Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Dinimize hizmet edip, doğru iman ve ibadet bilgilerini çeşitli neşir vasıtalarıyla yayan, (Bütün ibadetlere verilen sevap, Allah yolunda cihada verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Cihad sevabı da, emr-i maruf sevabı yanında, denize nispetle bir damla su gibidir) hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşur. Bunu yapan, kavuştuğu nimetin büyüklüğünü anlamalı ve bunun şuurunda olmalı, nimetin elden gitmemesi için çok dikkatli olmalıdır.
Etiketimiz ve yetkimiz ne olursa olsun, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yaymak için, Allah rızası için gece gündüz madden ve manen çalışmalıyız. Kendimizi bu işin, âmiri memuru gibi değil, hizmetçisi olarak görmeliyiz. Çünkü yapılan iş, dine hizmet işidir. Bu işte, en tehlikelisi, kendinde bir varlık görüp başkalarına yön vermeye çalışmaktır. Yiğitlik verilen emri uygulamak ve o yönde ilerlemektir.
Allahü teâlâ, (Beni talep edene hizmetçi ol) buyuruyor. (Dinini öğrenmek için sana biri gelirse, ona hizmetçi ol) demektir. Dine hizmet eden bir kişi, dinini öğrenmek isteyene karşı böyle olmalı, bilgiçlik taslamaktan sakınmalıdır.
Dinimize hizmet etmek isteyenin, İslâmiyet’i öğrenmesi, ona uygun yaşaması ve her şeyi ihlâsla, yani Allah için yapması lazımdır. Başarının sırrı budur. Âhirette, insanın ne kadar çok ibadet yaptığına değil, ihlâsına bakılacaktır.
İmam-ı Rabbânî hazretleri, (Başarılı olmak isteyen, bir dua ehli bulmalı, onun duasını almalı) buyuruyor. Nitekim Osmanlılar, savaşa giderken, hep evliya zatları yanlarında götürürlerdi. Çünkü ancak bedenle ruh bir arada olursa zafer elde edilir. Evliya zatlar, dua ordusudur ve insanın ruhu gibidir. Savaşan askerler de, gaza ordusudur ve insanın bedeni gibidir. Ruhsuz insan bir iş yapamayacağı gibi, dua askeri olmadan da zafer kazanılamaz. Bununla birlikte, bu iki ordunun ikisi de lazımdır. Nitekim elektrikli bir sobayla ısınmak için, hem elektriğe, hem de sobaya ihtiyaç vardır. Sobayı çalıştıran elektrik, büyüklerin duaları ve himmetleridir. Bizim görevimiz ise, başkasının işine karışmadan, bir vücudun organları gibi, bize verilen görevi en iyi şekilde yapıp, ortaya iyi bir ısı çıkmasını sağlamaktır. Yani kendimiz, dinimizi doğru öğrenip ona uygun yaşamalı, başkalarının da doğru kitaplara kavuşması için maddî ve mânevî olarak çalışmalıyız.