Güzel ahlak sahibi olan ve zamanının fen bilgilerinde yükselmiş olan müslümana medeni denir. Fende ilerlemiş, fakat ahlakı bozuk olana zalim, yobaz, eşkıya ve diktatör denir. Fen ve sanatta geri ve ahlakı bozuk olana vahşi denir. Medeniyet, şehirler yapmak ve insanlara hizmettir. Bu da, fen ile sanat ve güzel ahlak ile olur. Kısacası, fen ve sanatın güzel ahlak ile birlikte olmasına Medeniyet denir.
Medeni insan, fen ve sanatı insanların hizmetinde kullanır. Görülüyor ki, hakiki müslüman, ilerici; dinsiz ise gerici, şaki ve zavallı bir kimsedir.
Sual: Batılılar, Müslümanları gayri medeni olarak tanıtmaya çalışmışlardır hâlbuki İslamiyet medeniyetin kendisi değil midir?
CEVAP
Bu konuda Bayan Georgina Max Müller'in 1897'de yayınlanmış "Letters from Constantinople=İstanbuldan Mektuplar" eserinde şöyle yazmaktadır:
“Mektepte okurken, bize Müslümanların vahşi, hele Türklerin büsbütün gaddar olduğu öğretilmişti. Onun için, Dışişleri Bakanlığında memur olan oğlumun İstanbul'a tayin edildiği haberini alınca, çok korktum ve üzüldüm. Oğlum İstanbul'a gidince, kocam Prof. Müller'le birlikte, onu ziyarete karar verdik. Kocam tarihi hadiseler üzerinde araştırmalar yapan meşhur bir kimse idi. O, benim kadar Türklerden korkmuyordu ve bu tarihi yerlerde bazı araştırmalar yapmak istiyordu.
Nihayet, İstanbul'a geldik. İstanbul'un latif manzarası, üzerimizde çok hoş bir tesir yaptı. Fakat, asıl bizi şaşırtan, kendileri ile temas ettiğimiz Müslümanlar oldu. Bunlar son derece nazik, son derece kibar, son derece medeni insanlardı.
İstanbul'un kalabalık sokaklarından geçerken, bir cami ziyaret ederken, Bizans eserlerini gezerken, herhangi bir korku veya tehlike düşüncesi aklımızdan geçmedi. Bütün tesadüf ettiklerimiz, bize son derecede dost davrandılar. Başka bir dinden olmamız, onların üzerinde fena bir tesir yapmadı.
Onlar, diğer dinlere de kendi dinleri kadar hürmet ediyorlardı. Bunları gördükçe, bize yanlış bilgi ve terbiye verenlere ne kadar kızıyordum. Bize öğretildiğinin tam aksine, onlar İsa aleyhisselâmdan nefret etmiyorlar, Ona da, Peygamber olarak inanıyorlardı. Bizim ayinlerimize müdahale etmiyor, ibadetlerimizle alay etmiyorlardı. Bize, bir insan olarak hürmet ediyorlar, bizim, Müslümanları şeytana uymuş olarak görmemize mukabil, onlar dinimize karşı, en ufak bir fena kelime kullanmıyorlardı.
Bize öğretilen 'Müslümanlık ile medeniyet cem olamaz, birleşmez' lafı, küçük bir hakikat çekirdeğinin çok şişirilmesiden olsa gerek. Bu hakikat çekirdeği, Müslümanların kendi âdet ve örflerine çok sadık olmaları ve onun için Batılıların medeniyet zannettikleri bazı kötü âdetleri, kendi İslam örf ve âdetlerine uymadığı için, kabul etmemeleridir. Hâlbuki dikkatle düşünülecek olursa, bunların hakiki medeniyet ile hiçbir alakaları yoktur.”