Dünya Karun gibi zengin görmedi,
İmanını verdi, mal mülk vermedi.
Cimrilik nerdeyse Karun’la kopar,
Malı her şeyidir, malına tapar.
Halife Karun’a uşru emretti,
Vermedi uşrunu, tufan yok etti.
(Zırnık vermem) dedi, yer tuttu onu,
Topuktan dizine gelmişti canı.
Karun feryat etti, (Bakıp göreyim,
Canım alınmazsa, uşru vereyim.)
Karun’dan gelince, böyle bir cevap,
Geçici olarak kesildi azap.
Verilecek malın uşrunu seçti,
Geçmedi malından, canından geçti.
(Bu kadar çok uşru, nasıl vereyim?
Gözümün önünde, malı göreyim.
Malımın peşinden, ben de geleyim,
Bunca mal giderse, ben de öleyim.
Gözlerimin nuru, asla veremem,
Malım yoksa dünyaları göremem.)
Mal yüzünden azabı da unuttu,
Bu haber gelince yer onu yuttu.
Gömüldü iyice beline kadar,
Koca dünya ona, gelmişti çok dar.
Karun der ki, (Bir kez daha bırakın!
Mallarıma şöyle olayım yakın.
Artık bu kez hemen uşru vereyim,
Böylelikle selamete ereyim.)
Uşrunu koyacak başka yol buldu,
Zannetti bununla, artık kurtuldu.
Pişman oldum dedi, yer yine tuttu,
Boğazına kadar Karun’u yuttu.
Kim ne diyebilir, böyle inada?
Karun başlamıştı âh-u feryada.
Boğazına kadar tutulmuş durur,
Ama can acısından Karun kudurur.
Birini öldürdü işi uzattı,
Yer yarılıp bütün malları battı.
Batıp kıyamete dek devam eder,
Kendi de malı da, durmadan gider.
Zincire bağlarlar iki elini,
Cümle âlem göre onun hâlini.
Zincir gider onun boynuna düşe,
Kim varsa başına hep üşüşe.
Mahşer halkı der ki, (Kim bu yaramaz,
Dostları yok, onu gelip aramaz?)
Malı sevenlerin hâlleri budur,
Boynunda zinciri yanar, kudurur.
Hak yoldan böyle kim uzak dura,
Boynuna ateşten zincir vurdura.
Hoca bu, cimriye bir ibret ola,
Girmemeli haktan başka bir yola.