Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bu dünya âhiret için yatırım yeridir. İnsan bu dünyada ne ekerse, âhirette onu biçer. Âhirette herkes pişman olacak, ama o pişmanlığı fayda vermeyecek. Peygamber efendimiz, hiç kimseye dünyayı kazanmanın yollarını bildirmemiştir. Bir defasında Eshab-ı kiram, hurma aşılamayı sordular. (Deneyin, tecrübe edin, hangisi daha çok veriyorsa öyle yapın!) buyurdu. (Ben sizin dünyanızı mamur etmek için değil, ateşte yanmamanız yani âhireti kazanmanız için gönderildim) demek istedi.
Âhirete giden iki yol var. Hangisinden istersek gidebiliriz, tercih bize bırakılmıştır. Eğer Allahü teâlânın rızasını kazanmak, Onun emir ve yasaklarına uymak, Onun iyi kullarıyla beraber olmak gayretinde olursak, kişi sevdikleriyle beraber olacağı için, biz de âhirette onlarla, Allahü teâlânın razı olduğu yerde buluşuruz. Aksine, nefsimizin arzularının peşinde koşarsak, âhirette de, böyle kötülerle beraber oluruz.
Nefsin gıdası, her çeşit haramlardır. Dünyada nefsin arzularına kavuşmak için, şehvet, servet ve şöhret var, ama bunun akıbeti, dünyada rezalet, âhirette felakettir.
Cehennem ateşi, en şiddetli dünya ateşinden yetmiş kat daha şiddetlidir. Oradan dünyaya bir kıvılcım gelse, her şeyi yakıp kül eder. Hâlbuki parmağımızı bir kibrit ateşine tutamayız. İnsan, sonsuz ne demek düşünebilse, korkudan beyni akar. Cennetin de, Cehennemin de sonu yok. Üç günlük ömür, beş günlük saltanat için böyle bir saadeti terk etmemeli, kendimizi böyle bir felakete atmamalı. Atan, nefsinin arzusu için atmış olur. Yani Allah’ın düşmanına (Peki), Allah’a ve Onun dostlarına (Hayır) demiş olur. Âhirette, (Kime çalıştıysan, git ücretini ondan iste!) derler. Onun için tercih iyi yapılmalı, sonra pişman olmamalı.
Behlül Dânâ hazretleri, Halife Harun Reşid’e (Bil bakalım! Toprağın altında en çok ne var?) diye sorunca, (Ölü var!) der. (Bilemedin) deyince, (Peki ne var?) diye sorar. O da şöyle der:
Gelen sesleri duymuyor musun? Salihler, (Keşke biraz daha ibadet etseydik, şu yüksek makamlara biz de sahip olsaydık) diyorlar. Günahkârlar azap içinde, (Keşke şu günahları işlemeseydik) diye feryat ediyorlar. Kâfirlerin feryatları ise dayanılacak gibi değil, çok şiddetli azap içindeler. (Keşke bir kelime-i şehadet getirseydik, Rabbimize iman etseydik) diye feryat ediyorlar.