nefs azgınlığından vazgeçmemiştir, iman hakiki değil, mecazidir. Bu iman gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği için iman yok olmaktan korunmuştur. (Ya Rabbi, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum) hadis-i şerifi ve Nisa suresinin (Ey iman sahipleri, iman edin) mealindeki 136. âyet-i kerimesi de hakiki imanı bildirmektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) manasındadır.
İmam-ı Ahmed hazretleri ilim ve ictihadda çok yüksek dereceye sahip olduğu halde, hakiki imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri gibi evliyanın sohbetinde bulundu. İmam-ı a'zam hazretleri de, ömrünün son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonra, (Bu iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu), yani (Hakiki imana kavuşamazdım) buyurmuştur. Her iki imam da ilimde ve ibadette son derece ileri oldukları halde, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve bunun meyvesi olan hakiki imanı elde ettiler.) (2/106)
Senaullah-i Dehlevi hazretleri de buyuruyor ki:
Tasavvufta fena makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekâra suresinin (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz. Fakat âlimleri yok ederek ilmi geri alır) hadis-i şerifi, hakiki imanın ve bâtın ilminin geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üt-talibin)
(Sizin düşmanınız şeytandır) âyet-i kerimesini delil getirerek, bize düşman olan birine (Sen benim düşmanımsın) demenin küfür olduğu söyleniyor. Cahilliğin bu kadarına da pes artık. Bir Müslüman da diğer Müslümana düşmanlık yaptı diye hemen ona kâfir denir mi? Hangi kitap böyle yazar? Tarihte iki Müslüman ordu çarpışmadı mı? Bunlara kâfir denir mi? Bu cahil adamlar, ellerine almışlar, bir kâfir karası, önüne gelenlere rastgele sürüyorlar.
Müziğin her çeşidinin haram olduğu muteber eserlerde bildirilirken, müziğin eğlendirici, düşündürücü, dinlendirici ve eğitici yönleri de bulunduğu anlatılarak sanki bazı müziklerin caiz olduğu söyleniyor. Mehter marşı, def, düğünde davul çalmak hariç elbette müziğin her çeşidi haramdır. Tasavvuf müziği diye de bir şey yoktur.
(Kâfirler Allah’tan ümit keser) âyetini delil getirerek, (Bu toplum düzelmez) diyenlerin küfre girdiği söyleniyor. Halbuki bu âyetin, bununla hiç ilgisi yoktur. Delinin biri çıksa, (Ben hiç hastalanmayacağım, göklerde uçacağım, dünyadaki herkesi Müslüman edeceğim) dese, bir başkası da bunları yapamazsın dese, hemen eldeki kara, bu adamın alnına yapıştırılır, (Sen Allah’tan ümit kestiğin için kâfirsin) denir. Ben inansam da, ibadet etsem de Allah beni affetmez) demek küfürdür. Allah’tan ümit kesmek, Allah’ın rahmetinden ümit kesmektir. Yoksa bu işi yapamazlar demenin küfürle ne ilgisi vardır?
Eli yağlı karalılar, (Gemisini kurtaran kaptan) sözüne de saldırıyorlar. Halbuki bu söz, hadis-i şeriflere ve âlimlerimizin bildirdiklerine aykırı değildir, çok güzel bir sözdür. Atalarımız aynı anlamda, (Önce can, sonra canan) demişlerdir. Can kurtarılmadan canan kurtarılmaz.
Kötü de olsa mevcudu kabullenme olacağı için, (Beterin de beteri vardır) sözü de tenkit ediliyor. Halbuki İmam-ı Rabbani hazretleri, (Hiç bir zaman, hiç bir şekilde, halinizden şikayetçi olmayın. Her zaman şükredici olun. Beterin beteri vardır) buyuruyor. Topal olan kimse, (Beni niye topal yarattın veya niye kazada ayağımı koparttın) diye Allah’a isyan mı etmesi gerekir, yoksa (Ya rabbi gözümü kör etmediğine, kulağımı sağır etmediğine çok şükürler olsun) demesi gerekmez mi? Her zaman beterin beteri vardır diyerek hâlimize şükretmeliyiz.
(Babam öldü, hemen mezarını yaptırdım) diyene kızıyorlar, israftır, dine aykırıdır diyorlar. Mezar düşmanı olduğunu çekinmeden açıklıyorlar. Âlimlere evliyaya türbe yaptırmak bile caizdir. Bunun için atalarımıza dil uzatmak çok yanlıştır. Aynı zihniyet enbiya ve evliya kabirlerinden yardım istemeye de, onlar için kurban kesmeye de şirk diyorlar. Allah rızası için kurban kesip sevabını yatırdaki evliyaya bağışlamanın dinen bir mahzuru yoktur. Hele şirk ile zerre kadar ilgisi yoktur. Evliya kabirlerine gidip evliyanın aracı olmasını istemenin şirkle bir ilgisi yoktur. Biz her şeyin yaratıcısının ve o evliyaya yardım etme gücünü verenin Allahü teâlâ olduğunu biliyoruz. En cahil bir kimse de, insanın yaratıcı olmadığını bilir. Onun için evliya kabirlerine dua etmeye giden kimselere müşrik demek çok çirkin bir harekettir.
Kötü bir iş yapılırken, (Elâlem ne der, dost düşman ne der) sözüne de saldırıyorlar. Halbuki diğer sözler gibi, bu söz de dinimize aykırı değildir. Kuldan utanmayan Allah’tan da utanmaz. Bir kötülüğü işlerken Allah’tan utanmayan kimse, hiç değilse kuldan olsun utanmalıdır. Kötü örnek olacağı için kötülüğü açıktan işlemek daha fazla günahtır. Açıktan oruç yemek gizli yemeye göre daha büyük günahtır. Onun için dinimizde açıktan oruç yiyen dünyada da cezalandırılır. Çünkü kötülüğe örnek oluyor. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü, onun üzerinde bulundurmalıdır!) [Müslim]
İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fâsıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir) denmiştir. Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin aybı görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmıyacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur. Yani dost düşmanın ayıplıyacağı kötülükleri yapmamalıdır.
Eli karalılar, saldıracak yer arıyorlar, (İyi atadan kötü evlat, kötü atadan iyi evlat olabilir, sözü bâtıl bir sözdür, hiçbir dayanağı yoktur) diyorlar. Bu çok normal bir sözdür. Âdem aleyhisselam, Nuh aleyhisselam, büyük birer peygamber oldukları halde, çocuklarından kâfir olanlar da olmuştur. Aksine Ebu Cehilin oğlu, Eshab-ı kiramdan olmakla şereflenmiştir.
Her düğünü oyun eğlence sandıkları için, (Sünnet düğününde Kur’an okumak küfürdür) diyorlar. Halbuki içkisiz yapılan ve başka haram bulunmayan sünnet düğünlerinde mevlit ve Kur’an-ı kerim okutmakta hiç mahzur yoktur. Müzik varsa, davul veya def çalınıyorsa, eğlence arasında elbette Kur’an-ı kerim okunmaz. Sünnet düğünü sebebiyle Kur’an-ı kerim okumaya engel olmak çok çirkin bir harekettir.
(Allah cezanı versin demek bedduadır, böyle söylemek haramdır) deniyor. Ceza kelimesi, iyi veya kötü karşılık, mükafat demektir. Mesela ahirete, iyilik ve kötülüklerin karşılığının verildiği yer anlamında dâr-ül-ceza denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İyilik gördüğüne, cezakellahü hayran kesira [Allah, seni çok hayırla mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ.Asakir]
Allah seni mükafatlandırsın anlamında Allah cezanı versin demek beddua olmaz. Atalarımız Arapça bildiği için böyle konuşurlardı. Yeni neslin bunları bilmediği için beddua sanması yadırganmaz.
(İyi işler, iyi günler, iyi yolculuklar) demeye saldırıyorlar. Hayırlı işler, hayırlı günler demek gerekiyormuş. Arapça olan hayrın, yaklaşık Türkçe karşılığı iyi kelimesi ile ifade edilir. Ha hayırlı dediniz, ha iyi dediniz fark eden bir şey olmaz. Bunun gibi ifadeleri bir problem haline getirmek yanlıştır.
Malum yağlı karalılar, (Bana göre şöyle, bence böyle) sözünü tenkit ederek birkaç güzel örnek vermişler, fakat yazdıkları üç ciltlik eserleri şahsi görüşle, bana göre ile doludur. Atalarımız, bunun gibiler için, (Bu ne perhiz…) demişlerdir.
Küfür olur mu?
Sual: İnternette (Küfür listesi) olarak dağıtılan aşağıdaki ifadeler küfür müdür?
CEVAP
Akıl yürütmekle, kıyas yapmakla dinî hüküm verilmez. Böyle listeleri sağa sola göndermekle de, dine hizmet edilmiş olmaz. Haram gibi, küfür gibi çok önemli bir meselede muteber eserlerden almayıp (Şunlar küfür) demek çok veballi bir iştir. Herhangi bir sözünden dolayı bir Müslümana kâfir demek tehlikelidir.Tevil edilme imkânı olan sözlere, küfür denmez. İnternette yayılan aşağıdaki sözlerin hiç biri küfür değildir.
(Kur’an çarpsın) demek:
Bu söz, küfür değildir. Böyle söylemek yemin olur; fakat böyle yemin etmek de uygun değildir.
Ramazan ayı gelince, (Ağır bir ay geldi) demek:
Bu söz küfür değildir. Bir ay oruç tutmak herkese kolay gelmez, bazısına ağır gelir.
Ölen biri için, (Ah oraya gitmeseydi ölmeyecekti) demek:
Bu söz de, küfür değildir. Bu söz, (Yüzme bilmediği halde kendini denizin ortasına atmasaydı, boğulmazdı) demek gibi bir şey. Burada kaderi inkâr yoktur.
(Atın ölümü arpadan olsun) demek:
At arpayı sever, kimi de baklavayı sever. Şeker hastasına, (Baklava yeme ölürsün) dense, o da, (Ölümüm baklavadan olsun) derse küfür olmaz; çünkü günah işleniyorsa da, harama helal denmiş olmuyor.
(Güzele bakmak sevab) demek:
Bu, niyete göre değişir. Eğer, kâinatta Allahü teâlânın yarattığı güzellikler için, mesela ne güzel ağaç, ne güzel kuş, ne güzel meyve, ne güzel çocuk gibi şeyler söylemekte mahzur olmaz. Kumar oynamak, şarap içmek, yabancı kadına bakmak gibi, haram olan bir şey için söylemek, elbette caiz olmaz.
(Haydan gelen huya gider) demek:
Bu söz, kolayca kazanılan şeyler, kolayca elden çıkar demektir. Buradaki hay kelimesinin Allahü teâlânın ismiyle alakası yoktur. Bunun gibi, hayhay, baş üstüne demektir. Buradaki hay kelimesi de, Allah anlamında değildir.
(Şu işi yaparsam kâfir olayım, Allah’ımı inkâr edeyim) diye yemin etmek:
Bu husustaki, iki kavilden biri şöyledir: Küfre sebep olan şeyleri yemin niyetiyle söylemek küfür olmaz, yemin edilmiş olur; fakat böyle yemin, Müslüman yemini değildir.
Namaz kıl denince, (Sonra kılarız) demek:
Farz olduğunu inkâr etmedikçe, namazla alay etmedikçe, sonra kılarım demek, küfür olmaz.
Kadere küsmek
Sual: (Kaderime küstüm) demek küfür müdür?
CEVAP
Küfür değildir. İnsanın kaderi kötü olabilir. İnsan kötü kaderini beğenmeyebilir. (Kaderim kötüymüş) diyebilir, ama suçu kadere yüklemek caiz olmaz. Bu bakımdan, (Kaderime küstüm) gibi mânâsız bir şey söylenmemelidir.
Müslümana kâfir demek
Sual: Bir müslümana kızıp, (Ne kâfir o!) diye hakaret etmek küfür olur mu?
CEVAP
Bir müslümanı kötülemek için, hakaret için kâfir demek küfür olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfürdür. Yani bir Müslümanın kâfir olmasını istemek küfürdür. Yoksa kötülemek kastıyla kâfir demek, küfür olmaz. (İslam Ahlakı)
Fatiha okurken düşünmek
Sual: Namazda veya başka zaman Fatiha’daki, (Yalnız sana ibadet ederiz) mealindeki (İyyake na’büdü) âyetini okurken, başka şey, mesela para, kadın gibi dünyevi şeyler düşünmek küfre sebep olur mu?
CEVAP
Küfür olmaz. Onlara tapılmıyor ki, küfür olsun! Namaz kılarken de, başka zaman da, insanın hatırına yetmiş türlü kötü şey gelebilir. Bunlar küfür olmaz. Hatta hatıra küfür düşünce bile gelse yine küfür olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kalbe gelen kötü düşünce, söylenmedikçe ve buna uygun hareket edilmedikçe affedilir.) [Buhari]
Allah’tan ümit kesmek
Sual: (Seda evlenmekten ümidini kesti. Suzan boyunun uzamasından ümidini kesti. Çamur spor, şampiyonluktan ümidini kesti) gibi sözler, Allah’tan ümit kesmek olup küfür değil midir?
CEVAP
Küfür olan, Allah’ın rahmetinden ümit kesmektir. (Ben Cehenneme gideceğim, Allah beni asla Cennetine koymaz) demek küfür oluyor. Bunun gibi, Allah’ın azabından emin olmak da küfürdür. Yani (Allah beni garanti Cennetine koyar) demek de küfürdür, fakat diğer işlerden ümit kesmek küfür değildir. O işin şartları yerine gelmezse, o iş olmaz. Bir işten değil, Allah’tan ümit kesmek, (Allah bu işi yapamaz) gibi düşünceler küfürdür.
Eşek demek
Sual: (Birine, eşek, domuz veya eşek oğlu eşek veya domuz oğlu domuz demek küfürdür) diyenler oluyor. Bunlar küfür müdür?
CEVAP
Bunları söylemek kesinlikle küfür değildir. Bunlardan daha ağırı ise, bir kimseye hakaret için kâfir demektir. İslam Ahlakı kitabında, (Bir Müslümanı kötülemek için, hakaret için kâfir demek küfür olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfürdür. Yani bir Müslümanın kâfir olmasını istemek küfürdür. Yoksa kötülemek kastıyla kâfir demek, küfür olmaz) deniyor.
Bir insan şakadan ben kâfirim dese bile, küfre rıza gösterdiği için kâfir olur. Ancak, (Kâfir olayım ki, şu iş şöyledir) diye yemin etse kâfir olmaz, çünkü Seadet-i Ebediyye’de, (Küfre sebep olan şeyleri, yemin niyetiyle söylerse kâfir olmaz, yemin etmiş olur) deniyor.
Demek ki, birine hakaret etmek, yani onu kötülemek için kâfir demek küfür olmadığı gibi, (domuzun teki), (cahilin biri) gibi sözler söylemek de küfür olmaz. Ama hakiki bir âlime cahil demek veya başka bir sözle hakaret etmek küfür olur. Bu, âlimin şahsına değil, ilmine hakarettir. Mesela İmamı a'zam hazretlerine hakaret eden kimse, alacak verecek davasından veya şahsi bir düşmanlıktan dolayı değil, ilminden dolayı hakaret ettiği için kâfir oluyor.
Hakiki bir âlime ahmak, cahil, domuz, eşek diyen tazir olunur. Hakaret ederek söylerse, kâfir olur, İmam-ı Muhammed buyuruyor ki, küfre sebep olan her sözü söylemek de, böyle küfür olur. İlme ve âlimlere hakaret eden kâfir olur. (İslam Ahlakı)
Demek ki bir Müslümana eşek, domuz, köpek, maymun, öküz, ayı, yılan, akrep veya bunların oğlu demek mesela öküz oğlu öküz, ayı oğlu ayı gibi sözler söylemek küfür değildir. Âlimin ilmine hakaret için söylenirse küfür olur. Âlime başka sebeplerle hakaret etmek küfür olmaz. Fakat alacağını vermeyen veya kendine zarar veren, çoluğunu çocuğunu döven bir âlime, böyle dünyevî bir sebeple sövüp saymak küfür olmaz.
Allah'a siz demek
Sual: Allahü teâlâya saygı için siz demek küfür olur mu?
CEVAP
Saygı için siz demek küfür olmazsa da, sen diye dua etmek gerektiği din kitaplarında yazılıdır.
Çocuk yaptık demek
Sual: (Çocuk yaptık) veya (Çocuk yapacağız) demek küfür olur mu?
CEVAP
Böyle söylemek uygun değilse de, maksat yaratmak olmayıp, sebep olmak anlamında söylendiği için küfür olmaz. (Çocuğun doğmasına biz sebep olduk) demektir. Öldüren, dirilten Allahü teâlâ olduğu hâlde, (Falancayı trafik kazasında öldürdüm) demek küfür olmaz. (Biz sebep olduk) demektir. (Meyve ve sebze yetiştirdim) demek de böyledir. Meyveyi, sebzeyi de yaratan, büyüten ve içine vitamin vesaire koyan Allah’tır. Biz sadece sulayıp yetişmesine sebep oluyoruz.
Haramı istemek
Sual: Haram olan şeyi istemek küfür olur mu? Mesela (Şarap içmek istiyorum) dense küfür olur mu?
CEVAP
Küfür olmaz. Hattâ (Şarap içmek haram, ama şarap içmekten hoşlanıyorum) demek haramsa da, küfür olmaz.
Kaderin ağ örmesi
Sual: (Kader, ağlarını ördü) demek küfür müdür?
CEVAP
Küfür değildir. (Kader ağlarını ördü) demekle ne kast ediliyor? (Kaderin çok zararını gördüm) mü denmek isteniyor? Bu maksatla da dense yine küfür olmaz. Çünkü kaderimiz kötü ise, (Kaderde yazılanı gördük) demektir. Burada kaderi yaratan kötülenmiyor. Kaderimizin kötü olduğu açıklanıyor. Kaderimizin de, kötü olması yine bizim işlediğimiz ameller sebebiyledir. Biz kötü işler işleyecektik ki, Allahü teâlâ, bunları bildiği için, (Şu kötü şeyleri işleyecektir) diye kaderimize yazdı.
Kimse kalmayacak demek
Sual: Bir reklamda, (Kur'an öğrenmeyen kimse kalmayacaktır) deniyor. Böyle söylemek, gaybdan haber vermek olup küfür değil midir?
CEVAP
Küfür dememelidir. Çünkü maksat gaybdan haber vermek değildir. (Kur'an öğrenmeyen kimse kalmasın) anlamında söylenmiştir. Elbette (Kimse kalmasın) denseydi daha uygun olurdu.
Küfre düşmek
Sual: Hatırıma gelen kötü düşüncelerden dolayı küfre düşmüş olur muyum?
CEVAP
Vesveseli kimseler, (Şuraya yan baktım küfür mü?), (Sustum, konuştum, küfür mü?), (Güldüm, küfür mü?) gibi çok sual soruyorlar. Her şeye küfür, imansızlık demek, vesvese alametidir. Hiçbir Müslüman, kasten küfre girici söz söylemez. Dili sürçmüşse, yanılarak söylemişse, küfür olduğunu bilmiyorsa, yaygın olarak bilinen küfür bir söz değilse, zaten küfür olmaz. İkinci bir husus, bir söz, Hanefî mezhebinde küfür olsa da, diğer hak mezheplerin birinde küfür değilse, hattâ bir âlim bir söze, (Bu söz küfür değildir) demişse, bütün âlimler küfür dese bile, Allahü teâlâ o bir âlimin ictihadına göre o sözü küfür saymaz. Onun için, her sözde küfür arayarak vesvese etmemelidir.
Lebbeyk demek
Sual: İnternette küfre sebep olan sözlerle ilgili çeşitli listeler yayılıyor. Ekte gönderdiklerimin neden küfür olduğu anlaşılmıyor. Küfürse neden küfürdür?
CEVAP
Böyle önemli bir konuda yazı yazınca, bilenlere, güvendiği kimselere sormalı, onların onayını almalı. Hele böyle dinî konularda çok dikkatli olmalı. Yetkisiz kimselerin dinî konularda yazması zaten uygun olmaz. Haydi haddini bilmeyip hazırlamış olsa bile, bilenlere gösterip onların onayını almalıydı. Çünkü sıradan biri bile bu yazıdaki yanlışları rahatça görebilir. Mesela, (Çağıran kimseye lebbeyk demek küfürdür) deniyor. İnsan bu kelimenin mânasını bilmiyorsa sözlüğe bakar veya bilen birine sorar, öyle yazar. Bu kadar sorumsuzca yazı yazmanın vebali büyüktür. Harama helâl, helâle haram veya normal bir söze küfür demek çok tehlikelidir.
Lebbeyk, (Efendim, buyurun, emret, emrine hazırım) demektir. Din kitaplarında Peygamber efendimizin "sallallahü aleyhi ve sellem", her çağırana (Lebbeyk) diyerek cevap verdiği bildiriliyor. (Allahümme lebbeyk) demek de, (Buyur ya Rabbî, emrine hazırım Allah’ım) demektir. Allah için söylenince, (Yalnız seni sever, yalnız sana kulluk ederim) anlamına da gelir. Küfürle alakası yoktur.
Bir başka maddede, (Ben Cennet nimeti yiyorum demek küfürdür) deniyor. Hiçbir kitapta böyle bir şey yok. Bir kimse, bir nar yese, (Bu Cennet nimetidir) dese, niye küfür olsun? Sadece (Yalan söylüyorsun) denebilir. Küfür demek veballi iştir.
(Bu adam, bu hastalıktan ölür demek küfürdür) deniyor. Böyle söylemek, gaybdan haber vermek değildir, bir tahmindir. Tahmin tutabilir de, tutmayabilir de. Bir şeyi tahmin etmek küfür olmaz. Tembel bir öğrenci için, (Bu çocuk, sınıfta kalır) demek bir tahmindir, küfür değildir. Sarhoş şoföre, (Bu şoför bir yere çarpar) demek de bir tahmindir, küfür değildir. (Bugün İstanbul’a kar yağacak) demek de bir tahmindir. Tahminlere küfür denmez. O kişi, tahmininde isabet etse de, yanılsa da küfür olmaz.
Gönderdiğiniz yazıda, bunun gibi çok şeye küfür denmiş. Din kitaplarına uymayan böyle şeyler yazarak, fıkıh ve akaid kitaplarına düşman olan zındıklara koz verilmemeli. Kitaplarda olmayan şeyleri küfür olarak bildirmemelidir.
Saldım çayıra, Mevla’m kayıra
Sual: (Saldım çayıra, Mevla’m kayıra) veya bunun gibi, tedbir almadan açığa bırakılan şeyler için (Allah'a emanet) deniyor. Bu sözlerden (Allah koruyamaz, Allah kayıramaz) gibi bir mânâ çıkacağı için küfür olur mu?
CEVAP
Hayır, küfür olmaz. Bu sözler, her işte tedbir almayı bildiriyor. Tedbir almazsan, (Allah kayıramaz) değil, (Kayırmaz) deniyor. (Allah onu koruyamaz) denmiyor, (Korumaz) deniyor.
Resulullah efendimiz, "sallallahü aleyhi ve sellem" bir köylüye, (Deveni ne yaptın?) diye sorunca, o da, (Allah’a tevekkül edip, kendi hâline bıraktım) dedi. Ona, (Deveni sıkı bağla ve sonra tevekkül et!) buyurmuştur. Deveyi bağlamadan, Allah'a emanet etmek yanlıştır. Hayvanını başıboş bırakanlar için, (Saldım çayıra, Mevla’m kayıra) deniyor. Burada tedbirsiz iş yapan ayıplanıyor, hâşâ Allahü teâlâ için bir şey denmiyor.
Böyle gelmiş böyle gider
Sual: Necip Fazıl, meşhur Sakarya Türküsü’nde diyor ki:
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Din dersi öğretmenimiz, şiirdeki (Bu dünya böyle gider!) ifadesi, gaybdan, gelecekten haber verdiği için küfür olacağını, (Bu dünya böyle gitmez) şeklinde okunması gerektiğini söyledi. (Böyle gider) demek niçin küfürdür?
CEVAP
Öğretmenin mantığıyla, (Bu dünya böyle gitmez) demek de, gelecekten haber vermek olur. Böyle gideceği bilinmiyorsa, böyle gitmeyeceği nereden biliniyor?
Her iki şekilde de söylemek küfür olmaz. Yani (Bu dünya böyle gider) veya (Bu dünya böyle gitmez) demek küfür değildir. Bir şeyi tahmin etmek küfür olmaz. (Amerika çok zulmediyor, bir gün yıkılacak) demek bir tahmindir. Gaybdan haber vermek değildir. Tahminde bulunmak caizdir.
(Böyle gelmiş, böyle gider) atasözüdür. Atasözleri genelde uygundur, küfür aramamak lazım. Bu söz, (Bazı şeyler vardır ki âdeta kemikleşmiştir, bunları düzeltmek zordur) anlamında söylenmektedir.
Bir de felsefecilerin dediği gibi, (Varlıklar yoktan yaratılmamış, böyle gelmiş böyle gider) anlamında söylenmiyor. O mânâda söylenirse, yaratılış, Cennet, Cehennem inkâr edilmiş olur. Bunun için Seadet-i Ebediyye’de, (Dünyanın yaratıldığına inanmamak, “Böyle gelmiş, böyle gider” demek, küfürdür) deniyor. Bir sözün ne maksatla söylendiğine bakılır.
Atasözünde olduğu gibi bu söz, (Bu işleri düzeltmek zor) anlamındadır. Bir de merhum Necip Fazıl, sıradan biri değildir. Sözlerinde küfür aramak yanlış olur.
Hoş bulduk demek
Sual: Bazıları, (Girdiğimiz mağazada kadın pantolonu gibi uygunsuz bir ürün veya resim varsa, açık bayan çalışıyorsa, müzik çalınıyorsa, orada (Hoş geldiniz) diyene (Hoş bulduk) demek, haramı hoş görmek olacağı için küfürdür) diye mesaj, mail ve tweet atıyor. (Hoş geldiniz) diyene (Hoş bulduk) demek, haramı neden hoş görmek oluyor ki?
CEVAP
Bu, çok yanlıştır. (Yağmur yağacak) diyene, (Sen bana ördek diyorsun) demeye benziyor. Yani (Yağmur yağacak, göl meydana gelecek, gölde ördek yüzer, o hâlde sen ördeksin) demek gibi bir şey bu.
İçkili bir lokantaya gitsek, garson bizi hoş karşılayıp, (Hoş geldiniz) dese, biz de ona (Hoş bulduk) desek, bu (İçki satmanız hoştur) anlamına gelmez, (Bizi iyi karşıladın) demektir. Bir iş için, meyhaneye bile gitsek, oradaki görevli bizi hoş karşılasa, hoş karşılamasına (Hoş bulduk) demekte mahzur yoktur. Bunun gibi şarkı söyleyen bayanın sesine güzel demek bile küfür olmaz. Polisleri atlatıp kaçabilen hırsıza, (Helâl olsun hırsıza) demek de küfür değildir. Hırsızın hırsızlığına değil, polisi atlatan numaralarına (Helâl olsun) deniyor. Meyhanenin binasının yapısına güzel demek de küfür olmaz. Din adına konuşurken harama helâl, helâle haram demekten çok sakınmalıdır. (Ben iyi niyetle söylüyorum, milletin küfre girmemesi için çabalıyorum) demek kişiyi hatadan kurtarmış olmaz.
Çocuk yapmak
Sual: (Çocuk yaptım) demek şirk midir?
CEVAP
Hayır, şirk değildir. Burada niyet önemlidir. (Sebeplere yapışarak çocuk sahibi oldum) anlamında kullanmanın mahzuru olmaz. Zaten hiç kimse, yoktan yaratmak anlamında kullanmaz. Her şeyi yaratan, öldüren, dirilten, şifa veren Allahü teâlâ olduğu hâlde, (Falancayı öldürdüm. İlaç ağrımı kesti. Hastayı iyileştirdim) demenin mahzuru olmaz. Doğurmayan, kısır olan kadın için, (Çocuk yapmayan kadın) denebilir. Bunlar mecazdır, şirkle alakası yoktur.
Ramazan geldi demek
Sual: (Ramazan geldi) yerine, (Ramazan ayı geldi) demenin daha iyi olduğu söyleniyor. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP
Tabiînin büyüklerinden İmam-ı Mücahid hazretleri, mübarek Ramazan ismine hürmetsizlik olmasın diye (“Ramazan geldi; ramazan gitti” demek mekruh olur) demişse de, İmam-ı Muhammed hazretleri, öyle demenin mekruh olmadığını bildirmiştir. Eshab-ı kiram da mekruh saymamıştır. (Hindiyye)
Yine de, (Ramazan geldi) demek yerine, (Ramazan ayı geldi) demek iyi olur. Hattâ Ramazan-ı şerif demek daha güzel olur.
Allah'ın izniyle demek
Sual: (Bi-iznillah ifadesine, Allah'ın izniyle demek şirktir. Çünkü Allah’ın bir şeye izin vermesi, o şeyi kendine ortak etmesi demektir) diyenler var. (Allah’ın izniyle) demek şirk midir?
CEVAP
Şirk değildir. Selefî denilen mezhepsizlerin uydurmasıdır. Bi-iznillah, Allah'ın izniyle demektir. İzin kelimesinin, ruhsat, icazet, müsaade, yol verme, emretme, yetki verme, yaratma, kudret gibi mânâları vardır. Cümledeki mânâsına göre değişir. Bir mânâsını alıp ötekilere yanlış denmez. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Ey Meryem oğlu İsa! Anadan doğma körü, alaca hastalığı olanı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle dirilttin.) [Maide 110] (“Allah'ın kudretiyle ve izniyle bu işleri yaptın” demektir.) [Beydâvî]
(Allah, göğü yere düşmekten kendi izni ile korur.) [Hac 65 ] (Kendi izni, kudreti demektir. Kıyamette, gökleri yere düşürecektir.) [Beydâvî]
(Allah'ın izni olmadan hiçbir musibet başa gelmez.) [Tegâbün 11] (“Allah dilemedikçe, bir kaza, bir ölüm gelmez” demektir.) [Beydâvî, Medârik)
(Allah, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez.) [Sebe 23] (Burada izin; Allahü teâlânın şefaat edene yetki vermesi, şefaat edilenden de razı olması demektir.)
(Sadece Allah’ın dilediği kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.) [Necm 26] (Burada da yetki ve izin demektir.)
(Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255] (Burada da yetki ve izin demektir.)
İki hadis-i şerif:
(Allahü teâlânın izniyle, şefaat edeceğim.) [Buhârî] [Burada da; yetki ve izin anlamındadır.)
Verilen yetkilerin içinde izin de vardır. İzin verip yetkilendiriyor. İzin anlamına gelmez demek çok yanlıştır.
(Her derdin devası vardır. Hastalığın ilacını kullanan, Allah’ın izniyle iyileşir.) [Buhârî] (Burada izin, Allah'ın dilemesi, yaratması demektir.)