Yemin; olması da olmaması da muhtemel olan bir şeyin, olmasını veya olmamasını pekiştirmek için, Allahü tealanın isim veya sıfatlarından birini söyleyerek and içmektir.
Yemin eden kimsenin; akıllı ve baliğ olması, yemin etmeye zorlanmamış olması ve yemin ederken yemin etmeyi kast etmiş olması ve Allahü tealanın zatına, isimlerinden veya sıfatlarından birine yemin etmesi gerekir.
Buna göre; çocuğun, uyku veya hastalık sebebiyle şuurunu kaybetmiş kimsenin yemini sahih değildir. Yemin etmeye zorlanmış olan kimsenin ve yemin etmeyi kastetmeden ağzından yemin lafzı çıkan kimsenin yemini sahih değildir. Yine Allahü tealanın zatı, isimleri ve sıfatlarının haricindeki bir şeye yapılan yemin de geçerli değildir. Geçerli olmayan yeminlerden hiçbiri için kefaret vermek gerekmez.
Bir kimse, yemin etmeği kast etmediği halde, ağzından yemin kaçırırsa, yemini sahih olmadığı gibi bundan sorumlu da değildir. Buna “lagiv yemin” (geçersiz yemin) denir.
Geçmiş şeyler için yemin edildiği gibi, gelecek şeyler için de yemin edilebilir. Bir kimse geçmiş bir şey için yemin eder ve o hususta doğru olursa, bir şey gerekmez. Fakat yalan söylerse günahkar olmakla beraber kefaret de vermesi gerekir. Bu yemine “yemin-i gamus” denir. Sahibini cehenneme batırdığı için, “yemin-i gamus” denilmiştir.
Müstakbeldeki bir şey için; mesela bir şey yemek ve bir elbise giymek gibi mubah bir şey için yemin eden kimsenin; Allahü tealanın ismine tazim için yeminini bozmaması sünnettir.
Mekruh bir şey yapmak veya bir sünneti terk etmek için yemin etmiş ise, bu yemini bozması sünnettir. Bozarsa kefaret vermesi de lazım gelir.
Bir sünneti işlemek veya bir mekruhu terk etmek için yemin etmişse, yeminini bozması mekruhtur.
Bir günah işlemek veya bir farzı terk etmek için yemin etmişse, yemin etmekle günahkar olur. Aynı zamanda yeminini bozup kefaret vermesi de gerekir.
Allahü tealanın; zatı, isim ve sıfatlarından başka bir şeye yemin etmek mekruhtur. Binaenaleyh; Peygamber, Kabe ve velilere yapılan yemin, sahih değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Yemin etmek isteyen kimse, Allah’a yemin etsin.”
Yemin kefareti
Kefaret, günahı silme özelliği olan bir işi yapmaktır.Yeminini bozan kimsenin, kefaret vermesi gerekir.
Yemin kefareti şu üç şeyden biridir:
a) Bir köle azat etmek.
b) Fıtra olabilecek yiyecekten; her miskine birer müd (avuç) olmak üzere, on miskine yiyecek vermek.
c) Gömlek, sarık ve mendil gibi elbise sayılabilecek bir-şey ile onları giyindirmek. Yani her birisine mesela birer gömlek veya mendil vs. vermek.
Kişi muhayyerdir, bunlardan hangisini isterse, onu yapar. Gücü yetmediği için, bunlardan hiçbirini yapmayan kimse, 3 gün oruç tutar. Bu 3 gün orucu arka arkaya tutmak gerekmez.
Nezir (adak)
Nezir yani adak; dinen yapılması lazım olmayan bir ibadeti bir söz ile iltizam etmek yani o işi yapmayı kendine gerekli kılmaktır.
Allahü teala buyuruyor ki:
“Nezirlerini (adaklarını) yerine getirsinler.”
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem de şöyle buyuruyor:
“Allah’a itaat etmek için nezir yapan kimse, O’na itaat etsin. Allah’a isyan etmek için nezir yapan kimse ise, O’na isyan etmesin.”
Nezrin rükünleri üçtür:
1- Nezir yapan kimse. Bunun şartı; Müslüman, akıllı, baliğ, muhtar (serbest) olmak ve nezr ettiği şeyde tasarrufu geçerli olmaktır. Dolayısıyla; kafir, deli, çocuk ve zorlanan kimsenin nezri sahih değildir.
2- Nezir edilen şey. Bunun şartı, şer’an herkese farz olmamış bir ibadet olmasıdır. Bu; Kur’an-ı kerimden bir sure okumak, iki rekât namaz kılmak, bir gün oruç tutmak ve sadaka vermek gibi nafile bir şey olabildiği gibi; cenaze namazı kılmak gibi farz-ı kifaye olan bir şey de olabilir.
Binaenaleyh; sabah namazını kılmak gibi farz-ı ayn, içki içmek gibi haram, zarar görmesi muhtemel olduğu takdirde bayram günleri hariç senenin bütün günlerinde oruç tutmak gibi mekruh veya yemek yiyeceğim gibi mubah olan bir şey nezir edilmez. Böyle bir nezrin kefareti de yoktur. Çünkü yapılan nezir sahih değildir.
3- Siga (ifade.) Bunun şartı; iltizamı (gerekliliği) ifade eden bir söz olmasıdır. “Hastam iyileşirse, bir Yasin-i şerif okumak nezrim olsun “ demek gibi. Sadece niyet etmekle nezir olmaz. Ancak niyet edilip de dil ile söylenmeyen nezri de, yerine getirmek çok iyi olur. İltizamı ifade etmeyen bir sözle mesela; “malım sadakadır” veya “şunu yapacağım” gibi sözlerle nezir olmaz.
Ta’lik edilen şey, hasıl olursa yani nezir konusu olan şey meydana gelirse, nezri yerine getirmek gerekir. Ancak öfke anında yapılan “lecac” nezri böyle değildir. Mesela “falanca ile bir daha konuşursam, bir hac yapmak nezrim olsun” diyen kimsenin, şu iki şeyden birini yapması gerekir:
a) Yemin kefareti vermek.
b) Nezrettiği şeyi yapmak. Bu ikisinden birini yapmak fevri değildir yani hemen yapılması gerekmez, geciktirilebilir.
Nezir yapan kimse; sadece “namaz kılacağım” demişse, en az iki rekât kılması; sadece “oruç tutacağım” demişse, en az bir gün oruç tutması gerekir. Sadece “sadaka vereceğim” demişse, mal denilebilecek herhangi bir şey vermesi gerekir.
Hiçbir şeye bağlamadan nezir yapan, mesela “Allahü tealanın rızası için bir gün oruç tutmak nezrim olsun” diyen kimsenin de, “racih” olan kavle göre nezrini yerine getirmesi gerekir.
NOT: Şafii ilmihali bölümündeki bilgilerin hepsi, daha önce Bizim Sayfa’da vazife yapmış olan Mehmet Can hocanın Kaynaklı Şafii İlmihali kitabından alınmıştır.