Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, (Kıyamette Cenab-ı Hakk’ın kendisini sevindirmesini isteyen, dünyada Onun kullarını sevindirsin) buyuruyor. Çünkü dünya tarladır, burada ne ekersek, âhirette onu biçeceğiz. Evliya bir zata, (Siz bizim mahalle arkadaşımızdınız, bu nimete nasıl kavuştunuz?) diye sorulunca buyurmuş ki:
Bir gün kapının önünde otururken, bir fakir geldi, selam verip, (Çok fakirim, ihtiyacım var) dedi. İçimden, (Bu daha genç, çalışıp kazansa ya) diye düşündüm. O genç, bana dönüp, (Şu senin kalbinden geçirdiğinden, Allah beni muhafaza etsin) deyince, ben düşüp bayılmışım. Daha sonra kendime gelince, genci aradım, ama bulamadım. Kalktım, ev dâhil neyim varsa hepsini fakirlere dağıttım. Oradan ayrılıp bir dergâha gittim, büyüklere talebe oldum. Hâlâ neden o gence böyle yaptım diye, hep içim yanıyor. İşte o tevbe ve istigfar, Cenab-ı Hakk’a yönelmek, dünyaya karşı soğukluk, elimde avucumda ne varsa hepsini Allah için dağıtmak, bana bu nimeti nasip etti. Bu yüzden büyüklerimiz, (Bir Allah kulu elini açıp bir şey isterse, Allah rızası için derse, onu boş çevirmeyin! Ne olacağı belli olmaz) buyuruyor.
Bağdatlı bir zengin, Yemen’deki evliya bir zatın adını duyar, (O mübarek zatın elini öpüp duasını alayım) diye yola çıkar. Yemen’e girince ilk şehirdeki bir handa konaklar. O esnada bir fakir gelip, (Aç ve fakirim) der. Zengin, fakire, (Git buradan, parayı sizin için mi kazanıyoruz?) der. Fakir de, (Emrin olur) der, çıkıp gider. Zengin de, oradan bir başka şehre gelir, yine bir handa misafir olur. Bu defa yine bir fakir gelir, (Aç ve fakirim) der. Zengin, bu fakire de, (Git buradan, dilenci için mi para kazanıyoruz?) diyerek kovar. Fakir de, (Emrin olur) der, çıkıp gider. Nihayet zengin, mübarek zatın şehrine gelir. O zat, talebelerine, (Bağdat’tan biri geliyor, sakın onu dergâha sokmayın, kapıda beklesin) der.
Dergâhtan herkes gidince, o zengini çağırıp, niye geldiğini sorar. O da, (Efendim, ben talebeniz olmak, himmetinize kavuşmak istiyorum) der. O zat der ki: Hayret, ben sana iki defa geldim. İkisinde de, beni kovdun. Ben de, (Emrin olur) dedim. Şimdi kovma sırası bende. Burası cimrilerin yeri değildir. Fakire merhameti olmayanın, dinine de merhameti olmaz.