Sual: Ahlakımızı bozma gayretleri dilimizde nasıl anlaşılır? Birkaç örnek verir misiniz?
CEVAP
Ahlakımızı çökertmek için, aile mefhumunu kaldırma, rezaletleri meşru gibi, meşru olanları da kötü gibi gösterme gayretleri devam etmektedir. Hırsızlık, fuhuş, kumar, esrarkeş ve sarhoş olmak gibi dinimizde kötülükleri, iyi bir şey gibi göstermeye, hafife almaya çalışıyorlar. Birkaç örnek verelim:
Hırsızlık yapana çok uyanık veya uyanığın biri diyorlar. Halbuki uyanık açıkgöz, zeki demektir.
Şoför, kör kütük sarhoş yakalanıyor, alkollü idi, sarhoşken başkasını öldüren birine de, alkol almıştı deniyor. Sanki yanında bir kapta alkol taşıyormuş gibi basit gösteriliyor.
Ahlaksız bayanlara sosyetik diyerek rezaletlerini hafife almaya çalışıyorlar.
Yurtdışından gelen denetimsiz, frengili, aidsli kötü bayanlara, fahişe denmiyor da, nataşa deniyor.
Bir erkekle nikahsız gezen fahişeye, o erkeğin dostu diyorlar. Dost ne güzel bir kelimedir, fahişeye dost denir mi hiç? Bunlara metres de diyorlar. Metres, efendi, öğretmen demektir.
Zina yapılan resmi yerlere, genel ev, özel yerlere randevu evi deniyor. Randevu buluşma demektir. Zina evi denmiyor, buluşma evi deniyor. Fahişe için hayat kadını, tele-kız ve daha başka cazip kelimeler kullanıyorlar. Hayat kadını, hayat veren kadın anlamında, Tele kızdaki kız ise, el değmemiş, bâkire anlamındadır. Zinayı hafifletmek için, cinsel taciz ifadesi kullanılıyor. Mesela, (Clinton cinsel tacizde bulunmuş) denmişti. Zina yerine kaçamak da deniyor, “Ara sıra kaçamak yapmalı” diyorlar.
Puşta, ibneye, daha yumuşak bir kelime, mesela eşcinsel, travesti diyorlar. Birbiri ile kötü ilişki kurmaya çalışan bayanlara da lezbiyen, sevici diyorlar. Kötü iş yapmıyor da, sadece seviyor gibi gösteriliyor. Aksırınca (hapşırınca) elhamdülillah diyene, yerhamükellah yerine, çok yaşa diyorlar.
Kötü şeyler iyi gibi gösterilirken, iyi şeyler de kötü gibi gösteriliyor. Birkaç da buna örnek verelim:
Efendi kelimesi, asırlardır çok kıymetli zatlara verilmişti. Başta Peygamberimize, efendimiz diyoruz. Ama bugün, resmi dairelerdeki odacıya, kapıcıya, çaycıya basit işlerde çalışana efendi denerek, efendi kelimesi aşağılanmak isteniyor.
Başörtüsü, çaycılık ve benzeri hizmetlerde çalışan bayana uygun görülüyor da, memurluk yapan bayana uygun görülmüyor. Allah’ın emri olan başörtüsüne, gayrimeşru bir kıyafet gibi sıkma baş diyorlar. Başörtüsü dememek için türban da diyorlar. Dindar Müslümana, dinci, gerici, yobaz diyorlar. Sakallı olanlarına, çember sakallı diyorlar. Kastro tipi sakallılara da özgür sakallı diyorlar.
Milli oyunlara, halk dansları deniliyor. Böylece dansı meşru göstermeye çalışıyorlar.
Bakire kızlara, bayan diyorlar. Böylece bakireliğin önemi olmadığı havası verilmeye çalışılıyor.
Allah’a ısmarladık yerine, emir verir gibi, ukalaca kendine iyi bak deniyor. İnşaallah yerine, umarım ki kelimesini kullanıyorlar. Hadis-i şerifte, (İnşaallah demekten daha faziletli iş yoktur) buyuruldu. Kesin işlerde de inşaallah denir. Allahü teâlâ, (Mescid-i harama inşaallah gireceksiniz) buyurdu. Yine Allahü teâlâ, (İnşaallah demeden hiçbir şeyi yarın yapacağım deme) buyurdu.
İnşallahla maşallahla olmaz diyerek bu güzel kelimelerle de alay ediyorlar. Böylece bizim güzel mefhumlarımız kayboluyor, iyiyi, kötüyü tefrik edemez, anlaşamaz bir toplum haline geliyoruz. Bunların oyununa gelmemelidir.
Rafine bayan
Sual: Bir yazar, rafine bayan tâbirini çok kullanıyor. Rafine, rafine yağ, rafine tuz gibi, arıtılmış, saflaştırılmış demek değil midir? Yoksa rafine diye bunlar, Batı’ya ayak uyduran, onlar gibi giyinen bayanlara mı öyle diyorlar?
CEVAP
Aslı Fransızca olan Rafine kelimesi, mecaz olarak, duygulu, nazik ve oldukça entelektüel anlamında kullanılır. Yine bir Fransızca olan Entelektüel, bilim, teknik ve kültürün değişik dallarında özel öğrenim gören kimsedir. Buna aydın da denir. Eskiden, münevver denirdi.
Münevver anlamında kullanıldığını sanmıyoruz. Münevver nurlu, aydın demektir. Ancak Müslüman olan, namaz kılan münevver olur, aydın olur. Müslüman olmayana münevver yani nurlu denmez.
“Rafine bayan” tâbiri, sizin dediğiniz gibi, sosyetik, dînî kural tanımayan, dinden imandan edepten uzak, Batı hayranı anlamında kullanılmış olabilir. Hangi anlamda kullandığını öğrenmek için yazarın kendisine sormak en uygunudur.