Sual: Selefî denilen kimselerin, Ehl-i sünnete, evliya zatlara ve yatırlara kırmızı görmüş boğa gibi saldırmalarının sebebi nedir?
CEVAP
Onların bu sıkıntıları, Allahü teâlâyı tanıyamayıp Onu, Hristiyanlar gibi, mücesseme fırkası gibi, bir cisim olarak kabul etmelerinden kaynaklanıyor. Hâşâ (O, yaratılmış bir varlık gibidir, eli vardır, bir yerde durur, yani gökte, Arş’ta oturur. Vefat etmiş evliya ve enbiyaya yardım etmekten âcizdir) diyerek evliya zatların kerametlerini inkâr ederler, yatırlarına gidip dua edenlere ateş püskürürler. Genelde Allahü teâlânın dirilere yardım edebileceğine inanırlar, fakat vefat etmiş olanlara yardım edemeyeceğini zannederler.
(Allahü teâlâ cisim değildir, mekândan münezzehtir) diyen Ehl-i sünnet âlimlerine düşmanlık ederler. Allahü teâlânın kâinatı yaratmadan önce de, yarattıktan sonra da bir mekâna muhtaç olmadığını bilmezler. İmam-ı Gazalî hazretlerinin, (Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir, hiçbir yönden hiçbir mahlûka benzemez) ve İmam-ı Rabbanî hazretlerinin, (Arş da diğer eşya gibidir. Hepsi, Onun mahlûkudur) sözlerinden dolayı bu zatlara ateş püskürürler.
Selefîlerin diğer adı Vehhabi’dir. Bunlara Necdî de denir.
İdris, Şit ve Âdem aleyhimüsselamın peygamber olduklarını inkâr ettikleri ve Müslümanlara müşrik dedikleri için kâfir oluyorlar. (İslam Ahlakı)
İngilizler tarafından kurulan Vehhabiliğin küfür olduğuna dair birçok kitap yazılmıştır.
Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Mekke’nin müftisi ve reis-ül-uleması ve Şafii şeyhül-hutebasıydı. Birçok eserleri olup, (Hülasat-ül-kelam fi beyani umerail beledil-haram), (Firreddi alel-vehhabiyyeti-etba-ı mezhebi İbni Teymiyye) ve (Ed-Dürer-üs-seniyye) kitaplarında Vehhabilerin içyüzlerini açıklamakta, sapıklıklarını âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle göstermektedir.
Yusüf Nebhani’nin (Şevahid-ül-hak) kitabında, ikinci Abdülhamid hanın bahriye mirlivası [amirali] Eyyub Sabri Paşa’nın (Tarihi Vehhabiyan) ve (Mir’at-ül-Haremeyn) kitaplarında da maksatları açıklanmıştır.
İbni Abidin’in üçüncü cildinde bagiler bahsinde ve (Nimet-i İslam) kitabının nikâh bahsinde, ibahî yani dinsiz oldukları açıkça yazılıdır.
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Vehhabiler, kendilerini Müslüman sayıp, görüşlerine muhalif olanlara müşrik derler. Bundan dolayı Ehl-i sünnet olanların ve Ehl-i sünnet âlimlerinin öldürülmesini mubah görürler. (Redd-ül-muhtar)
Allahü teâlâ, Peygamber efendimizi âlemlere rahmet olarak yaratmıştır. Onun hürmetine dua etmeye şirk ve Müslümanlara müşrik, kâfir diyorlar. Hakim’in bildirdiği sahih hadiste buyuruldu ki:
Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, çok dua etti. Tevbesi kabul olmadı. Nihayet (Ya Rabbi! Oğlum Muhammed hürmeti için, bu babaya merhamet et!) deyince, duası kabul oldu ve (Ya Âdem! Muhammed aleyhisselamın ismiyle, her ne isteseydin kabul ederdim, Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım) buyuruldu. Bu hadis-i kudsî, (Mevahib) ve (Envar)’ın başında da yazılıdır. Böyle olduğunu, Alusî’nin (Galiyye) kitabı da, 109. sayfasında uzun bildirmektedir. Âdem aleyhisselam, Cennette iken, Cennetin her yerinde ve Arş üzerinde, (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı gördü. Onun, Allahü teâlânın en sevgili kulu olduğunu bilip onun hürmeti için dua etti. (Seadet-i Ebediyye)
Bu dualar gösteriyor ki, Allahü teâlânın sevdikleriyle tevessül etmek, yani onları araya koyarak, onların hatırı ve hürmeti ile Ondan istemek caizdir. İbni Âbidin hazretleri, 5. cilt, 524. sayfada buyuruyor ki:
(Resulullah’ı vesile kılarak Allahü teâlâya dua etmek güzel olur. Ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbiri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiyye bunu kabul etmeyerek ortaya bir bid’at çıkarmış oldu. İmam-ı Sübkî bunu güzel açıklamaktadır.)
Vehhabiler de İbni Teymiyye’nin yolundan gittikleri için Resulullah'ı vasıta edenlere müşrik diyorlar.
Ölü veya diri evliya zatların kerametleri de, Allahü teâlânın kudretiyle olmaktadır. Vehhabiler, Allah'ın bu kudretini kabul edemiyorlar. Allahü teâlânın kudretini kabul edemedikleri için de küfre giriyorlar.
Şeyhi olmayan şeytan
Sual: İbni Teymiyyeci bir hoca, (Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır) veya (Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır) ifadesine karşı uzun bir konuşma yaptı. Acaba onun böyle ateş püskürmesi, bu sözü söyleyen Bayezid-i Bistami hazretlerine olan düşmanlığından mı kaynaklanmaktadır?
CEVAP
İbni Teymiyyeciler, sadece o zata değil, tasavvuf ehli evliya zatların hepsine düşmandır. Özellikle Muhyiddin-i Arabî, Mevlana Celaleddin-i Rumî, Bayezid-i Bistamî, Hallac-ı Mansur, Yunus Emre gibi zatlara vahdet-i vücutçu diye saldırırlar. Saldırmak onların görevidir, fakat maalesef onların iftiralarına inananlar da oluyor. Bunun için bu sözü açıklayalım:
Mürşid de, şeyh de doğru yolu gösteren rehberdir. İnsan rehbersiz yola çıkarsa hedefine ulaşması imkânsız denecek kadar zordur. Mürşid, öğretmendir, üstaddır. Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir mürşide ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberanî)
Allahü teâlâ mürşid değil mi? Resulullah mürşid değil mi? Hakiki İslam âlimleri mürşid değil mi? Abdülkadir-i Geylanî hazretleri mürşid değil mi? Şah-ı Nakşibend hazretleri mürşid değil mi? Mürşide düşmanlık dine düşmanlıktır.
Dünya işlerinde bile bir rehbere, bir mürşide ihtiyaç vardır. Hocasız, mürşidsiz doktor, avukat, kimyager, hattat olunuyor mu? Olsa bile bunlar istisnadır.
Günümüzde mürşidim ve şeyhim diyenler, sapık olabilir, kâfir veya mürted olabilir, ama bunlara bakıp da mürşitliğe, şeyhliğe saldırmak çok çirkindir. Amerika’da bir deli çıkmış, (Ben Resulüm, ben mürşidim, ben Mehdîyim) diyor. Deli böyle söyledi diye, resullüğe, mehdiliğe saldırılır mı?
Bu tasavvuf düşmanı, (Efendi hazretleri buyurdu, İmam-ı a’zam buyurdu) gibi sözler için şirk diyormuş. Buyurdu ifadesi, Türkçede dedi demektir. Fakat buradaki dedi ifadesinden maksat, (Kıymetli bir söz nakletti. Dinin bir emrini bildirdi, önemli bir söz söyledi) demektir. Hâşâ (Allah'ın emrine aykırı dinî bir hüküm koydu) demek değil ki, bu kadar hücuma sebep olsun!
Yine aynı saldırgan şecaat arz ederek, (Ben tarikata karşı değilim, ama tarikat bir tanedir. “Allah dedi, Peygamber dedi” derse tamam, gerisi şeytanlıktır) diyor. Tarikat bir tane değildir. Nakşilik, Kadirilik ve Rufailik gibi hak tarikatlar çoktur. Kolları da vardır. Tarikatı kabul eden, bunları nasıl inkâr eder? İmam-ı Şa’ranî hazretleri buyuruyor ki: İmam-ı Taberanî’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Şeriat üç yüz altmış yol üzerine kurularak gelmiştir) buyuruluyor. (Uhud-ül kübra)
Demek ki, hak olmak şartıyla hangi mezhep veya hangi tarikat olursa olsun, o yolda olan, ilahî rızaya kavuşur.
Şimdi taklitleri çıktı diye asılları nasıl inkâr edilir ki?
Bir başka mezhepsiz de, aynı onun gibi, (Ben mezhebe karşı değilim. Ama mezhep bir tanedir. “Allah dedi, Peygamber dedi” tamam, gerisi şeytanın yoludur) diyor. Hâlbuki Ehl-i sünnet âlimleri, dört mezhebin hak olduğunu inkâr etmenin insanı küfre sürükleyeceğini bildirmişlerdir.
Bunlar her ne kadar şeyhe, mürşide, tarikata karşı görünseler de, kendileri İbni Teymiyye, Abduh gibi sicilli kimseleri mürşid olarak görüp, tarikatlarını kabul ediyorlar.