Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bazı insanlar var ki, kabre girdiği andan itibaren unutuluyor; ama bazı insanlar var ki, bin yıldan beri anılıyor. Hatta kitaplara adı geçiyor; çünkü onlar, insanlara çok fedakârlıklarda bulundukları için, çok merhametli ve şefkatli davrandıkları için ölmüyorlar, unutulmuyorlar.
Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, muhakkak şu gerçeği itiraf edip, talebelerine bildirmişlerdir:
(Bizim yaptığımız bunca hizmetin ecri, sadece ve sadece mübarek hocamadır; çünkü hocamı tanımasaydım, doğruyu bulamazdım. Her kitap farklı söylüyor. Sapık fırkaların öyle sözleri vardır ki, hakikati gösteren rehberi yoksa kesinlikle insan ona inanır. Dolayısıyla, bu hizmetler sadece onlar vasıtasıyla olmaktadır. Bize ait bir şey var dersek, felakete uğrarız. Bu hizmetlerin zerresini kendimden bilsem, yanarım, mahvolurum. Bizi, yanlış hedefe giden yoldan doğru yola sevk eden o büyüklerdir. Biz onların haklarını ödeyemeyiz.)
Hindistan Sultanı Mahmut Gaznevi, Delhi’de, ordularıyla giderken, bacası tüten bir kulübe görür, içeriye girer, bakar ki, Ebül Hasan Harkani hazretleri, kitapları ve talebeleriyle ilgileniyor. Sultana ilgi göstermez. Sultan ise, bu duruma öfkelenir; fakat belli etmeden der ki:
— Hoca efendi!
— Buyurun, ne istiyorsunuz?
— Bir sualim var. Hocan Bayezid-i Bistami nasıl biri idi?
Ebul Hasen Harkani hazretleri, hocasının adını duyunca der ki:
— Hocam öyle bir zattı ki, Müslüman olmayan bir kimse yüzüne baksa, imanla şereflenirdi.
— Bu ne biçim söz? Ebu Cehil ve diğer müşrikler Peygamber efendimizi gördü, imana gelmedi. Senin hocan Peygamberimizden daha mı büyük ki, yüzüne bakan imana geliyor?
Ebül Hasan Harkani hazretleri şu cevabı verir:
— Ebu Cehil ve diğer müşrikler, Peygamber efendimizi yetim olarak gördüler, Peygamber olarak göremediler. Hocam Bayezid-i Bistami hazretlerinin yüzüne, bir ateist veya Yahudi, bu Allah’ın sevgili kulu diye hürmetle baksa, imanla şereflenir.
Bu cevap, Sultanın hoşuna gider ve memnun olarak ayrılır. Ebül Hasan Harkani hazretleri, Sultanı dışarıya kadar uğurlar. Sultan şaşırıp der ki:
— Seni anlayamadım, geldiğimde yüzüme bile bakmadın; şimdi ise dışarıya kadar uğurluyorsun. Sebebi ne ki?
— Gelirken kibirle içeri girdin, giderken tevazuyla gidiyorsun, şimdi güzelleştin…