Sual: Mezhepsizler, her fırsatta mezhepleri İslamiyet’ten farklı gösterip, (İslam denizse, mezhep göldür) diyorlar. Bir ibadetin hükmünü bildirirken, (İslam'a göre sahihtir) veya (İslam'a göre sahih değildir) diyorlar. Hâlbuki Hanefî’de sahih olmayan, Şâfiî’de sahih olabiliyor. Kendi görüşlerine İslam diyorlar. Kendilerini dört mezhebin üstünde görüyorlar. Dört hak mezhebin imamları, İslamiyet’ten farklı bir yol mu tutmuşlardır?
CEVAP
İslam ayrı, mezhep ayrı değildir. Dört hak mezhep, insanları Cennete götüren birer yoldur. Hangi yoldan gidilirse gidilsin, her biri doğru Cennete götürür. Mesela bir yere yaya gidilebilir, atla, bisikletle, motosikletle, uçakla, vapurla, trenle, otobüsle, yani herhangi bir vasıtayla gidilir. Ama er geç hepsi hedefe gider. İşte bu yolların herhangi biri, bir hak mezhebe benzer. Bâtıl mezhepler ise, çıkmaz sokaklara, hedefe gitmeyen yollara benzer.
İmam-ı Malik hazretleri buyuruyor ki: Mezhep, Cennete götüren yoldur. Hak mezhepten birinde ilerleyen Cennete gider. (Ez-Zehire lil-Kurafi)
Bir kimse, bir ibadeti bir mezhebe göre değil de, (Ben İslam'a, Kur'ana göre yapıyorum) derse, onun ibadeti geçerli olmaz. Çünkü İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Bir ibadetin sahih olması için, dört mezhepten birine uygun olması lazımdır. (Redd-ül-muhtar s. 51)
Şah Veliyyullah Dehlevi hazretleri buyuruyor ki: Eshab-ı kiramın her birinin mezhebi farklıydı. Tabiîn, Eshab-ı kiramın mezheplerini aldılar. Halife Harun-ür-Reşid, İmam-ı Malik’e (Senin Muvatta kitabını Kâbe’ye asacağım. Bütün Müslümanların bu kitaba uymalarını emredeceğim. Her yerde tek bir mezhep olsun) dedi. İmam-ı Malik, (Böyle yapma! Eshab-ı kiram da, fıkıh bilgilerinde mezheplere ayrıldılar. Mezhepler rahmettir) dedi. (El-insaf)
Dört mezhepten birine uymak lazımdır. Bugün dört mezhepten başka doğru mezhep yoktur. Dört mezhepten ayrılan, Sivad-i azamdan, yani Ehl-i sünnet topluluğundan ayrılmış olur. (İkd-ül-ceyyid)
İslâm'a göre sahih olan ibadet nasıldır? İslam'a göre namazın farzları nelerdir? Vacibleri nelerdir? Sünnetleri nelerdir? Mekruhları nelerdir? Buna hiçbir mezhepsiz cevap veremez.
İslâmiyet'e, Kur'an-ı kerime uymak isteyen, dört hak mezhepten birine uyar. Yukarıda geçtiği gibi dört hak mezhepten birine uyulmazsa o ibadet sahih olmaz. (Kur'ana göre namaz) veya (İslam’a göre namaz) olmaz. Böyle bir namaz kıldığını söyleyen, Kur'ana göre dese de, kendi uydurduğu bir yola göre namaz kılmış olur.
Zındıklık
Sual: (Yalnız Kur’an) diyen bir mezhepsiz, (Mezhep göldür, Kur’an büyük deryadır. Mezhep değil, “Kur’an Müslümanı” olalım) diyor. Kur'andan kendi anladığına, (Kur'an Müslümanlığı) diyor. İmam-ı a'zamın anladığına, (Hanefî Müslümanlığı), İmam-ı Şâfiî’nin anladığına (Şâfiî Müslümanlığı) diyor, hattâ Resulullah’ın Kur’an-ı kerimi açıklamasına, (Hadis Müslümanlığı) diyor, ama mezhepsizin, kendi anladığı, (Zındıklık dini, zındıklık Müslümanlığı) iken, göz boyamak için (Kur’an Müslümanlığı) diyor. İslamiyet’te böyle bir Müslümanlık olmadığı gibi, (Hadis Müslümanlığı) diye, bir Müslümanlık da yoktur. Allah'ın bildirdiği din ile Resulünün bildirdiği farklı olur mu hiç? Farklı olsaydı, Allahü teâlâ, (Resulüme uyun!) buyurmazdı. Bunların maksadı nedir?
CEVAP
(Yalnız Kur’an) diyen mezhepsizlerin ortak yönü, onlara göre, onların Kur’andan aldıkları gerçek dindir; ulema ve evliya zatların anladıkları ise, kendi görüşleridir. Onlara göre, mezhep imamlarımızın bildirdikleri göldür, kendi safsataları denizdir. Bu sapıkların yolu zındıklıktır.
Müctehid olmayanın âyetten ve hadisten anladığı farklı olabilir, ama hadis-i şerifler, Kur’an-ı kerimi açıklar. Bunun birini diğerinden ayrı görmek çok yanlıştır. Allah'ın yolunu, Resulü’nün yolundan farklı görmek küfürdür. Kur'an-ı kerimde, peygamberlerin yoluyla Allahü teâlânın yolunu ayıranın kâfir olduğu bildiriliyor. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp, ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, kâfirdir.) [Nisa 150,151]
Resulullah'ı kabul etmeyip (Yalnız Kur’an) diyenin kâfir olduğunu bu âyet-i kerime açıkça bildiriyor. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki:
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı kerimde, Muhammed aleyhisselama itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor. O hâlde, Resul’e itaat edilmedikçe, Allah'a itaat edilmiş olmaz. Bunun pek kesin ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, (Elbette, muhakkak böyledir) buyurup, yanlış düşünenlerin, bu iki itaati birbirinden ayırmalarına meydan bırakmadı. (1/152)
Allahü teâlâ, (Resulüme tâbi olun!) buyuruyor. Resulü de, (Âlimlere ve onların mezheplerine uyun, onlar benim vârislerimdir) buyuruyor. Resulüne ve dört hak mezhepten birine uymadan Müslümanlık olmaz, ancak mezhepsizlik, zındıklık olur.
Hayız ilmini öğrenirken
Sual: Mezhebin önemini bilmeyen bir genç şöyle diyor:
(Ben hayız ve nifas bilgileri üzerinde bir çalışma yaptım. Gerçek o ki, bu çalışmayı yaparken bütün mezhepleri inceledim. Mezhepler birbirinden farklıdır. Hattâ bir mezhep içindeki âlimlerin sözleri de farklıdır. Peygamberimiz bir olduğu hâlde, niye tek bir hüküm yok? Hadisler de bu kadar net iken, mezhepler arası ictihad farkını anlamam mümkün değildir. Ben bu çalışmayla mezhepleri tek noktada topladım. Mezhepler göl ise, İslamiyet denizdir. Ben denize ulaştım, göle ihtiyacım yoktur. Belki, o zaman tıp gelişmediği için böyle farklı mezhepler meydana çıkmıştır. Ama bugünkü tıpta her şey nettir. Farklı görüşe ihtiyaç kalmamıştır.)
Bu gencin hayız ve nifasla ilgili bilgilerine güvenebilir miyiz?
CEVAP
Asla güvenilmez. Önce şunu söyleyelim. Herkes ihtisas sahasında konuşabilir. Bir hukukçunun tıp ilmine karışması, tıp uzmanının hukukî işlere karışması çok yanlış olur. Midesinde ülser, yara olan birinin ağrısı şiddetlense, ağrı dindirici bir ilaç vermek gerekir. Biri, ağrı dindirici olarak aspirini bilse, ağrının tez dinmesi için birkaç aspirin verir. Aspirin ağrısını daha da artırır. (Doktor insansa, ben de insanım) diyerek, aklına göre ilaç vermeye veya ameliyat yapmaya kalkmak, çok yanlış bir şey olur. Dinde ihtisası olmayan bir kimsenin de, din hakkında fetva vermeye kalkışması bir cinayet olur. Öte yandan bir kimsenin dinde ihtisası ne kadar çok olursa olsun, mezhepleri birleştirmeye hakkı yoktur. Hattâ dört mezhebin hükümlerinden istediklerini almaya yetkisi de yoktur. Çünkü tıpta ihtisası olmayan biri, göz ameliyatı yapsa kişinin gözünü kör edebilir, kalb ameliyatı yapsa kişiyi öldürebilir. Ama dinde yanlış fetva veren, kendini de, başkasını da küfre sokabilir. Din uzmanı olsa bile, bu gencin yaptığı yanlıştır. Çünkü tarihte olduğu gibi, günümüzde de, hiçbir ilahiyatçının, mezhepleri birleştirmeye, birinin doğru, ötekilerinin yanlış olduğunu söylemeye hakkı ve yetkisi yoktur.
Mezhepleri Peygamber efendimiz emrediyor. Uzman din adamlarının yani müctehid âlimlerin farklı ictihadlarının rahmet olduğunu bildiriyor. (Mezhepler kalksın, tek mezhep, tek görüş olsun) demek bu rahmete mâni olmak demektir.
İkinci bir husus, Peygamber efendimiz, rahmet olması için kendisi de farklı hükümler bildirmiştir. İşte bu farklılıktan dolayı mezhepler meydana çıkmıştır. Mesela deriden kan çıkması, Hanefî mezhebinde abdesti bozarken, diğer üç mezhepte bozmaz. Karşı cinse dokunmak Şâfiî'de abdesti bozarken Hanefî'de ve Mâlikî'de bozmaz. Bunun gibi mezhepler arasında çok farklar vardır. Bunlar tek hükme indirilemez. İndirilmesi bid’at ve mezhepsizlik olur.
Hayız konusu çok önemlidir. Mezhep âlimlerinin ictihadları farklıdır. Mesela Hanefî mezhebindeki âlimler, (Hayız 10 günü aşamaz, 10 günden sonra gelen kanlar hayız olmaz, özür olur) buyururken, Şâfiî ve Mâlikî âlimleri, (Hayız 15 günü aşamaz, 15 günden sonra gelen kanlar hayız olmaz, özür olur) buyuruyorlar. Daha birçok farklar vardır. Bunları tek hükme nasıl indirebiliriz ki?
Haddini bilmez bu genç, (Ben hadislere baktım. Hiçbir mezhebe uymadım) diyor. Mezhebdeki âlimler, o hadisleri bilmiyorlar mıydı? Bir de bu genç, hadisleri nereden öğrendi ki? Tercümelerden öğrenmiş olabilir. Tercümelerin doğru olduğunu nasıl temin eder? (Kendim yıllarca Arapça tahsil ettim) dese de, yine dil bilmekle din öğrenilmiş olamaz. Vehhabilerin ana dili Arapça olmasına rağmen, âyetlere yanlış mânâ verdikleri için, küfre girdiklerini İslâm âlimleri açıklıyor. Bu gencin, boyundan büyük işlere girişmesi affedilir cinsten değildir. Tevbe ettikten sonra, hazırladığı kitabı derhal imha etmelidir.
Âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, anayasanın hükümleri gibidir. Anayasaya göre herkes hareket edebilir mi? Hukukçular bile farklı anlıyor. Müctehid olmayanın âyet ve hadis hakkında görüş beyan etmesi, hukukçu olmayanın anayasa hakkında görüş beyan etmesinden daha çok yanlış olur. Günümüzde ise müctehid yoktur. İslam âlimleri, bunu asırlar önce bildirmiştir.
Demek bu genç, (İctihad, ictihadla nakzedilmez) Mecelle hükmünü bilmiyor. Bilse, mezheplerin farklı hükümlerine itiraz etmez. Diyelim ki bu genç, İmam-ı a'zam gibi büyük bir âlim olsaydı, bunun verdiği fetvalar, diğer mezhep hükümlerini geçersiz hâle getiremezdi. Sadece kendi ictihadını bildirebilirdi. Şu hâlde, herkes, sadece kendi mezhebindeki hayız bilgileriyle amel etmeli, mezhep dışı görüşlere asla itibar etmemelidir.