Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Sebeplere yapışmak ibadettir; çünkü nefse hakarettir. Dinin temeli, esası da, nefse karşı gelmektir. Yani sebebe yapışmaktan maksat, nefse hakaret etmektir; çünkü orda bir acizlik ifadesi vardır. Nefsimiz bunu istemez. Bazıları yardım etmek ister, şunları, bunları yapsana der. O ise, (Lüzum yok, ihtiyacım yok. Ben yaparım, ben ederim) diye cevap verir. Bunları hep nefsimiz dedirtir. Hâlbuki ihtiyaç halini belli etmek rahmettir.
Allahü teâlâ, vesileyle yani bir sebeple yapılan duaları kabul eder. Duaların kabul olacağı yerleri yaratmış, mübarek ayları, günleri, geceleri yaratmış. Kişiler yaratmış, sebepler yaratmış. Tabii en büyükleri de, Kâbe-i muazzama, Peygamber efendimizin zatı, mübarek kabri, Arafat...
Allahü teâlâ, zamansız ve mekânsız, hiçbir yerde olmayarak, her an, hazır ve nâzırdır. Bir hadis-i kudside Cenab-ı Hak, (Beni zikredenin iki dudağı arasındayım) buyuruyor. O bize bu kadar yakın; biz ise çok uzağız. Günahlar, bedenimiz, her şey, bizi Cenab-ı Hak’tan çok uzaklaştırıyor; ama Kâbe-i muazzama, Peygamber efendimizin huzuru, bizi Cenab-ı Hakk’a yaklaştırır. Biz çok uzağız; ama bu vesilelere yaklaşırsak, işte o zaman, dualar daha çabuk kabul olur, daha bereketli olur.
Bir mümin, bir mümin kardeşi için, onun arkasından ne dua ederse, melekler âmin der. Melekler günahsız olduğu için de, Allahü teâlâ onların duasını kabul eder. Bu sefer melekler der ki, ya Rabbi bu mümin, bunun için ne istediyse, aynısını sen de ona ver. Bu duaları da kabul olur.
Evliya zatların, Ehl-i sünnet âlimlerinin, Silsile-i aliyye büyüklerinin huy ve ahlakında, verirken sevinmek, alırken de üzülmek vardır. Evliya bir zat, verirken duyduğu zevk ve şevki, başka şeylerde duyamaz. Alırken çektiği sıkıntı ve üzüntü de böyledir.
Allah’ın ismiyle, yalan yere yemin etmek çok tehlikelidir. Doğru da olsa, lüzumsuz yere yemin etmemek gerekir. Allahü teâlânın ismini, üç beş paralık dünya için kullanmamalı. Allah’ın ismiyle olunca, karşı taraf elbette inanır. Mesela, Âdem aleyhisselamın Cennetten çıkarılmasının sebebi, şeytanın yemin etmesi oldu. Şeytan ona, vallahi şöyle, billahi böyle diye yeminle söyledi. Allah’ın ismine yemin edince, o da inandı, yalan olmaz dedi...