Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bayram gecesi müminler affedilir, yalnız dört sınıf insan affedilmez. Bunlardan biri, suizan edenlerdir. Suizan, Müslümanlar hakkında kötü düşünmek, kötü zanda bulunmaktır, çok büyük günahtır. Suizan edene, Allahü teâlâ tevbe etmek nasip etmez. Bid’at ehli de böyledir, çünkü bunlar, kendilerinin doğru düşündüklerine, doğru bildiklerine inanırlar. Yanlış yaptıklarına inanmazlar ki, tevbe etsinler. Günahını bilip tevbe ederse, elbette affolur.
Bir zat herkese karşı hüsnüzan ediyordu, ama bir gün deniz kenarında alaca karanlıkta bir adamın bir kadınla birlikte yiyip içtiklerini görünce, (Artık, bu kadarı da fazla. Buna da hüsnüzan edilmez) der. O sırada, gelen bir kayık alabora olur, içindeki üç kişi denize düşer. Kadının yanındaki adam, deniz üzerinde koşarak, ikisini kurtarır. Sonra dönüp buna, (Sen de gel, diğerini kurtar) der. O zat, (Ben denizin üzerinde yürüyemem ki) der. O adam gidip diğerini de kurtardıktan sonra, buna dönüp, (Denizde yürümesini bilmiyorsun ama, suizan etmeyi biliyorsun. Bu benim annem. Biz oruçluyduk, iftar ettik. Bu içtiğimiz de zemzemdi, şarap içiyorlar sandın. Annem için de kötü şeyler düşündün, ama denize düşenleri kurtaramadın. Suizanla, yani günahınla baş başa kaldın) der.
Ebül-Hayr el-Akta hazretleri de, insanları suizan ve gıybetten sakındırır, kendinden misal verirdi:
Birinin yanına yolculukta lazım olacak, su ve yiyecek gibi ihtiyaçları almadan yola çıktığını görmüştüm. (Şunun haline bak!) diye içimden geçirince, o kişi bana, (Kardeşim, suizan haram değil mi) dedi. Hata ettiğimi anlayınca bayıldım. Kendime geldiğimde tevbe ettim. O derviş bana bakıp, Şûra suresindeki, (Kullarından tevbeyi kabul eden, günahları affeden Odur) mealindeki 25. âyet-i kerimeyi okudu ve oradan ayrıldı.
Allahü teâlâ hepimizi kötü düşünmekten, suizandan muhafaza etsin! Henüz hayattayken, pişmanlık fayda etmeyen yere gitmeden önce, aklımızı başımıza toplayıp, kendimize çeki düzen verelim.
Çok günahkâr, doksan yaşında biri, mübarek bir zata gidip, tevbe etmeye geldim demiş. O da, (Biraz geç kalmadın mı?) diye latife yapınca, (Hayır geç kalmadım. Allahü teâlâ, (Ölünceye kadar tevbeyi kabul ederim) buyuruyor. Ben henüz ölmedim ki, niye geç kalmış olayım? Ölmeden önce geldim) demiş. O zat da, (Haklısın, çok güzel söyledin, nasihat almaya geldin, ama nasihat verdin) demiş. Nitekim, Allahü teâlâ Nasr suresinde, (Af dile, tevbe et, Allahü teâlâ tevbeleri mutlaka kabul edicidir) buyuruyor. Bu âyet-i kerimedeki inne, mutlaka demektir. Allahü teâlâya karşı hüsnüzanda bulunalım. Sakın, acaba affoldum mu diye, Allahü teâlâya karşı suizanda bulunmayalım.