Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, (Kim Allah için tevazu gösterirse, Allahü teâlâ onu yükseltir) buyuruyor. Kim kendini yüksek görmek isterse, kendisini yalnız kendisi yüksek bilir, ama başkalarının gözünde bitmiştir, hiç kıymeti kalmamıştır. Herkes onunla alay eder.
Muinüddin-i Çeştî hazretleri, (Bir insanın içine, baş olmak, emir vermek sevdası düşerse, önce ibadeti, sonra ihlâsı zarar görür) buyuruyor. Yani baş olmak uğruna, ibadetinden ve ihlâsından kaybeder. Onun için dikkat edilirse, namaz kılanların mevki makamları yükseldikçe, yavaş yavaş namazları ve ihlâsları gidiyor. İbadet etse de, artık onunki hakiki ibadet olmuyor, çünkü kalbine onları yok edecek mikrop girdi demektir. Belirli bir kademeden sonra, zaten ne namaz, ne niyaz kalıyor. Bu çok tehlikelidir.
İbni Semmak hazretleri, (Kendisini makam, mevki arzusuna kaptıranın misali Firavun'dur. Firavun, makam korkusundan iman etmemiştir) buyuruyor. Yani emir vermek, baş olmak, mevki makam sahibi olmak, kimin kalbine düşerse, o kimse Firavun sıfatındadır. Çünkü Firavun, makamına mevkiine zarar gelecek diye iman etmedi. Heraklius da öyledir. Tebaasına bildirecekti, ama baktı ki, saltanat elden gidiyor, (Ben sizi imtihan etmek için söyledim, ben Müslüman olmadım) dedi. Hâlbuki önce iman etti, sonra mürted oldu. Onun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda dinimize yaptığımız hizmetler ne kadar büyürse büyüsün, biz daha da küçüleceğiz. Talebelik vasfının birincisi edep, ikincisi tevazudur. Nitekim merhum hocamız, kendi talebeleri için, (Hiçbir arkadaşımız kibirli olamaz, eğer kibirliyse, o zaten bizim arkadaşımız değildir) buyurmuşlardır. Edep ise yolun temelidir. Şah-ı Nakşibend hazretlerine, (Efendim, yolunuzun esası, başı nedir?) diye sormuşlar. (Edeptir) buyurmuş. (Ortası nedir?) demişler, yine (Edeptir) buyurmuş. (Ya sonu nedir?) diye sorulunca, (Edeptir, çünkü hiçbir edepsiz, Allah'ın rızasına kavuşamaz, Allah adamı olamaz) buyurmuş.