Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İslamiyet’e hizmet edecek kişinin üç şarta haiz olması lazımdır:
Birincisi, sevimli yani güler yüzlü, tatlı dilli olmalı. Çünkü güler yüz ve tatlı dil asrın cihadı, başarının anahtarıdır. Herkes öncelikle sevdiğini dinler. Sevmediğini dinler mi? Yani sen sevimsizsen, inci mercan dağıtsan kaçarlar. Allahü teâlâ, Resulüne, (Ey habibim, sen Eshabına sertlik gösterseydin senin yanında kimse kalmazdı. Herkes dağılırdı) buyuruyor. İnsan, huysuzluğu yüzünden yalnız kalmaya mahkûmdur. Onu gören, (Şu kenarda durayım da, aman beni görmesin) derse, o huysuz kişi için ne kadar kötü bir durum! Hâlbuki Müslüman, belasından korunmak için kendisinden kaçınılan kişi olmamalı, aksine hava gibi, su gibi daima aranan insan olmalıdır.
İkincisi, mutlaka cömert olmalı. Müslüman, varsa verir, yoksa susar. Ama mutlaka bir çaresine bakar ve asla atlatmaya da kalkmaz.
Üçüncüsü, söylediklerinden bir menfaat, hediye, taltif beklentisi olmaz. Böyle bir şeyi asla düşünmez. İşte o, faydalı olur. Nerde kaldı ki milletin alkışlaması veya getireceği şeyler aklında olsun. Allah korusun, en kötü, en felaket şey o!
İşte bu özellikte olan âlimlerin, evliya zatların kitapları da, kendileri de hep anılmışlardır. En iyi, en büyük örnek elbette Peygamber efendimizdir. Yumuşaklık onda, cömertlik onda. Menfaat? Hâşâ sümme hâşâ, hayatını koydu ortaya. İnsanlardan hiçbir şey beklemedi. Bilakis her türlü eziyeti, cefayı, sıkıntıyı çekti. Verdiği en ağır cevap da, (Bilmiyorlar, bilseler böyle yapmazlar) olmuştur.
Bizim ayağımıza bassalar, yumruklar havada, öfke burnumuzun ucunda. Olmaz öyle şey! Hani sabır? Hani milletten gelecek eziyete tahammül? Bırakın milletten, arkadaşımızdan gelecek olan en ufak bir itiraza, anında en büyük tepkiyi göstermeye kalkıyoruz. Sabretmeliyiz, belki de o haklıdır. Biz haklı olduğumuzu zannetsek bile, (Sen haklısın) demeliyiz. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Haklı olduğu hâlde, din kardeşinin kalbi kırılmasın, münakaşa olmasın diye bir Müslüman, “Kusur bende, sen haklısın” derse, ona Cennette köşk verilecektir, kefili benim.)