Sual: Bursa’da Kur’an hakkında bir konferans verildi. (Kur’an, okuyup öğrenilmesin ve kimse uzanamasın diye süslü kılıflarla yükseğe asılıyor. Her zaman okunamasın diye, Mushaf’ı tutmak için abdest alma zorunluluğu getirilmiş. Yani Kur'an okumanın yolları zorlaştırılmış. Mushaf’ı abdestsiz tutmanın hiç mahzuru olmaz. Öyle yükseklere de asmamalı, el altında olmalı. Aslını bilmeyen mealini okumalı. Dini, mezhep kitaplarından değil, orijinalinden veya mealinden öğrenmeli) gibi yadırgadığımız şeyler söylendi. Hacca gidenler bilirler, Vehhabîler, Kur’an-ı kerime hürmet etmiyorlar, Mushaflar yerlerde geziyor. Yastık gibi başlarının altına koyuyorlar. Herkese meal veriyorlar. Konferanstaki konuşmacılar, hangi dine, hangi mezhebe mensup olabilirler?
CEVAP
Maalesef, zaman zaman böyle çatlak sesler çıkıyor. Mushaf, kıymetli bir şey olduğu için süslü kılıf yapıp, okunmadığı zamanlarda hürmet etmek ve abdestsiz tutmamak için yükseğe konmasından, niye rahatsız oluyorlar ki?
(Âyet-i kerimeye abdestsiz dokunulmaz) emrini Peygamber efendimiz veriyor. Bu emri niye lüzumsuz görüyorlar? Bugün abdestsiz tutturanlar, yarın zorluk olmasın diye cünüp de tutturmaktan çekinmezler. (Zorlaştırmayalım, kolaylaştıralım) diye namazı da, abdestsiz kıldırmaya mı çalışacaklar?
Vakıa sûresinin, (Kur’ana temiz olanlardan başkası dokunamaz) mealindeki 79. âyetini Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor:
(Kur’an âyetlerine ancak hadesten [abdestsizlik ve cünüplük hâlinden] temiz olan dokunabilir.) [Nesaî]
Demek ki âyetlere abdestsiz ve cünüp dokunulamadığına göre, Mushaf’a hiç dokunulamaz.
Meal okumakla din öğrenilemez. 72 sapık fırka da Kur'andan kendi anladıklarına uydukları için sapıttılar, cehennemlik oldular. Kendi anladığımıza değil, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymalıyız. Peygamber efendimiz, (Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır) buyuruyor. (Tirmizî)
Dikkat edilirse, Resulullah efendimiz, sadece (Benim yolum kurtuluş yoludur) demiyor, (Benim ve Eshabımın yolundan giden kurtulur) buyuruyor. Niye Peygamber efendimiz, (Kurtuluş yolu Allah'ın bildirdiği yoldur) demiyor? Kendi bildirdiği yol, Allah'ın öğrettiği yoldur. Her sapık, (Biz Allah'ın yolundayız, biz Kur'ana uyuyoruz) diyerek kendi görüşüne uyacağı için, bu yanlışlığı önlemek maksadıyla kurtuluş yolunu böyle açıklamıştır. İmam-ı Rabbânî hazretleri de buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da söylemesine lüzum olmadığı hâlde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Eshab-ı kiramın yolu, Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. (1/80)
Kur’an-ı kerimi anlamak, murad-ı ilahiyi anlamak demektir. Meal ise, yazarın âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesidir. Yani mealle, murad-ı ilahi öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine esir oluruz. Kur’an mealini yazan yanlış yazmışsa, yazan da okuyup kabul eden de küfre düşer. Kur'an-ı kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur'anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)
İşte bundan dolayı, peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, (Kur'an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)
İnsanları meal okumaya teşvik etmenin tehlikesi buradan da anlaşılmaktadır.