Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bu dünyada herkesin kıymeti, kıymet verdiği şey kadardır. Dinimize, din büyüklerimize kıymet veren, asırlar geçse yine sevilir, hatırlanır, unutulmaz. İşte, Ehl-i sünnet âlimlerinin bu kadar çok sevilmesi, anılması, hatır gönül için değil, kalbden gelen sevgiden dolayıdır. Yani Allah rızası için sevilmekten ileri gelmektedir. Âhirete kıymet verenler, âhiret sonsuz olduğu için, daima kıymetli olarak anılır. Geçici dünya hayatına kıymet veren ise unutulur gider. Mesela Kadı Muhammed Zahid hazretleri, Silsile-i aliyye büyüklerindendir. Öyle, türbesi falan yok. Üstünde birkaç taş olan bir kabri var. Binlerce kilometre uzakta olmasına rağmen, kabri ziyaret edilerek feyizlere kavuşuluyor.
Hasan-ı Basri hazretleri, Tabiîn’in büyüklerindendir. Büyükleri tanımadan önce, gençliğinde, çok müthiş bir tüccarmış. Çok az kârla çok mal satarak, kısa zamanda zengin oluyor. Kanaatkârlık yok. Diyar diyar gezerken, bir gün yolu Kayseri’ye düşer. Orada çok acayip bir manzarayla karşılaşır. Meydana som altından dört direk dikilip, üzerine yine som altından bir platform yerleştiriliyor. Çok süslü bir tabut getirip üzerine konuyor. O beldenin eşrafı ve halkı, cenazenin etrafında toplanıp, tabutun etrafında dönerek, kendilerini yerden yere vuruyorlar. Büyük bir matem var. Hasan-ı Basri oradakilere, (Burada neler oluyor?) diye soruyor. (Kralın oğlu öldü, ama bu sıradan biri değildi. Genç, çok yakışıklı, müthiş ata binebilen, çok kuvvetli silahşordu. Hastalandı, saltanatına ve zenginliğine rağmen çare bulunamadı, sonunda öldü) diyorlar.
Hasan-ı Basri düşünceye dalıyor. (Çok zengindi, gençti, çok yakışıklıydı, her şeyi vardı, ama sonunda ölümden kaçamadı) diyor. Basra’ya dönüyor, (Anladım ki, bu kadar servetimin, bu gençliğimin, hastalandığım zaman bana hiç faydası yok. O hâlde bana faydası olacak şeye yapışmalıyım) diye düşünüyor. Malının hepsini fakirlere dağıttıktan sonra, bir dergâha giriyor. Süpürgeyle temizliğe başlıyor. Hasan-ı Basri olarak giriyor, çıkarken Hasan-ı Basri hazretleri oluyor. Yani dünyayı terk ettiği zaman, kendisine hazret denilen büyük bir zat oluyor. Eğer dünyaya düşkün olarak kalsaydı, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, hiçbir kimse tarafından anılmaz, unutulurdu. Ama Hasan-ı Basri hazretleri olunca, asırlar geçtiği hâlde yine hatırlanıyor, kendisinden sevgiyle bahsediliyor.