Sual: Doğuda medrese usulü Arapça öğrendim. Mısır’a giderek Arapçamı çok ilerlettim. Ana dilim gibi Arapça biliyorum. Okuduğum âyet ve hadislerin mânasını hemen anlıyorum, fakat daha sonra Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyunca âyete ve hadise yanlış mâna vermiş olduğumu gördüm. Birkaç misal vereyim:
(Dilediğimizi hidayete kavuşturur, dilediğimizi de sapıklıkta bırakırız) âyetini okuyunca sanki bize ibadeti işleten de, günaha sokan da Allah olduğu anlaşılıyor. Böylece Cebriyye denilen sapık fırkanın görüşü ortaya çıkıyor. (İman edip salih amel işleyenler) âyetini okuyunca amelin imanın bir parçası olduğu, amelsiz imanın fayda vermeyeceği, günah işleyenin kâfir olacağı anlaşılıyor. Böylece sapık fırkalardan Mutezile fırkasının görüşü benimsenmiş oluyor. Bir âyetten (Ömür kısalmaz ve uzamaz) mânası çıkarken, başka bir âyette ömürlerin kısaldığı yazılıdır. Hadisleri okuyorum ömrü uzatan ve kısaltan amellerin bulunduğu bildiriliyor. Çıkmaz içindeyim. Ehl-i sünnetten ayrılıp sapıtacağım diye çok korkuyorum. (Kur’anı kendi görüşüne göre açıklayan kâfir olur) hadisini düşündükçe, korkum bir kat daha artıyor. Kur’an okumaktan vaz mı geçeyim?
CEVAP
Hayır, Kur'an-ı kerimi okuyunca yanlış anlamak günah değildir. Anlaşılan yanlış mânaya inanmak günahtır. Kelimelerin, cümlelerin Türkçesini anlamanın mahzuru olmaz. Âyetlere kendi görüşüne göre mâna vermek, hüküm çıkarmak yanlış olur. Birkaç örnek verelim:
Fâtiha sûresindeki (İyyâke neste’în) ifadesini Türkçe olarak, (Yalnız senden yardım isteriz) şeklinde anlamanın mahzuru olmaz, fakat âyet-i kerimeye kendi görüşüne göre mâna vermek mahzurlu olur. Mesela (Allah’tan başkasından bir şey istemek, bu âyete göre şirktir) diye mâna vermek, kendi görüşüne göre tefsir etmek olur. Bu yüzden Kur’ana kendi görüşüne göre mâna verip kâfir olan çok kimse olmuştur. 72 sapık fırka da, yanlış mâna verdikleri için bid’at ehli olup Cehenneme girecekleri hadis-i şerifle bildirilmiştir.
Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, bu zihniyete göre şirke düşmüş olur. (Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Allah’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne göre mâna vermek olur.
(Yâ Resulallah bize şefaat et!) diyen Müslümana, (Sen Allah’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne göre mâna vermek olur.
Bir peygamberin veya evliya bir zatın türbesine giderek, (Bana imdat eyle!) diyene, (Sen şirke girdin) demek, kendi görüşüne göre mâna vermek olur.
(Ben yılandan, fareden korkarım) yahut (Ben Allah’tan korkmayandan korkarım) diyene, (Başkalarından değil yalnız benden korkun!), (Yalnız Allah’tan korkun!) mealindeki âyet-i kerimeleri okuyup, (Sen Allah’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, kendi görüşüne göre mâna vermek olur.
(Peygamberler, âlimler, şehidler şefaat eder) hadis-i şerifini bildiren kimseye, (Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir) mealindeki âyet-i kerimeyi okuyup (Kimse şefaat edemez, sen şirke girdin) demek de, kendi görüşüne göre mâna vermek olur.
Âyet-i kerimeleri okuyup, anlamını bilse bile, (Bu âyete Resulullah ne mâna verdi, âlimlerimiz nasıl tefsir ettiler bilmiyorum) demek veya biliyorsa, (Bu âyette bildirilen mâna şudur) demenin mahzuru olmaz. Kendi anladığına göre söylemek mahzurludur. Kendi görüşüne göre açıklamak, Peygamber efendimizin bildirdiği gibi, küfür olur. Meal okumak da, işte bunun için uygun değildir. Meal okuyan, Allahü teâlânın o âyet-i kerimedeki muradını değil; o meali yazanın, kendi düşüncesine, sınırlı bilgisine ve anlayışına göre verdiği mânayı okumuş olur. Hele meal yazarı bid’at ehliyse, okuyup inananın küfre girmemesi imkânsızdır.
Kur’an tercümelerinden, günümüzde tefsir diye yazılan kitaplardan ve hadis kitaplarından dini öğrenmek asla mümkün olmaz, üstelik insan sapıtır, Ehl-i sünnetten ayrılır da haberi bile olmaz. Her Müslüman Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okuyarak dinini öğrenmelidir. (Kur’an yolu), (Hadislerin ışığında) gibi kitaplar, dinimizi içeriden yıkmak için hazırlanmış tuzaklardır. Binlerce Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları dururken böyle türedilerin kitaplarını okumak çok zararlıdır.
Ana dili Arapça olan Mısırlı ve Suriyeli birçok yazar da, kendi yanlış anlayışına din diyerek sapıklıktan sapıklığa yuvarlanmıştır. Dinimizi öğrenmek için yalnız dil bilmek yeterli olsaydı, Mısır’ın ve Suriye’nin tamamının Ehl-i sünnet olması gerekirdi. Bu ülkelerde birçok mezhepsizin yetiştiği malumdur. 72 sapık fırka da, Kur'an-ı kerime yanlış mâna verdikleri için Ehl-i sünnetten ayrılmışlardır. Bunların içinde küfre düşenler çoktur. Bu sapık fırkaların âlim olan liderleri, Kur'an-ı kerimi anlayamayıp, yanlış hükümler çıkarmak suretiyle sapıttığına göre, bizim gibilerin Kur'ana mâna vermesi veya Kur’an tercümesi okuması elbette çok zararlıdır.
Kur’an-ı kerimi yorumlamak
Sual: (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına göre tefsir eden kâfir olur) hadisini okuyunca çok korktum. Ben Arapçayı iyi biliyorum. Okuduğum âyetlerin tercümelerini anlayıp söylesem küfür mü olur?
CEVAP
Âyetin tercümesini anlayıp söylemek küfür olmaz, yetkisi olmadığı hâlde, o âyetten hüküm çıkarmak yanlış olur. İki hadis-i şerif:
(Kur’an’ı kendi görüşüyle açıklayan, verdiği mânâ doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî]
(Kur’an’a ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizî]
Bu konuda birkaç örnek verelim:
1- Kevser sûresini okuyup, (Bu âyette “Kurban kes!” buyuruluyor) demek küfür olmaz, ama (Kurban kes demekten maksat şudur) diyerek kendi görüşünü bir hüküm olarak bildirmek yanlış olur. Mesela, (Bu âyette Allah, fakir zengin herkesin kurban kesmesini farz kılmıştır) derse, yetkisi olmadan hüküm çıkarmış olur.
2- (Fâtiha sûresindeki “Yalnız senden yardım isteriz” âyeti gösteriyor ki, ölü diri herkesten yardım istemek küfürdür) demek, kendi görüşüne göre tefsir etmek olur. (Bu âyete göre, diriden değil, ölüden yardım isteyen de kâfirdir) demek de, yine kendi görüşüne göre tefsir etmek olur.
Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, (Boğulan kimsenin Allah'tan başkasından yardım istemesi şirktir) demek âyeti kendi görüşüne göre yorumlamak olur.
(Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Allah’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek de, kendi görüşüne göre tefsir olur.
(Yâ Resulallah bize şefaat et!) diye Resulullah'tan yardım isteyen Müslümana, (Sen Allah’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne göre yorumlamak olur.
Vehhâbîlerin, böyle yorumları çoktur. İslam âlimleri, onun için Vehhâbîlerin kâfir olduklarını delilleriyle açıklamışlardır.
3- Kur’an-ı kerimde, (İnsanlardan korkmayın, yalnız benden korkun! Yalnız Allah’tan korkun!) gibi âyetler var. (Ben yılandan, fareden, hırsızdan korkarım, ben Allah’tan korkmayan hainlerden, ajanlardan korkarım) diyene, (Sen Allah’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, âyetlerden kendi görüşüne göre hüküm çıkarmak olur.
4- Kur’an-ı kerimde, (Yalnız Allah’a güvenin!) buyuruluyor. Salih bir doktora muayene olsak, ilaç verse, ona güvensek, (Sen doktora güvendin, Allah'tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne göre yorumlamak olur.
Kazlıçeşme’den Üsküdar’a giden Marmaray’a binsek, (Bu tren bizi, Üsküdar’a götürür) diye güvensek, (Sen Allah’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne göre tefsir olur.
Peygamber efendimizin, İmam-ı a'zamın veya diğer âlimlerin sözlerine güvensek, (Sen Allah’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne göre tefsir etmek olur.
5- Kur’an-ı kerimde, (Allah, dilediğini saptırır) buyuruluyor. (Bizi saptıran Allah’tır. Bizim günahımız yoktur) demek, âyeti kendi görüşüne göre yorumlamak olur.
Yetkili İslam âlimleri, bu âyeti, (Kendi iradesini kullanarak, sapmak isteyenin sapmasını Allah da dilerse onu saptırır) diye açıklamışlardır.
Hiç tefsire, yoruma gitmeden, hüküm çıkarmadan âyetleri anlamanın mahzuru yoktur.