Yalan dünyadan göçüp gidenler,
Ne haber verir, ne konuşurlar.
Mezarlıkları yurt edinenler,
Ne haber verir, ne konuşurlar.
Kurumuş otlar, dökülmüş dutlar,
Bakımsız kalmış, yıkılmış yurtlar,
Bir küskün gibi, susmuş yiğitler,
Ne haber verir, ne konuşurlar.
Çürümüş, toprak olmuş tenleri,
Görmez gözleri, susmuş dilleri,
Kırılmış kollar, tutmaz elleri,
Ne haber verir, ne konuşurlar.
Kimi dördünde, kimi beşinde,
Kimi on, kimi on bir yaşında,
Adı yazılı mezar taşında,
Ne haber verir, ne konuşurlar.
Kimi tüccardır, kimi de hoca,
Kimisi gençtir, kimisi koca,
Karışık yatar, bir uçtan uca,
Ne haber verir, ne konuşurlar.
Yunus, böyledir Hakk'ın işleri,
Dökülmüş kirpik ile kaşları,
Başuçlarında hece taşları,
Ne haber verir, ne konuşurlar.