Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsanların inkâr ve isyan içinde olduğu bu âhir zamanda, âdeta ateşin içinde yaşıyoruz. Bu hâldeyken günde beş defa abdest alıp, Allahü teâlânın huzurunda durmak, ne kadar büyük nimettir! Cami, Allahü teâlânın evidir. Allahü teâlâ davet etmese, içimize istek vermese, camiye nasıl giderdik? O bizi sevmeseydi, biz onu nasıl severdik? Büyüklerimiz, (Bu zamanda, Ehl-i sünnet itikadında olan, haramdan sakınan, namazını kılan, evliyadır) buyurmuştur. Evliyalığın çok derecesi olsa da, hepsi evliyadır, Allah’ın dostudur. Bu yüzden, kızmayalım, kendimize hâkim olalım, kimsenin kalbini kırmayalım. Bir kulun kalbi kırılırsa, o kulun sahibi kırılır.
Büyüklerimiz, (Ehl-i sünnet itikadındaki bir din kardeşinin, değil kendisinin, ismi duvarda yazılıysa, isminin bile önünden edeple geçmeli ki, Allah’ın sevgisine kavuşulabilsin) buyuruyorlar. Biz, Allah dostlarına, yani Müslümanlara, ne kadar çok muhabbet beslersek, ne kadar çok tevazu gösterirsek, ne kadar çok iyilik ve hizmet edersek, Allah da bizi o kadar sever. Çünkü Müslümanın gayesi, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmaktır. Biz, Allah rızası için din kardeşimize iyilik ederiz. Allah rızası için ana babamıza itaat ederiz. Allah rızası için büyükleri severiz.
Eğer bir sevgi, Allah sevgisine dayalı değilse, mesela bir kimse, ana babasını veya büyükleri nefsi için, menfaati için severse, o sevginin hiç kıymeti ve faydası yoktur. Ama Allah için severse, Allah da onu sever.
Merhum Hocamız, (Herkese iyilik etmeli, duasını almaya çalışmalı, ama hiç kimsenin bedduasını almamalı) buyururdu. İnsan durup dururken beddua etmez. Beddua etmek hiç uygun değilse de, kalbi kırılan, belki gayr-i ihtiyarî beddua edebilir. Kalp, Kâbetullah'tır. Kâbe ise, Allah’ın evidir. O hâlde kalp, Allah’ın evidir. O eve buğz edersek, o evi yıkarsak, mahvoluruz. Allahü teâlâ bir hadis-i kudside, (Yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım) buyuruyor.
Başkalarının dış görünüşüne, mesleğine bakıp, hemen peşin hüküm vermek, çok yanlıştır. Halbuki son nefeste kimin ne olacağı belli değildir. Belki o, evliya olarak ölecektir. Kendi sonumuzdan korkmalıyız. Biz sonumuzun ne olacağını biliyor muyuz? Başkasından kendimizi nasıl üstün biliriz? Bunun için büyüklerimiz, (Her geleni Hızır bil) buyuruyorlar.