Sual: Tarihte bazı İbni Sebeci sapıklar, (Halife Kureyş’ten olur) hadis-i şerifi için, (Halifeliği kapmak için uydurulmuş bir sözdür) diyorlardı. Şimdi ise, Mutezile kafalı ve İbni Sebe hayranı olan bir mezhepsiz, bu meşhur, mütevatir ve hakkında icma hâsıl olmuş hadis-i şerifin, (Üstünlük takvadadır) âyetine aykırı olduğunu söylüyor. (Sahabe, bu hadise dayanarak Ebu Bekir’i halife seçmiş ve Hazret-i Ali’nin hakkını yemiştir. Ehl-i sünnet âlimleri ise, bu uydurma hadisi Kur’ana arz etmekten âciz kalmışlardır) iftirasını yapıyor. Bu sözleriyle icma’a karşı gelmiş olmuyor mu?
CEVAP
Elbette karşı gelmiş oluyor. Bu meşhur hadis-i şerifi kaynak ve halifelik açısından inceleyelim:
Kaynak bakımından:
Bu meşhur hadis-i şerifi, Buhârî, Müslim, İ. Ahmed bin Hanbel, Nesaî, Taberanî, Hâkim gibi hadis âlimleri, Hazret-i Ali’den sahih olarak nakletmişler, hiçbir Ehl-i sünnet âlimi, bu hadis-i şerife uydurma dememiştir. Hele Kütüb-i sitte’de bulunan bir hadis için uydurma demek, çok cahilce ve haince bir iftiradır. İmam-ı Buhârî’nin veya İmam-ı Müslim’in sahihlerindeki hadis-i şeriflere ancak haddini bilmeyen kimse uydurma diyebilir.
İmam-ı Buhârî hazretleri, her hadisi yazacağı zaman gusül abdesti alıp, iki rekât namaz kılar, istihare ederdi. İçinde 7275 hadis bulunan Buhârî-yi şerifi 16 senede yazmıştır. Yedi bin küsur hadis-i şerifi 16 sene gibi uzun bir zamanda kılı kırk yararak, on binlerce hadis arasından seçmiştir. (İmam-ı Buhârî bu hadisleri alırken titizlik göstermedi, Kur’ana arz etmedi, kaynaklarına bakmadı) gibi iftiralar, affedilir cinsten değildir. (Ehl-i sünnetim) diyen biri asla bu iftirayı yapamaz.
Halifelik bakımından:
İmam-ı Nevevî buyuruyor ki: Bu ve benzeri hadisler, hilâfetin Kureyş’e has bir durum olduğuna delildir. Sahabe ve ondan sonraki devirlerde bunun üzerinde İcma edilmiştir. (İmam-ı Nevevî Şerhi)
Kadı İyâd hazretleri de buyuruyor ki: Halifenin Kureyşli olması şartı bütün âlimlerin hükmüdür. Sekife günü Ensar’ın hilafet istemelerine karşı Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer, bu hadisi delil getirdiklerinde hiçbir kimse karşı çıkmamıştır. Âlimler bu meselede İcma hâsıl olduğunu bildirmiştir. Zikrettiğimize muhalif olarak Selef-i salihinden bir söz nakledilmemiştir. Ondan sonra gelen asırlarda da durum böyledir. Bu konuda Mutezile’nin ve diğer bidat ehlinin sözleri geçersizdir. (İmam-ı Nevevî Şerhi)
Eshabı kiramın tamamının tasdik ettiği bu meşhur hadisi şerifi, hadis âlimleri ve diğer bütün Ehl-i sünnet âlimleri, Kur’ana arz edemiyorsa, bu mezhepsiz nasıl arz edebiliyor? (Kur’ana arz etmediler) demesi de tamamen iftiradır. İmam-ı a'zam hazretleri ve diğer müctehid imamlardan hangisi bu hadise uydurma demiştir? Onlar da, Kur’ana arz etmeyi bilememişler mi? Hadis âlimleri, fıkıh âlimleri, İmam-ı a'zam, İmam-ı Gazâlî ve İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi büyük zatlar bir hadisi Kur’ana arz edemiyorsa, başka kim arz edebilir ki? Bu zatlardan hiçbiri, bu hadise uydurma dememiştir.
(Halife, Kureyş’ten olur) hadis-i şerifi, (Halife olmağa layık, halifelik şartlarına malik olanlar arasında, Kureyş’ten olan varsa, onu tercih edin. Bu yoksa başkası seçilir) demek olduğu din kitaplarında yazılıdır. İmam-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
(Müslüman ve mükellef olduktan sonra halifede şu beş şart aranır:
1- Erkek olmak,
2- Takva sahibi olmak,
3- İlim sahibi olmak,
4- Hilâfeti yürütecek kabiliyette olmak,
5- Kureyş soyundan gelmek. Çünkü Resulullah, (Halife, Kureyş’ten olur) buyurmuştur. Bu sıfatlara sahip birkaç talip varsa, halkın çoğunluğu tarafından seçilen halife olur. Ekseriyetin görüşüne muhalefet eden bâgi ve âsidir.)
Bu İbni Sebeci’nin bilmediği veya bildiği hâlde gizlediği bir husus vardır. Şartsız söylenen hadis-i şeriflerde bazı şartlar vardır. Mesela (Cömerdin yeri cennettir) hadis-i şerifinde bazı şartlar elbette vardır. En başta Müslüman olma şartı vardır. Müslüman olmayan Cennete giremez. (Halife, Kureyş’ten olur) hadis-i şerifi de böyledir. İmam-ı Gazâlî hazretlerinin açıkladığı gibi, Kureyş’ten olup da kâfir ise halife olamaz, kadın ise olamaz. Takva sahibi değilse olamaz. İlim sahibi değilse olamaz, hilafeti yürütecek kabiliyette değilse halife olamaz. Çocuksa olamaz. Bu şartlar hep bu hadis-i şerifin içindedir. Bu hadis-i şerif, (Üstünlük takvadadır) âyetine aykırı değildir. Hele ırkçılıkla hiç alakası yoktur.
Bir milletin diğer milletten üstün yönleri olabilir. (Okuryazar değilim, ama Kayseriliyim) sözü bu gerçeğe işaret etmektedir. Cimri kavimler, kahraman milletler vardır. Türk milletinin kahramanlığı ve asaleti inkâr edilemez. Bir hadis-i şerif:
(Basra âbidlerin şehridir. Mısır ülkesi İblis’in maişet merkezidir, onun mağarası ve makamıdır. Zina zencilerde çok olur. Sadakat Habeşistan’dadır. Emirler Kureyş’tendir. İnsanların efendisi seyyidler ve Hâşimîlerdir.) [İ. Asakir]
Bu hadis-i şerifte, genelde Seyyidlerin ve Hâşimîlerin insanların efendisi olduğu, Mısır’ın uygun bir memleket olmadığı, zencilerde genelde zinanın çok olduğu, Kureyşlilerin genelde emirliğe layık olduğu bildiriliyor. Kureyşliler kıymetli ki Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti.) [Hâkim]
Demek ki Kureyş kabilesi en asîl kabile oluyor. Kureyş’i beğenen, üstün yapan Allahü teâlâdır. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, İsmail evladından, Kinane’yi ve onun sülalesinden Kureyş’i beğendi, seçti. Kureyş evladından da, Hâşimoğullarını sevdi. Onlardan da, beni süzüp seçti.) [Müslim]
Peygamber efendimiz, en iyilerden olduğuna göre, Kureyş ve Hâşimîlerin iyi insanlar olduğu anlaşılıyor. Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ, Arabistan’daki seçilmişlerden beni seçti. Beni her zamandaki insanların en iyilerinde bulundurdu.) [Taberanî]
Peygamber efendimiz, soyunun çok şerefli olduğunu bildiriyor:
(Soy, ırk bakımından da insanların en şereflisiyim.) [Deylemî]
Demek ki Peygamber efendimizin soyu genelde en şerefli olandır. Kureyş’in en şerefli kimseler olduğunu bu hadis-i şerif de bildirmektedir.
Konu halifelik olduğu için bu konuda da kısa bilgi verelim.
[Aşağıdaki yazının tamamı İmam-ı Rabbânî hazretlerinin Redd-i Revafıd kitabından alınmıştır.]
Halife seçilirken
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Halife seçiminde üç türlü ictihad oldu:
Birincisi: Ensar, (İslâmiyet'e en çok yardım eden halife olur. Onun için halife, bizden olmalıdır) dediler.
İkinci ictihad: Eshab-ı kiramın çoğu, (Halife ümmetin işlerini yaptırabilecek kudrette olmalıdır. Arapların en şereflisi, en kuvvetlisi Kureyş kabilesidir. Resul-i Ekrem de bu kabiledendir. Halife Kureyş’ten olmalıdır) dediler.
Üçüncü ictihad: Hâşimîler, (Halife, Resulullah’ın akrabasından olmalıdır) dediler.
Bu üç ictihadın doğrusu, ikincisiydi. Ensar’ın İslamiyet’e yardımı çok büyüktü. Resul-i Ekrem’in akrabası da çok şerefliydi. Fakat halifelik, geçmiş hizmetlerin karşılığı olan bir istirahat koltuğu olmadığı gibi, akrabaya verilmesi gereken bir miras malı da değildi. İkinci ictihada göre, hilafetin Kureyş kabilesine verilmesi, Resulullah'ın da, bu kabileden olduğu için değildi. Kureyş’in şerefi, kuvveti, tesiri, itibarı, bütün Arabistan’da yayılmış, tanınmış olduğundandı. Çünkü halifelik, Müslümanlar arasında bağlılık, birlik, topluluk sağlayacak bir makamdır. Bunu yapmak için de, kuvvetli olmak lazımdır. Halifenin vazifesi fitne ve fesadı önlemek, huzur ve hürriyeti sağlamak, cihadı idare etmek ve Müslümanların işlerini kolay ve rahat işletmektir. Bunlar da, kuvvetle yapılacak şeylerdir.
Ensar’ın kendi aralarında toplanıp seçime kalkışmaları, bir karışıklığa yol açabilirdi. Hazret-i Ebu Bekir, (Halife Kureyş’ten olur) hadis-i şerifini söyleyince, Ensar da razı olup, halifelikten vazgeçtiler. Ensar da bu hadis-i şerifi kabul edince, bu hadis, Eshab-ı kiramın tamamınca tasdik edildi ve hakkında İcma hâsıl oldu. Hazret-i Ebu Bekir, çıkacak fitneyi önledi ve halife seçilerek, Müslümanları büyük bir karışıklıktan kurtardı.
Resulullah'ın vefatından sonra herkes şaşkına dönmüştü. Hazret-i Ebu Bekir, tam bir olgunlukla Eshabı topladı. Onlara yüksek sesle hitap ederek, (Ey Eshab-ı kiram, kim, Muhammed aleyhisselama tapınıyorsa, bilsin ki o ölmüştür. Kim Allahü teâlâya tapınıyorsa, biliniz ki O hep diridir. Hiç ölmez!) buyurdu. Daha nice tesirli sözler söyledi. Ensar’ın yanına gitti. Onlara, (Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaptırmak için, bir baş seçiyormuşsunuz. Düşünün, araştırın! Halifenin Kureyş’ten olması lazım geldiğini bildiren hadis-i şerifi duydunuz. Ebu Ubeyde ile Ömer’den birini seçin!) dedi. (Hazret-i Ömer söz aldı. Hazret-i Ebu Bekir’e dönerek, (Resul-i Ekrem, seni, dinin direği olan namazda, kendisine halife yaptı. Seni hepimizin önüne geçirdi. Elini uzat! Ben, seni halife seçtim) dedi ve elini uzattı. Ensar’ın hepsi, söz birliği ile halifeyi kabul etti.
Hazret-i Ebu Bekir, Ensar’a şöyle hitap etti:
(Ey Ensar! Sizin de İslâm’a olan hizmetiniz inkâr olunamaz. Allahü teâlâ, sizi kendi dinine ve Peygamberine yardım için seçti. Resulünü sizlere gönderdi. İlk muhacir olanlardan sonra, sizden daha kıymetli kimse yoktur. Resulullah’ı bağrınıza bastınız. Ona yardımla övünmek şerefi, üstünlüğü sizindir. Bunu kimse inkâr edemez. Fakat bütün Arabistan halkı, halifenin Kureyş’ten olmasını ister. Başkasını halife görmek istemez. Çünkü Arab’ın soyca, irfanca en üstününün Kureyş olduğunu herkes bilir. Memleketleri de Arabistan’ın ortasındadır. Biz âmiriz, siz de vezirimiz, müşavirimizsiniz. Hiçbir şey, size danışılmadan yapılmaz.)
Hazret-i Ömer de söz alıp, (Ey Ensar! Resul-i Ekrem hasta iken, sizi Kureyş’e vasiyet etti. Eğer siz emir olacak olaydınız, Kureyş’i size vasiyet ederdi) dedi.
Ebu Bekr-i Sıddık ertesi gün, mescide geldi. Minbere çıktı. Cemaate baktı. Hazret-i Ali’yi göremeyince, çağırttı. O gelince, (Müslümanların söz birliğinden ayrılmak ister misin?) dedi. Hazret-i Ali de, (Ey Resulün halifesi, ayrılmam) diyerek elini uzattı, kabul etti. Zübeyr bin Avvam hazretleri ve Hazret-i Ali, halifeyi kabulde geciktikleri için özür dilediler. (İyi biliyoruz ki, halife olmaya, içimizde Ebu Bekir’den daha haklı kimse yoktur. Çünkü o, mağarada arkadaş olmakla şereflenmiştir. Onun şerefini, üstünlüğünü iyi biliyoruz. Resulullah namaz için imamlığa aramızdan onu seçti) dediler. [İmamlığa, en layık olan seçilir.]
İmam-ı Şâfiî hazretleri, (Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” vefat edince, Eshab-ı kiram düşündü, aradı, yeryüzünde Ebu Bekir’den daha üstün kimseyi bulamadı. Onu söz birliği ile halife yaptı) buyuruyor.
Hazret-i Ali ile Hazret-i Abbas, Hazret-i Ebu Bekir’in halife olmasına itiraz etmediler. İkisi de, Hazret-i Ebu Bekir’in halifeliğini kabul etti. Böylece, Hazret-i Ebu Bekir, söz birliğiyle halife seçilmiş oldu. Ebu Bekir’in halifeliği haklı olmasaydı, Hazret-i Ali ile Hazret-i Abbas, kabul etmez, haklarını isterdi. Nitekim Hazret-i Ali, Hazret-i Muaviye’nin halifeliğini haklı görmediği için, kabul etmedi. Hazret-i Muaviye’nin askeri ve kuvveti, kendisinden daha çok olduğu hâlde, hakkını istedi ve büyük bir savaşa sebep oldu. Hâlbuki Hazret-i Ebu Bekir’den hak istemesi daha kolaydı ve kolayca da seçilirdi. Çünkü o zaman, Resulullah’ın zamanına daha yakındı ve hakkı meydana çıkarmak isteği herkeste çok vardı. Bundan başka Hazret-i Abbas, Hazret-i Ali’den halife olmasını istiyordu, fakat Hazret-i Ali kabul etmedi. Kendini daha haklı görseydi kabul ederdi. Hâlbuki Hazret-i Zübeyr, o büyük şöhreti ve cesaretiyle bütün Haşimoğulları ve başka birçok Sahabî, Hazret-i Ali ile beraberdi. Hazret-i Ebu Bekir’in hak üzere halife olduğunu göstermeye, bu icma [söz birliği] yetişir. Bunu bozacak bir işaret bile bulunmaması, haklı olduğunu daha kuvvetlendirmektedir. (Hazret-i Ali, istemeyerek, durumu idare etmek için kabul etti) demek çok çirkindir. Sahabe-i kiram, doğruyu kabul etmeyen kimseler olsaydı, o zaman öyle düşünülebilirdi. (Zamanların en iyisi benim zamanımdır) hadis-i şerifi ile şereflenmiş kimseleri idare etmek için haktan vazgeçmek, Hazret-i Ali gibi büyük bir zata yakıştırılır mı?
Rafızilerin, (İmam-ı Ali, halifelik kendi hakkı iken, hoş geçinmek için, istemeyerek Hazret-i Ebu Bekir’i kabul etti) demesi, o Allah’ın aslanını küçültmek olur. Çünkü hakkı, doğruyu söylememek günahtır. İstemeyerek iş yapmaksa, en aşağı bir müminin beğenmediği şeydir. Allah’ın aslanı ve Resulullah'ın damadı, cesarette ve kahramanlıkta eşi bulunmayan Hazret-i Ali’yi, böyle beğenilmeyen işi yapacak kadar küçültmek çok yanlıştır. Cahiller, aşırı taşkınlık yaparak (Hazret-i Ali’yi yükselteceğiz) diye, onu kötülüyorlar. Onu aşağılamakla övdüklerini sanıyorlar. (Redd-i Revafıd)