Sual: (Eshabın veya evliyanın kabrine yakın yere defnedilmenin hiçbir faydası yoktur. Çünkü Müslüman, Hristiyan mezarlığına da defnedilse azap görmez. Kâfir de, peygamberin yanına defnedilse azaptan kurtulamaz) diyenler oluyor. Doğrusu nedir?
CEVAP
Bu, kendilerine Selefî diyen Vehhâbîlerin inancıdır. Evliyalığa inanmadıkları hâlde, evliya kabri demeleri, art niyetlerini gizlemelerinden kaynaklanmaktadır. Kâfir elbette azaptan kurtulmaz. Bunu ileri sürerek Vehhabî itikadını sinsice yaymaya mı çalışıyorlar acaba?
Kötü kimselerin yanına defnedilen Müslüman çok sıkıntı çeker. Bir hadis-i şerif:
(Ölülerinizi sâlih bir kavmin arasına defnedin! Çünkü diriler kötü komşudan rahatsız olduğu gibi, ölüler de kötü komşudan rahatsız olur.) [Ebu Nuaym]
Meyyiti büyük mezarlıkta gömmek sünnettir ve çok faydalıdır. Sâlihlere ve Evliya zatlara yakın defnetmeli. Fâsıkların, fâcirlerin, hele kâfir ve mürtedlerin kabirlerinden uzak olmalıdır. (Seadet-i Ebediyye)
Abdülgani Nablüsî hazretleri anlatır:
Bir gün Veli Arslan Dımışkî’nin kabrini ziyarete gitmiştim. Sapık biri, (Toprak ziyaret olunur mu?) demişti. Buna çok üzüldüm. Hâlbuki, (Kabir ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur) hadis-i şerifi, ruhların, çürümüş cesetlerle birleştiklerini bildirmekte, müminlerin mezarlarının muhterem, mübarek olduğunu göstermektedir. Âlime hakaret edenin, düşmanlık edenin kâfir olmasından korkulur. Müminin ölüsüne de, dirisine de saygı göstermek vacibdir. Çünkü müminlerin ölüleri de, dirileri de, Allahü teâlânın şeâiri oldukları için, tazim edilmelerini Kur’an-ı kerim emretmektedir. Hac sûresinin 32. âyetinde mealen, (Allahü teâlânın şeairini tazim etmek, kalblerin takvasından dolayıdır) buyuruldu. Şeair, Allahü teâlâyı hatırlatan, bildiren şeyler demektir. Âlimlerin, sâlihlerin ölüleri ve dirileri de şeairdir. (Kıyamet ve Âhiret kitabı)
Muhammed Mazhar hazretleri buyuruyor ki:
Bir mezara, İmam-ı Rabbânî hazretlerinin kabrinden bir avuç toprak atsalar, o kimse mağfiret-i ilahiyeye kavuşur. (Menakıb ve Makamat-i Ahmediyye-i Saidiyye – Hak Sözün Vesikaları)
Hazret-i Hüseyin, bir gece rüyada türbedara, (Yarın bir cenaze getirilecektir. Onu sakın bana yakın defnettirme) dedi. Ertesi gün cenaze getirildi. Türbe yanına defnetmek istediler. Önce izin vermemişse de, zengin olduklarından çok para vermişler. O da izin vermiş. İki bin adım kadar uzak bir yere defnetmişler. O gece, İmam-ı Hüseyin rüyada, türbedara darılır, bağırır. O da pişman olduğunu söyler, af buyurması için yalvarır. Ertesi gece yine görünüp, darılır, paylar. Türbedar, ertesi gün, meyyiti oradan çıkaracağını, uzaklaştıracağını söyler. Resulullah'ın gözbebeği, (Bizim yanımızda iki gece yatan affolunur. O affolundu. Lâkin çok sıkıldım) buyurur. Mevtanın da, türbedarın da affedildiğini işaret buyurdular. (Hak Sözün Vesikaları)
Silsile-i aliyye büyüklerinden Alâüddîn-i Attâr hazretleri buyurdu ki: Allahü teâlânın bize verdiği nimet ve ihsanların en küçüğü şudur ki: Kabrimin kırk fersah uzaklığına defnedilmiş olanların, benim şefaatimle affolunacağı, mağfiret buyurulacağı bildirildi. Yine Silsile-i aliyye büyüklerinden Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretleri, şimdi medfun bulunduğu kabr-i şerifin yerine bakarak, Arvas kabristanına defnedilenlerin imanlı olduğu takdirde bütün günahlarının affedileceğini beyan buyururlardı. (Evliyalar Ansiklopedisi)
Merhum Hocamız da, (Eshabımdan bir yerde vefat eden, orada bulunanlara şefaatçi olur) hadis-i şerifini bildirip, (Mezarda Eshab-ı kirama komşu olanlar, âhirette onların sancağı altında haşrolacaktır. Ebu Eyyüb-i Ensârî hazretleri, İstanbul’da vefat eden, oraya defnedilen Müslümanlara şefaat edecektir) buyurmuşlardı.
Bütün bu vesikalar, Eshab-ı kiramın ve Evliya zatların yakınına defnedilmenin ne kadar kıymetli olduğunu açıkça göstermektedir.