Sual: Mutezile, imanın altı esasından biri olan kaderi inkâr ediyor. Kaderi inkâr eden herkes Mutezile midir?
CEVAP
Genelde öyle ise de, sadece Mutezile değil, dinsizler de kaderi inkâr ediyor. Mesela, (Ülkeyi kaderine terk etmeyeceğiz) diyorlar. İbni Sebeciler de, kaderi inkâr ediyorlar.
Kader, Allahü teâlânın ileride olacak her şeyi ezelde bilmesidir. Kaza, bu bildiklerini Levh-il mahfuz’da göstermesidir. (Emali şerhi, Seyyid Ahmed Asım Efendi)
İnsanların ne yapacağını bilmeyen ilah olur mu hiç? Herkesin ne yapacağını bilen Allahü teâlâ, bunları yazdığını bildiriyor. Bu âyetler nasıl inkâr edilir? Bir âyet-i kerime meali:
(Biz, yeryüzünde vuku bulacak ve başınıza gelecek her musibeti, yaratmadan önce, bir kitapta [Levh-i mahfuz’da] yazdık. Elbette bu, Allah için kolaydır.) [Hadid 22]
Kader hakkında birçok âyet-i kerime var. Birkaçının meali:
(Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.) [Kamer 52, 53]
(Allah her canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Hepsi açık bir kitapta [Levh-i mahfuz’da]dır.) [Hud 6]
(Allah her şeyin yaratıcısıdır.) [Zümer 62] (Hayrı, şerri, imanı, küfrü de yaratan Allahü teâlâdır.) [Beydâvî tefsiri]
(Allah her şeyi bilir.) [Hucurat 16]
(Yaratan hiç bilmez mi?) [Mülk 14]
(Emrullahi kaderen makdura) âyetinin mânâsı, (Allah’ın emri yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir) demektir. (Ahzab 38)
Meşhur Amentü hadisinde, imanın altı şartından biri şöyle bildiriliyor:
(Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır.) [Buhârî, Müslim, Nesâî]
Kader hakkındaki hadis-i şeriflerden bazıları da şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan, mümin değildir.) [Tirmizî]
(Kadere iman etmeyen, başa gelecek olanın asla şaşmayacağına, başa gelmeyecek olanın da asla gelmeyeceğine inanmayan, iman etmiş olmaz.) [Tirmizî]
(Kaderi inkâr edene, bütün peygamberler lânet eder.) [Taberânî]
(“Şer takdir edilmedi” diyenin İslam’dan nasibi yoktur.) [Beyhekî]
(Âhir zamanda, kaderi inkâr edenler çıkacaktır.) [Tirmizî]
Kaderin değişeni de, değişmeyeni de vardır. Mesela değişmeyen ecele, ecel-i müsemma denir. Bir âyet-i kerime meali:
(Ecel bir an gecikmez ve vaktinden önce de gelmez.) [Araf 34]
İnsanın işine göre, ömrü ve rızkı değişebilir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab [Levh-i mahfuz] O’ndadır.) [Ra’d 39]
Ümm-ül kitap, ezeli olan kelam-ı ilahinin yazılı olduğu kitaptır. Melekler, bunu anlayamaz. Zamanlı değildir. Allah’tan başka, kimse bilmez. Hiç yok olmaz. Levh-i mahfuz’da değişiklik olur. Bunu melekler görür. İnsanın, işine göre, ömrü ve rızkı değişir. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Bir başka âyet meali:
(Bir canlıya verilen ömür ve ömrünün azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.) [Fatır 11]
Değişebilen kaza kadere kaza-i muallak denir. Bir kimse, iyi amel yapıp duası kabul olursa, o kaza değişebilir. Üç hadis-i şerif:
(Kaza-i muallakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü, yalnız ihsan, iyilik arttırır.) [Hâkim]
(Kader, tedbirle, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.) [Taberânî]
(Sıla-i rahm ömrü uzatır.) [Taberânî]
Kaderin Levh-i mahfuz’da yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, o kimsenin dua etmesi de takdir edilmişse, dua eder, kabul olunca belayı önler. Duanın belayı önlemesi de kaza ve kaderdendir. Şemsiye yağmura siper olduğu gibi, dua da belaya siper olur.
Ecel-i müsemma değişmez, ama Ecel-i kaza değişebilir. Bir örnek: İki kişi, Hazret-i Davud’a birbirini şikâyet etti. Azrail aleyhisselam gelip, (Bu iki kişiden birinin eceline bir hafta kaldı. İkincisinin ömrü de, bir hafta önce bitmişti, ama ölmedi) dedi. Hazret-i Davud, hayret edip sebebini sorunca cevaben dedi ki:
(İkincisinin bir akrabası vardı. Buna dargındı. Bu, gidip onun gönlünü aldı. Bunun için Allahü teâlâ, onun ömrünü 20 yıl uzattı.) [Levh-i Mahfuz ve Ümm-ül-kitab risalesi]
Birkaç hadis-i şerif:
(Kadere inanmak, iman esaslarındandır.) [Ebu Davud, Tirmizî]
(Kadere iman etmek, tevhidin nizamıdır.) [Deylemî]
(Kaderi inkâr etmeyin! Hristiyanlar kaderi inkâr eder.) [Cami-us-sagir]
(Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe dinde sabittir; inkâr edince helâk olur.) [Taberânî]
(Âhirette kaderi yalanlayana rahmet edilmez.) [İ. Adiy]
(Âhir zamanda kaderin inkâr edilmesinden korkuyorum.) [Taberânî, İbni Asakir, Hatîb]
(Âlimin sürçmesinden, münafıkların “Kur’an böyle diyor” diyerek tartışmaya girişmesinden ve kaderin inkâr edilmesinden korkuyorum.) [Taberânî]
(Kader, Rahman olan Allah’ın elindedir. Kimini yükseltir, kimini alçaltır.) [Bezzar]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Bana iman edip de, kadere, hayır ve şerrin benim takdirimle olduğuna iman etmeyen, benden başka Rab arasın.”) [Şirâzî]
(Irkçılık, kaderi inkâr ve nakle itibar etmemek ümmetimi helâk eder.) [Taberânî]
(Allahü teâlâ, ilk önce Kalem’i yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar olacak olanı yaz” buyurdu.) [Tirmizî, Ebu Davud]
(Herkes, sana fayda vermek için çalışsalar, Allahü teâlânın senin için takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar. Herkes, sana zarar vermeye kalksa, Allahü teâlânın takdir ettiği zarardan fazlasını veremez; çünkü artık kaderi yazan Kalem kurudu, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşti.) [Tirmizî]
(Allahü teâlâ, “Ben âlemlerin rabbiyim, hayrı da, şerri de ben tâyin ederim” buyurdu.) [İbni Neccar]
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Kaza ve kader bilgisini, çok kimseler anlayamadığından doğru yoldan ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmı, insanların isteyerek yaptığı işlerin zorla olduğunu sanmış, çokları da, insanların her işi yaratarak yaptığını, isteyerek yapılan işlere Allahü teâlânın karışmadığını söylemiştir. Üçüncüsü de, doğru yoldakilerin, İslamiyet’i iyi anlayanların sözüdür ki, bunlar, Fırka-i naciyye ismiyle müjdelenmiş olan Ehl-i sünnet vel-cemaat âlimleridir. Bunlar, birinci ve ikinci kısımda olanlar gibi taşkınlık yapmamış, orta yolu seçmişlerdir.
Kula bela gelmez, Hak, yazmadıkça,
Hak, bela göndermez, kul azmadıkça.
Mutezile, (Herkes kaderini kendi belirler. Kader diye bir şey yoktur) der. Birinci mısra buna cevaptır. Yani (Allahü teâlâ dilemedikçe, insan bir şey yapamaz) deniyor.
Cebriye ise, (Allah dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) âyet-i kerimesini yanlış anladığı için, (Her şeyi bize zorla yaptıran Allah’tır) der. İkinci mısrada, (Allah’ın takdiri insanların amellerine göredir, Allah kimseye zulmetmez) deniyor.
(Biz her şeyi bir kadere, bir ölçüye göre yarattık) mealindeki âyet-i kerime için, bir Mutezile sapığı diyor ki:
(Bu âyette olduğu gibi, diğer âyetlerde geçen kader kelimeleri ölçü demektir. Ehl-i sünnet’in bildirdiği anlamda Kur’an’da kader diye bir şey yoktur. Allah, insanların işleyeceklerini bir yere yazmamıştır. Kaderini herkes kendi belirler.)
Görüldüğü gibi Mutezile meddahı, bu konudaki bütün âyet ve hadisleri inkâr etmekten çekinmiyor. Buna Resulullah efendimizin şu hadis-i şerifini gösteriyoruz:
(Kaderi inkâr edenlere, “Yeryüzünde vuku bulan ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta [Levh-i mahfuz’da] yazmış olmayalım. Elbette bu, Allah için kolaydır” [mealindeki] âyet-i kerimeyi söyleyin!) [Deylemî] (Bu âyet: Hadid 22)