Sual: Fatih’in, saltanat endişesi ve rakibi bulunmadığı halde, “Hangi evladıma saltanat müyesser ola, karındaşlarını nizâm-ı âlem içün katlede” diye bir kanunname çıkardığı söyleniyor. Böyle bir şeyin aslı var mıdır?
CEVAP
Bu iftira, tarih kitaplarına kadar geçmiştir. Aslı yoktur. Suç işlememiş bir çocuğa, sen büyüyünce padişahlığa göz dikeceksin, seni öldüreceğiz demek asla caiz olmaz. Hristiyanların her çocuk günahkâr doğar demesine benziyor. Yani her çocuk potansiyel suçlu olarak doğuyor. Son asırlarda yazılan tarihlere itibar etmemek gerekir. Çünkü Demirel özetle şöyle demişti:
(Artık Osmanlıyı suçlamamızın manası kalmamıştır. Rejim oturmuştur. Rejim oturana kadar Osmanlıyı kötülemek gerekiyordu. Ama şimdi buna ihtiyaç kalmadı.) [09.10.1999]
Dinimizde şöyle bir kaide var. Mevcut bir kimse halife seçilse, sonra bir başkası halife olmak istese, fitneye sebep olacağı için, o kimsenin öldürülmesi caiz olur.
Osmanlı halifeleri, aynen Hazret-i Ebu Bekrin Hazret-i Ömer’i tayin ettiği gibi tayinle gelmişlerdir. İkinci bir kişi halifelik iddiasında bulunursa elbette onunla çarpışılır. Ama halifelikte gözü yoksa onu öldürmek, beşikte çocuk ise, sen büyüyünce halifelik iddiasında bulunacaksın diyerek o çocuğu öldürmek ne kadar yanlıştır. Bunu Osmanlı yapmaz ve yapmamıştır. Hatta hiçbir müslüman ordu, hiçbir zaman savaşlarda bile çocuklara, sivil halka, kiliselere, din adamlarına dokunmamıştır. Fatih Sultan Mehmet hakkında söylenenler gerçek dışıdır. Fatih hakkında Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(İstanbul fethedilecektir. Bunların kumandanı ne güzel emir, askerleri ne güzel askerdir.) [İ. Ahmed, Hakim, İ. Süyuti]
Suçsuz insan öldürülmez. Peygamber efendimiz, Hazret-i Ali’ye (Seni ibni Mülcem öldürecektir) buyurmuştur. Hazret-i Ali, katilini bildiği halde, ona bir şey yapmamıştır. Aynı şekil de Hazret-i Ömer de katili olan Yahudi Ebu Lülü Firuz’u bildiği halde, ona önceden bir şey yapmamıştır, Suç işlenmeden ceza verilmez buyurmuşlardır. Suç işlemeden cezayı veren kâfirlerdir. Şu anda bile çoluk çocuğu öldürüyorlar. Firavun da yeni doğan erkek çocukları öldürtmüştü.
Yalan söyleyen tarih utansın
Sual: (Yalan söyleyen tarih utansın) deniyor. Bu konuda kitaplar yazılıyor. Tarih canlı bir şey değil ki utansın? Güvenilen tarihçilerin bir kısmı, şehzadelerin daha isyan etmeden, hattâ beşikteyken öldürüldüğünü kabul ederken, buna yanlış diyenler de oluyor. Bunlar neye dayanarak böyle söylüyorlar? Kaynak gösterdikleri tarih kitaplarını yazanlar, muteber kimseler değil mi?
CEVAP
(Yalan söyleyen tarih utansın) demek, (Yalan söyleyen tarihçiler utansın) demektir. (Soba yanıyor), (Tembel sınıf), (Çalışkan ülke) ifadeleri de böyledir. Yalan söyleyen niye utansın ki? Yani yalancı, utanmadan her türlü yalanı yazabilir.
Seadet-i Ebediyye kitabında deniyor ki: (Mecelle’yi hazırlamakla, İslâmiyet'e büyük hizmet eden ve en doğru 12 cilt Osmanlı tarihini yazmış olan Ahmed Cevdet Paşa’nın, “rahmetüllahi aleyh”, Abbâsî tarihçilerine aldanarak, Eshab-ı kiram hakkında yanlış şeyler nakletmesi hayret vericidir.)
Beşikteki şehzadelerin öldürülmesini anlatan tarihler de böyledir. Suçsuz, mâsum bebekleri, (İleride belki suç işler) diye, hangi Müslüman öldürebilir? Böyle bir kanunu, hangi şeyhülislam, hangi halife kabul eder? Osmanlıyı bu kadar zâlim göstermek ne kadar çirkindir. Hadis-i şerifle övülen Fatih Sultan Mehmed Han’ın, dine aykırı bir kanun çıkarmasını hangi iman sahibi tasvip eder?
Şimdiki tarihçiler, Cevdet Paşa gibi, muteber olsalar bile, aldığı kaynaklar yanlış olunca, netice de böyle yanlış oluyor.
Tarihçi Cezmi Yurtsever, (Fatih'in kardeş katli fetvası)nın sahte olduğunu bildirmektedir.
Osmanlı sultanlarının, şeyhülislamların fetvalarıyla hareket ettikleri meşhurdur. Kanuni Sultan Süleyman’ın, şeyhülislamın verdiği fetvalarla gömülmesini vasiyet etmesi bunun bir örneğidir.
Sahte olduğu söylenen kanun şöyledir:
(Evladımdan her kimseye saltanat müyesser ola karındaşların nizam-ı âlem için katletmek münasiptir. Ekser ulema dahi tecviz etmiştir. Onunla âmil olalar.)
Bu kanunda bile, (Bebekler öldürülür) denmiyor. Nizam-ı âlem için, beşikteki bebek veya suçsuz, kenarda duran bir kardeş, niye öldürülür ki? Buna hangi şeyhülislam fetva verir ve hangi Müslüman bunu yapar?
Eğer (Nizam-ı âlem) ifadesi içinde, (Sultana isyan edildiği takdirde öldürülür) mânâsı varsa, o zaman dinimize aykırı olmaz.
Topluluk hâlinde yaşayan arılar bile kendilerine bir başkan seçer. Eğer ikinci bir başkan çıkarsa onu öldürürler. Çünkü nizam-ı âlem bunu gerektirmektedir.
Şu atasözleri de iki başlı olmanın zararını bildirmektedir:
Bir gemide iki kaptan olmaz.
Bir gemiyi iki kaptan batırır.
Bir tahta iki padişah sığışmaz.
Dokuz derviş bir kilimde uyur da, iki padişah bir iklime sığmaz.
İki başkan olmadığı gibi, iki ilah da olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’tan başka, yerde ve gökte de ilah olsaydı, her ikisinin [yerin, göğün] de nizamı bozulurdu.) [Enbiya 22]
Dinimizde, seçilmiş meşru bir halife varken, başka biri, (Ben halife olacağım) diyerek devlete isyan ederse, onunla savaşılıp öldürülür. Bu, her devlette böyledir. Devlete isyan edenlere, her kanun en ağır cezayı vermektedir. Bir hadis-i şerif:
(Bir emîr [devlet başkanı] üzerinde ittifak ettiğiniz hâlde, biri çıkar da, birliği bölmek ve tefrika çıkarmak isterse, onu hemen katledin!) [Taberânî]
Böyle bir isyan olmadan, ileride isyan edebilir diye, suçsuz hiç kimse öldürülmez. Yalancı tarihçilerin dediği gibi, Osmanlı sultanları beşikteyken bütün kardeşlerini öldürselerdi, bazı padişahların kardeşleri, kendilerinden sonra padişah olabilir miydi? Birkaç örnek verelim:
İkinci Osman Han’ın kardeşi dördüncü Murad Han,
Sultan Dördüncü Mehmed Han’ın kardeşi ikinci Süleyman Han,
Birinci Mahmud Han’ın kardeşi üçüncü Osman Han,
Dördüncü Mustafa Han’ın kardeşi ikinci Mahmud Han,
Beşinci Murad Han’ın kardeşi ikinci Abdülhamid Han,
İkinci Abdülhamid Han’ın kardeşi Mehmed Reşad Han,
Mehmed Reşad Han’ın kardeşi Vahideddin Han, kardeşlerinden sonra padişah olmuşlardır.
Osmanlı, asırlar boyunca İslamiyet’i doğru olarak yaşamış ve yaymıştır. Bunun için, dine karşı olanlar her fırsatta Osmanlı’yı hedef alıyorlar. Bu bakımdan, ecdadımız hakkındaki asılsız söylentilere, kendini ilim adamı sanan yalancı tarihçilere itibar etmemelidir.