Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ali Bekka hazretleri çok ağlardı. Gözyaşı tuzlu olduğu için aktığı yerleri kısmen çürütmüş, yüzünde iz bırakmıştı. Çok ısrar üzerine, devamlı ağlamasının sebebini şöyle anlatır:
Yıllar önce, olağanüstü hâlleri olan bir arkadaşım vardı. Bir defasında birlikte tayy-i mekânla Bağdat’tan, yaya bir yıllık uzaklıktaki şehre, bir anda gittik. Orada bana (Ali, filan zamana yakın öleceğim. O gün ölürken yanımda bulun!) dedi. (Tamam, söz) dedim. İşimizi görüp, yine tayy-i mekânla döndük.
Dediği gün evine gittim, can çekişiyordu, ama yüzü doğuya dönmüştü. Tutup kıbleye çevirdim. Tekrar doğuya döndü. Yine çevirdim, yine döndü. Gözlerini açıp, (Arkadaş yüzümü kıbleye çevirmek için uğraşma, bu tarafa dönmüş olarak öleceğim) dedi. (Neden) diye sordum. (Tanrı üçtür, hak din Hristiyanlıktır) dedi. Sanki dağlar başıma yıkıldı. Gözleri fal taşı gibi patladı, sonra birden çirkinleşti, çırpına çırpına imansız öldü. Bunu duyanlar, cenazeyi dışarı attılar. Cesedin etrafını kalabalık sardı, durumundan korkanlar, bizim sonumuz ne olacak diye ağlamaya başladılar.
Ben de, başımı alıp köyden dışarı çıktım. Yürürken, (Benim sonum ne olacak) diye hem ağlıyor hem tevbe ediyordum. Epey uzaklarda, bir Hristiyan köyüne kadar gelmişim. Ortada bir cenaze, köylü etrafında toplanmış, sövüp sayıyorlar. Beni görünce, (Ali hoca, gel) dediler. Hışımla yerdeki cenazeyi gösterip, (Bu, Kelime-i şehadeti getirdi, “Hak din İslam’dır, ben Müslümanım” dedi, Allah diyerek öldü) dediler. Ben de, (Ne güzel, hak din üzere öldü, üzülecek ne var) der demez, iyice köpürdüler. (Bu bizim meşhur rahibimizdi, yüz yıl yaşadı, sonunda bize ihanet etti, dinimizi reddetti, “Gelin siz de Müslüman olun, kâfirlikte kalmayın” gibi hakaretler de etti) dediler. (İleride bir köyde, biraz önce Hristiyan olup ölen biri var. Onun ölüsü de ortada kaldı. İki cenazeyi değişelim) dedim. Kabul ettiler, onu kendi mezarlıklarına gömdüler. Biz de, bizimkini kefenleyip, namazını kılıp, bizim mezarlığa defnettik. İşte bu yüzden yıllardır ağlıyorum, son nefeste benim hâlim ne olacak diye hep korku içindeyim.
Şu hâlde son nefese kadar, ibadetlerimize ve hizmetlerimize güvenmemeliyiz. Korku içerisinde yaşayıp o imtihanı kazanmaya uğraşmalıyız.