Sual: Diğer mezhepsizler gibi, dinin emirlerini sorgulamayı âdet hâline getiren bir yazar, dünya menfaatine dayalı bir şey için, (Şu işim olursa, hastam iyileşirse üç gün oruç tutacağım diye adakta bulunmak makbul değildir. Böyle bir adak kaderi de değiştirmez) diyor. Sanki kaderi değiştiren bir ibadet olduğu mu anlatılmak isteniyor?
CEVAP
(Böyle bir adak kaderi değiştirmez) demek, başka türlü adağın veya başka işlerin kaderi değiştirdiğini söylemek olur ki, çok yanlıştır. Kaza-i muallak olanlar hariç kader değişmez, kimse de değiştiremez. İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Benim sözümde değişiklik olmaz. Kullara zulmedici değilim.) [Kaf 29]
(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34] (Bu iki âyette bildirilen hüküm kaza-i mübremdir, asla değişmez. Kaza-i mübrem, kesin olan, hiç değişmeyecek olan hükümdür.)
Eğer başımıza gelen iş, kaza-i muallak ise, kabul olan dua veya hayırlı bir iş ile önlenebilir. Bir işin kaza-i muallak mı, kaza-i mübrem mi olduğunu bilemediğimiz için tedbirli olmayı ihmal etmememiz gerekir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Kaza, yani Allahü teâlânın yaratacağı şeyler, iki kısımdır: kaza-i muallak ve kaza-i mübrem. Birincisi, şarta bağlı olarak, yaratılacak şeyler demektir ki, bunların yaratılma şekli değişebilir veya hiç yaratılmaz. İkincisi, şartsız, muhakkak yaratılacak demek olup, hiçbir suretle değişmez, muhakkak yaratılır. Kaf sûresinin, (Sözümüz değiştirilmez) mealindeki 29. âyet-i kerimesi, kaza-i mübremi bildirmektedir. (1/217)
Tedbir, takdiri değiştirmez
Adak, kaza-i mübremi yani kaderi değiştirmek için değildir. Namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek gibi bütün ibadetler de böyledir. Hiçbiri kaderi değiştirmek için yapılmaz. Dinin emrine uyularak yapılır.
Alınan tedbirler takdiri değiştirmez. Fakat biz kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, bizimki sadece tedbir almaktır. Tedbir almak, sebeplere yapışmak ise dinimizin emridir. (Redd-ül-muhtar, Dürer, Kudurî, Mebsut)
(Şu işim olursa, hastam iyileşirse…) diye adakta bulunmanın hiçbir mahzuru yoktur.
Şarta bağlı olarak evliya zatlara adak yapmak da, kendini, günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Mesela (Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak veya bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için Kur’an-ı kerim okuyup veya koyun kesip, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanmakta, onun şefaatiyle, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir. (Seadet-i Ebediyye)
Seyyid Ahmet Tahtâvî hazretleri buyuruyor ki: Adak yapmanın caiz olduğu âyet ve hadislerle sabittir. Şarta bağlı olan nezir, şart hâsıl olmadan önce yapılmaz. Mesela, (Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevabını Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerine bağışlamak nezrim olsun) deyip, hasta iyi olmadan önce nezrini yapması caiz olmaz. Hasta iyi olduktan sonra yapması lazım olur. Şarta muallak olan nezir, şart edilen şeye karşılık olarak yapılmamalı, şükür secdesi gibi, Allahü teâlâya şükür olarak yapılmalıdır. (İmdad haşiyesi)
(Yâ Rabbî, eğer hastama şifa verirsen Seyyidet Nefise hazretlerinin veya İmam-ı Şâfiî hazretlerinin türbeleri kapısında bulunan fakirleri doyurmak nezrim olsun) denirse sahih olur. (Nimet-i İslâm)
(Ey Allah’ım, hastama şifa verirsen, falanca yerdeki fakirlere ikramda bulunacağım) derse yani nezir Allah için, nezredilen şeyin faydası da fakirler için olursa ve nezredilen şey hak sahibi olan fakirlere verilirse bu şekilde yapılan adak caiz olur. (Hindiyye)
(Hastalıktan kurtulursam, Allahü teâlânın rızası için bir koyun kesmek nezrim olsun) denince, nezir sahih olup, kesmesi lazım olur. (Dürer ve Gurer)
Görüldüğü gibi dünya menfaati için yapılan adakların sahih olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Aksini bildiren muteber hiçbir kitap yoktur.