Kimse bilmez onun acı hâlinden,
Hakk'ın ismi düşmez idi dilinden,
Oğlu uçup gitti Kenan ilinden,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Kardeşleri sözde onu aldattı,
Hazret-i Yusuf’u kuyuya attı,
Sandılar ki suyun dibine battı,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Yusuf’u hocada okumaz oldu,
O güzel bülbülü şakımaz oldu,
Sokağa, oyuna çıkamaz oldu,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Kanadı kırıktı, ağrırdı başı,
Dinmek bilmez idi, gözünün yaşı,
Âhı inletirdi dağı ve taşı,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Attılar kuyuya, ölüm kastına,
Yetişmişti imdat Rabbin dostuna,
Hak izniyle çıktı suyun üstüne,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Durmadan Yusuf’um diye anıyor,
Evlat hasretiyle ciğer yanıyor,
Bir gün çıkar gelir diye sanıyor,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Kardeşleri başvurdular yalana,
Gömleğini boyadılar al kana,
(Kurt yedi) dediler babalarına,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Sözlerinin hepsi elbet yalandı,
Kenan’ın kurtları gelip toplandı,
(Biz yemedik) diye içtiler andı,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Kuyudan çıkınca onu sattılar,
Kervandaki kölelere kattılar,
Hasetliğin acısını tattılar,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.
Ve Yusuf olunca, Mısır’a sultan,
Kardeşleri görüp oldular pişman,
Özür dilediler hemen o zaman,
Ağlar Yakup nebi, Yusuf’um diye.