Sual: Dinimizde üstünlüğün soy sopla değil, takvâ sahibi olmakla ilgili olduğu bildirilirken, Ebu Guddeci denilen kimselerin, hadis âlimlerinden İbni Lal hazretlerinin, (İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittir. Üstünlükleri, ibadet farkından ileri gelir) diye naklettiği hadis-i şerif için, uydurma damgası basmaları çok yanlış değil midir?
CEVAP
Evet, çok yanlıştır. Dinimizde ırkçılık yoktur. İnanıp güzel amel işleyen, ihlâsı ölçüsünde diğerinden üstündür. Yunus Emre, (Yaratılmışı hoş gördük, Yaradan’dan ötürü) diyor. 72 millete, insan olarak aynı gözle bakmak, dinimize aykırı değildir. Çünkü dinimizde ırk üstünlüğü yoktur.
Hazret-i Mevlana, (Gel, gel, her kim olursan ol gel, müşrik, Mecusi olsan veya puta tapsan da gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Tevbeni yüz defa bozmuş olsan da gel!) buyuruyor. Bunun mânâsı, (Gel sana Müslümanlığı öğreteyim de gerçeği gör!) demektir. Müslümanlığı öğrenip takvâ sahibi olan, elbette diğer insanlardan üstün olur.
Bir milletin diğer millete üstünlüğü yoktur. Üstünlüğün ancak takvâ ile olduğunu bildiren bir âyet-i kerime meali:
(Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takvada en ileri olanınızdır.) [Hücurat 13]
Allahü teâlâ, (Üstünlük takvâ iledir) buyururken, bunun aksini söylemek bir Müslümana yakışmaz. Bu konuda birkaç hadis-i şerif:
(Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve peygamberiniz de birdir. Arab’ın Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya da üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.) [İbni Neccar] (Acem, Arap olmayan demektir.)
(Allahü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız. Âdem ise topraktan yaratılmıştır.) [Tirmizî]
(Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir.) [Ebu Davud]
(Müslümanlar kardeştir. Takvâ hariç, biri diğerinden üstün değildir.) [Taberani, Ebu Nuaym]
Allahü teâlâ ve Onun Resulü “sallallahü aleyhi ve sellem” (Üstünlük takvâ iledir) buyururken, bunun aksini söylemek bir Müslümana yakışmaz. Hazret-i Ömer, henüz Müslüman olmadığı zaman, insanların en aşağısı idi, iman etti, takvâda ileri gitti, peygamberlerden sonra, insanların en üstünü olan iki kişiden biri oldu. İnsan olarak puta tapan eski Ömer’le aşere-i mübeşşere’den olan yeni Ömer arasında ne fark vardır? Onu üstün yapan, imanı, takvâsı oldu. Hazret-i Ömer de Arap idi, dayısı Ebu Cehil de, Arap idi. Biri, insanların en üstünleri arasındayken, diğeri insanların en aşağısı oldu. İnsanların, insan olarak eşit olup, üstünlüğün takvâ ile olduğunu inkâr etmek, Mısırlı, Suriyeli mezhepsizlere has bir taktiktir. Mezhepsizlerin bu oyununa gelip de, hadis âlimlerinin kitaplarındaki hadislere uydurma demekten çok sakınmalı. Sonra gelen türedilerin, eski âlimleri suçlayacaklarını Peygamber efendimiz bildirmiştir:
(Âhir zamanda sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir]
Sahih hadislere uydurma diyenler 5 çeşittir:
1- (Bütün hadis kitapları uydurma hadisle doludur. Bir hadis kitabında birkaç tane uydurma hadis varsa, ötekilere de güvenilmez. Birkaç hadiste ihmal gösteren âlimin, diğerlerinde de ihmal gösterme ihtimali mevcut olduğu için hiçbir hadise güvenilmez) diyenler,
2- (Buhârî hadis kitabı hariç, diğer bütün hadis kitaplarında uydurma hadis bulunur) diyenler,
3- (Buhârî ve Müslim hariç, diğer bütün hadis kitaplarında uydurma hadis bulunur) diyenler,
4- (Kütüb-i sitte hariç, diğer bütün hadis kitaplarında uydurma hadis bulunur) diyenler,
5- (Hadis kitapları hariç, İslam âlimlerinin yazdığı her kitapta uydurma hadis bulunur) diyenler.
Birinci gruptakiler, (Yalnız Kur'an) diyenlerdir. Bunlar mezhepsizlerden de ileridir. Birçok konuda küfre düşüyorlar. Az çok dini bilen kimseler için, bunlar o kadar tehlikeli sayılmaz. Çünkü bunların aşırılığını, yanlışlığını sokaktaki insan bile biliyor. Mesela bir Hristiyan, Müslümanlığı kötülese kaç kişi inanır? Bu bakımdan, birinci gruptaki hadis düşmanlarına aldanan çok kimse olmaz. Diğer gruptakiler, birinci gruptakilere göre daha çok zararlıdır. Özellikle beşinci gruptakiler çok zararlıdır. Hadis âlimlerine itibar ediyor görünüp, kitaplarına uydurma hadis koyabilirler diyerek, fıkıh ve tasavvuf kitaplarını yazan Ehl-i sünnet âlimlerine olan güveni yıkıyorlar.
İmam-ı Rabbânî hazretleri, (Bid’at ehlinin zararı, kâfirin zararından daha fazla olur) buyuruyor. Çünkü kâfirin, Müslümanlık hakkında söylediğine kimse itibar etmez, ama bid’at ehli, namaz kılıp her ibadeti yaptığı için, ona inananlar çıkar ve çok zararı olur. Bu bakımdan uydurma hadisçilerin zararı küçümsenemez. Bunlara inanan kimse, hadis âlimlerinin çoğuna suizan eder, İslam âlimlerini cahillikle suçlar. İslam âlimlerini cahillikle suçlamak insanı küfre kadar götürür.
Sahih hadislere uydurma diyen zatlara bakılırsa, hepsinin birçok yamukluğu görülür. Bunların içinde en âlim olanı Molla Aliyy-ül Kâri’dir. Bu zatın bile, birçok uygunsuz yazıları vardır.
Aliyy-ül Kâri, El- Mevduat-ül-kübra isimli kitabında, sahih hadislere mevdu demiş, tasavvuf büyüklerine de iftira atmıştır. (Turub-ül-emâsil)
(Turub-ül-emasil bi-teracim-il-efadıl) kitabında diyor ki: (Aliyy-ül-kâri, din büyüklerine çirkin itirazlar etti. İmam-ı Şâfiî’nin ve İmam-ı Mâlik’in ictihadlarına dil uzattı. Büyük âlim Muhammed Miskin, ona gerekli reddiyeyi yazdı. (Sedad-üd-din fi-ispatin-necat-i lil-valideyn)de, (Aliyy-ül-kâri, Fıkh-ı ekberi şerh ederken, Resulullah'ın ana babasına dil uzatmıştır. Şifa kitabını şerh ederken, öğünerek onlara kâfir demiştir. İmam-ı Abdülkadir Taberi, o şerhi reddeden bir eser yazmıştır) diyor. (Seadet-i Ebediyye)
Böyle sicilli bir zatın, sahih hadislere uydurma demesine itibar edip de, muhaddislerin, müfessirlerin ve fakihlerin, sahih hadislere, sahih demesine, itibar etmemek, cahillik değilse hainliktir.
Resulullah efendimiz, hadis uyduran ve uydurma hadisi nakleden için ağır tehditlerde bulunmuştur. Mesela (Hadis uyduran, Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadis-i şerifi din kitaplarında var. Böyle bir hadis-i şerif olmasa bile, hangi İslam âlimi kitabına uydurma hadis alır? Sahih hadislere uydurma diyen meşhur mezhepsizler, (Uydurma hadisi kitabına almak, ya ihmal, ya gaflet, ya cehalet veya ihanetten ileri gelir) diyorlar. Peki, Kütüb-i sittede, diğer hadis ve tefsir kitaplarında veya İhya’da uydurma hadis var denirse, bu büyük zatlar ihmal, gaflet, cehalet veya ihanetle suçlanmış olmuyor mu? O mübarek zatlara bunlar nasıl yakıştırılabilir? Bir İslam âlimi uydurma hadisi kitabına alır mı hiç? Cehalet denirse hâşâ İslam âlimi cahil olursa kim âlim olur ki? Gaflet de öyle. Onlar gâfil ise, biz nasıl müteyakkız [uyanık] oluruz?
Ehl-i sünnet âlimlerini cahillikle suçlamak, aşağılamak, onlara hakaret etmek küfürdür. (Birgivi vasiyetnamesi, İslam Ahlakı, Miftah-ül-cennet, Faideli Bilgiler)
Allahü teâlâ, (Âlimlere sorun) buyuruyor. Peygamber efendimiz ise, (Âlimler, peygamberlerin vârisleridir ve Allah’ın güvendiği kimselerdir) buyuruyor. Bu kıymetli âlimler kimdir? Kütüb-i sitte sahipleri veya Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazali gibi büyük zatlar, bu âlimlere dâhil değil mi? Resulullah'ın (Vârislerim) dediği âlimler bunlar değilse, Abduh mu? Şevkanî mi? Sehavî mi, Kardavî mi? Ebu Gudde mi? Dört mezhep imamı veya bir İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Taberanî, İmam-ı Deylemî eğer Resulullah'ın vârisi değilse, başka kim vâris olur? İbni Lal hazretleri de hadis âlimlerinden biridir. Bu âlimlere dil uzatılırsa, ortada din kalır mı?
Hadis uyduranın, Cehenneme gideceği hadis-i şerifle bildirilmiştir. Uydurma hadisi kitabına alan da, Cehenneme gider. Din düşmanları hadis uydurur, bid’at ehli de uydurabilir, ama Ehl-i sünnet âlimi için (Hadis uydurdu) demek çok büyük bir iftira olur. (Kitabına uydurma hadis aldı) demek de, büyük bir iftiradır. Kitabına o uydurma hadisi niye alacak ki? Alırsa, mezhepsizlerin dediği gibi, ya cahilliğinden veya Allah'tan korkmadığı için alır. İhmalinden, gafletinden alır, ihanetinden dolayı alır. Bu vasıflara haiz olan kimse nasıl İslam âlimi olur ki?
Uydurma hadis demek, Resulullah'ın söylemediği bir sözü, (Bunu Allah Resulü söyledi) diye iftira etmektir. Sıradan bir Müslümanın bile hayâlinden geçiremeyeceği düşmanlığı, bir Ehl-i sünnet âlimine yakıştırmak kadar çirkin ne olabilir?
Bazı cahil mezhepsizler de, hadis âlimlerinin kitaplarındaki uydurma dedikleri hadislerin, Kur’ana aykırı olduğunu söylüyorlar. Bir hadis âlimi, bir hadisin Kur'ana aykırı olup olmadığını bilmezse, bu mezhepsizler nereden biliyor?
(Uydurma hadis var diyenlerin hepsi de yamuk mudur, hiç mi Ehl-i sünnet âlimi yoktur) diye bir soru akla gelebilir. Her hadis âlimi, bir hadise sahih diyebilmek için bazı şartlar koymuştur. Bu şartlara uymayanları kitabına almamıştır. Buhari’deki bir hadisi, başka bir hadis âlimi kitabına almamışsa, o âlim, o hadiste aradığı şartları bulamamış demektir. Bu konuda Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Hadis ilminde müctehid bir âlim, bazı âlimlerin sahih dediği bir hadise mevdu diyebilir. Müctehidin böyle demesi, (Bu hadisi, Resulullah söylememiştir) anlamında değildir. (Bu hadis benim usulüme göre yani sahih olması için aradığım lüzumlu şartları taşımadığından hadis değil, fakat başka müctehide göre hadis sahih olabilir) demektir. Farklı ictihadlar da, aynen böyledir. (Bana göre yani elimdeki mevcut delillere göre doğrusu budur) der, fakat farklı ictihadda bulunan müctehide söz söylemez.
Bunun için, hiçbir Ehl-i sünnet âliminin kitabında uydurma hadis var denmez. Başka bir zat, bu kitaptakine uydurma dese bile, o kitabın sahibi âlime göre sahihtir.