Zatın biri bir hükümdara der ki:
- Sana iyilik edene fazlasını yap, kötülük edene bir şey yapma, onun kötülüğü kendine yeter.
Bunu gören biri, bu zatı çekemeyerek hükümdara der ki:
- Bu zat, bana senin nefesinin koktuğunu söyledi.
- Doğru mu söylüyorsun?
- Elbette doğru, yanına yaklaşınca ağzını, burnunu tutarsa sözüm doğru çıkacaktır.
- Bir tecrübe edelim.
Bir gün o adam, o zatı yemeğe davet eder ve sarmısaklı yemek yedirir. Sonra da der ki:
- Hükümdarı rahatsız etmemek için ona fazla yaklaşma!
Bu zat yine hükümdarın huzuruna girer ve karşısında beklerken, hükümdar tecrübe etmek için adama der ki:
- Yanıma yaklaş!
O zat da ağzını, burnunu tutarak hükümdara yaklaşır. Hükümdar kendi kendine, adamın doğru söylediğine inanır ve eline kağıt kalem alarak bir yazı yazıp, o zata der ki:
- Bu mektubu falan kumandana götür!
O zat, mektubu alıp dışarı çıkınca, kendisine yemek yediren adama rastlar. Der ki:
- Elindeki ne?
O zat da, hükümdarın kendi eliyle yazdığı fermanlar genel olarak bir ikram verilmesi gereken yazılar olduğu için der ki:
- Hükümdar bir miktar hediye yazmıştır, onu almaya gidiyorum.
- Ne olur, bu kağıdı bana ver.
- Buyurun alın!
Adam kağıdı alıp kumandana gider. Yazı tamamen umulanın aksine çıkar. Meğerse hükümdar kağıda, “Bu kağıdı getiren adamı cezalandır” diye yazmıştır. Bunu duyan adam, “Bunun sahibi ben değilim, istersen, esas sahibini getireyim” derse de, fayda vermez. Emir yerine getirilir. Ertesi gün aynı zat, yine hükümdarın huzuruna çıkınca, hükümdar der ki:
- Sana dün verdiğim mektup ne oldu?
O zat durumu anlatır. Hükümdar sorar:
- Benim nefesimin koktuğunu söylüyormuşsun, doğru mu idi?
- Hayır, böyle bir şey yok.
- Öyle ise neden bana yaklaşınca burnunu kapadın?
- O adam, bana sarmısaklı yemek yedirmişti. Kokusu sizi rahatsız etmesin diye ağzımı kapadım. Böylece burnum da kapanmış oldu.
Hükümdar meseleyi öğrenince der ki:
- Kötülük yapan kötülüğünün cezasını buldu.