Sual: Hanif dinindeyiz diyen bazı kimseler, Müslüman olmayı aşağılayıp, 
(Biz yalnız Kur'ana uyarız. Kur'anda günde iki vakit namaz vardır, o da 
ikişer rekâttır) diyorlar. Namaz beş vakit değil 
mi?
CEVAP
Elbette beş vakittir. Hanif'in ve Hanifçilerin ne 
olduğunu açıklayalım:
Hanif, doğru inanan, hak yolda olan, İslamiyet'e 
sarılan, Allah'ı bir bilen Müslüman demektir, fakat bir kimse Hanif'im 
dedi diye, onun doğru yolda olduğu, Müslüman olduğu anlaşılmaz. Kendisine ne 
isim verirse versin, hattâ ben Müslümanım dese de, dinin açık bir hükmünü inkâr 
ederse kâfir olur. Hanifçiler ise, Kur'an-ı kerimi kendi görüşlerine göre 
yorumlayarak, sapık bir yol tutarlar.
Resulullah'ın dışlandığı dine, din 
değil, dinsizlik denir. Hanifçiler de, yalnız Kur'an diyenler gibi, 
kesinlikle Kur'an-ı kerime inanmazlar. Allahü teâlâ, yalnız bana tâbi olun 
demiyor, (Allah'a ve Resulüne tâbi olun) buyuruyor. Resulünü devre dışı 
bırakanlar, Allahü teâlânın bu emirlerini açıkça çiğnemiş oluyorlar. Allah'ın 
emrini çiğneyen, o âyetlere inanmayan kimse, nasıl Müslüman olur? Resulullahın 
bildirdiklerine de uymak gerektiğini bildiren âyet-i kerimelerden bazıların 
mealleri şöyledir:
(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20] 
(Resule itaat de Kur’an-ı kerimin emridir.)
(Allah ve Resulüne itaat 
eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]
(Resulüm de ki: 
“Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]
(Allah’a ve 
Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için çılgın bir ateş 
hazırladık.) [Feth 13] (Resulüne inanmayan da kâfirdir. Resulullaha inanmak 
demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanıp hepsini beğenmek 
demektir.)
(De ki, Allah’a ve Resulüne itaat edin! [İtaat etmeyip] 
yüz çevirenler [kâfir olanlar], bilsinler ki, Allah, kâfirleri 
sevmez.) [Âl-i İmran 32] (Sadece Allah’tan değil, Resulünden de yüz çeviren 
kâfirdir.)
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) 
[Haşr 7]
(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram 
kılar.) [Araf 157] (Allahü teâlâ, haram kılma yetkisini Resulüne de 
vermiştir.)
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 
80]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) 
[Ahzab 36]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme 
gider.) [Nisa 13,14]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah ve 
Resulünden [Kitap ve sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]
(Biz 
her Peygamberi, kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 
64]
Allahü teâlâ, Resulüne Kur’anın açıklamasını, hüküm koymasını 
emredip, iman, itaat ve kelime-i şehadette de, Resulünü kendisiyle birlikte 
bildiriyor. İki âyet-i kerime meali:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye 
sana indirdik.) [Nahl 44]
(Size kitabı, hikmeti getiren ve 
bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.) [Bekara 151] İmam-ı Şafii 
hazretleri buyuruyor ki: Bu âyetteki hikmet, sünnettir. Önce Kur’an, peşinden 
hikmet bildirilmiştir. (Risale s.78)
Bu konudaki hadis-i şerifler 
de şöyledir:
(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. 
Ahmed]
(Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul edin diyenler çıkar. 
İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) 
[Tirmizi, Darimi]
(Bana uyan Cennete girer, bana isyan edense Cennete 
giremez.) [Buhari]
(Ümmetim bozulunca, sünnetimi ayakta tutana 
şehit sevabı verilir.) [Hakim]
(İhtilaflarda, sünnetime ve 
Hulefa-i raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın!) [Tirmizi]
(Bana 
uyan, Allah’a uymuş, bana asi olan da, Allah’a asi olmuş olur.) 
[Buhari]
Mezhepsizler, dindeki dört delilin ikisini kabul etmeyip, kitap 
ve sünnetten başka delil yok diyorlar. Mezhepsizleri de geride bırakan türedi 
zındıklar, kitap ve sünnet tabirine bile saldırıp, (Kur’andan başka, sünnet adı 
altında din çıkarılıyor, Kur’anı getirmekle Peygamberin işi bitti, o bir 
postacıydı) diyerek sünneti Kur’andan farklı gibi gösteriyorlar. Âyet-i 
kerimelerde bunların kâfir oldukları bildiriliyor.
Görüldüğü gibi, 
yalnız Kur’an diyerek, Resule uymayanların, sahtekâr birer kâfir 
olduklarını, Allah ve Resulü bildirmektedir. Bunların, Kur’ana inanıyorum 
demeleri yalandır, çünkü Kur’an-ı kerimi toplayanlar da, hadis-i şerifleri 
bildirenler de Eshab-ı kiramdır. Birine inanıp öteki inkâr edilmez. Resulullah 
efendimiz, bunların çıkacağını mucize olarak 14 asır önce bildirmiştir. Üç 
hadis-i şerif meali:
(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis 
söylenince, “Resulullah böyle şey söylemez. Bunu bırak, Kur’andan söyle” 
derler.) [Ebu Ya’la]
(Bazı kibirli kişiler çıkacak, “Allah 
Kur’anda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı” diyecek. Yemin ederim ki, 
benim de emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler vardır. Bunların sayısı 
Kur’andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]
(Kur’andan 
başka delil kabul etmem diyen [türedi]ler çıkacak.) [Ebu 
Davud]
(Bize yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin Husayn 
hazretleri, (Ey ahmak! Kur’anda, namazların kaç rekât olduğunu bulabilir misin?) 
dedi. Hazret-i Ömer, farzların seferde kaç rekât kılınacağını Kur’anda bulamadık 
diyenlere, (Kur’anda bulamadığımızı, Resulullah’tan gördüğümüz gibi yaparız. O, 
seferde, 4 rekâtlı farzları iki kılardı) buyurdu. 
(Mizan-ül-kübra)
Resulullah’a uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı 
kerimin açıklaması olan hadis-i şeriflere de uymak gerektiği anlaşılır. Hadis-i 
şerifler olmasaydı, namazların kaç rekât olduğu ve nasıl kılınacağı, zekâtın, 
orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiç kimse, bunları 
Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu halde Kur’an-ı kerimi anlamak için, onun 
açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak 
için âlimlere ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ, (Peygambere sorun, âlimlere 
sorun) buyuruyor. Herkes Kur’anı anlayabilseydi o zaman peygambere ne lüzum 
kalırdı? Kur’an-ı kerimi doğru anlayamadıkları için 72 sapık fırka meydana 
çıktı? Üç âyet-i kerime meali:
(Eğer onun hükmünü peygambere veya 
ülül-emre [yetkililere, âlimlere] sorsalardı, öğrenmiş olurlardı.) 
[Nisa 83] (Demek ki, ülül-emre de uyulması gerekiyor.)
(Verdiğimiz bu 
misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]
(Bilmiyorsanız 
âlimlere sorun.) [Nahl 43]
Bu âyetler, Kur’an-ı kerimi anlamak için 
âlimlerin açıklamasına da ihtiyaç olduğunu bildiriyor. Zaten Kur’an meali 
okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı 
açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yazdığı meali okuyan da, Allahü 
teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi 
kafasından anlatmak istediğini öğrenir.
Kur’an-ı kerim mealini okuyan, 
amel ve ibadetle ilgili bilgileri öğrenemez. İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi 
hiç mümkün olmaz, çünkü 72 dalalet fırkası, Kur’an-ı kerime yanlış mana verdiği 
için sapıtmıştır.
Kur’an-ı kerim, dinin anayasası hükmündedir. Yüz 
binlerce hadis-i şeriflerle açıklanmıştır. Âlimler, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i 
şerifleri açıklamıştır. Bu açıklamalar olmadan Kur’an-ı kerime uyulamaz. Bugünkü 
Anayasa da öyledir. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler ve mahkeme ictihadlarıyla 
ülke yönetilmektedir. Bunlar olmadan sırf anayasa ile ülke yönetilmez. Anayasa 
hep kanunlara havale eder. Kur’an-ı kerim de hep Resulullah’a havale eder, 
âlimlere havale eder. Onun için, sırf anayasa ile memleket idare edilmez, Kur’an 
mealinden de din öğrenilmez.
Hanifçilerin, (Namaz iki vakittir, hem de 
iki rekâttır) demeleri, Kur’an-ı kerime de sünnete de aykırıdır.





 
 
 







