Sual: Mezhepsizler diyor ki: “Bid’at ehlinin hatalarını biz de kabul ediyoruz. Ancak şimdi zamanı değildir. Dinsizler dururken din görevlilerinin hataları ile uğraşmak gıybettir. Hatasız kul olmaz. Hatalı da olsa bid’at ehlinin kitaplarından faydalanmalı. İslamiyet yalnız Ehl-i sünnetten ibaret değildir. Vehhabi, Mutezile, Cebriye, Rafızi gibi gruplarla birleşerek İslam birliği gerçekleştirilmeli. Hatta Hristiyanlarla, Yahudilerle irtibat kurulup, önce dinsizlik yok edilmeli.”
“Din görevlilerinin cüz’i yanılgılarıyla uğraşmak yanlış olur. Mesela adam ömür boyu cihad etmiş, hapislerde yatmış, sürgünlere gitmiş. Neymiş de, mason Abduh’a müctehid demiş. Neymiş de uşur vermek farz değil demiş. Bunlar İslam birliğini baltalamak olur. Bu kitaplardaki cüz’i hataları söylememeli. İslam birliği için yanılgıları ile birlikte kabul etmeli.”
CEVAP
O zaman ortada din kalır mı? Hak ile bâtıl nasıl belli olur? Bir kimse, bahsedilen yazarların kitaplarını okuyup, cüz’i yanılgı denilen şeyleri doğru kabul etse hâli ne olur?
İslam birliği adına cüz’i sanılan böyle cinayetleri işleyen kimse, müslüman kalır mı? Bunları örtmeye çalışmanın âlemi nedir? Sonra bunları bilip de, susmak caiz mi? Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılınca, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun.) [Ebu Nuaym, Deylemi]
Bu lanete müstahak olmamak için, susmamak gerekir.
Din âlimlerini kötülemek çok kötüdür. İbni Asakir hazretleri, (Din âlimlerinin etleri zehir gibidir. Koklayan [tenkide yönelen] hastalanır, tadan [kötüleyen] ölür) buyuruyor. Ancak, kötü olan kimseleri, mezhepsizleri teşhir etmeli. Kitaplarından misaller vererek hatalarını açıklamalı. Bu hatalara aldanmamaları için müslümanları ikaz etmeli.
Elbette İslam âlimlerini gıybet etmek haramdır. Ama gıybet nedir? Gıybet, bir müslümanın veya bir zimminin gizli bir kusurunu, arkasından söylemek olup, harbilerin ve açıkça günah işleyen müslümanların bu günahlarını bildirmek, müslümanlara zulmedenlerin ve alışverişte onları aldatanların yaptıkları bu fenalıkları duyurmak, müslümanları bunların şerrinden sakındırmak, Müslümanlığı yanlış anlatanların ve yazanların bu iftiralarını söylemek lazım olduğundan gıybet olmaz. (Redd-ül Muhtar)
Mezhepsizlerin görüşleri, Kul hatasız olmaz kabilinden basit hatalar değildir, imanı ilgilendirmektedir. Bir kısmı bid’at, bir kısmı ise küfürdür.
Bunları bilip de, gücü yettiği halde, susmanın vebali büyüktür. Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bid’atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu bilenler herkese söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allah’ın indirdiği Kur’an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
Allahü teâlânın emirlerini bildirmek ve yasak ettiklerinden sakındırmak çok mühim bir vazifedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Birbirinize Müslümanlığı öğretin! Emr-i marufu bırakırsanız, Allahü teâlâ, en kötülerinizi başınıza musallat eder ve dualarınızı kabul etmez.) [Bezzar]
Emr-i marufu ve nehy-i münkeri el ile yapmak hükümete, dil ile yapmak din adamlarına, kalb ile yapmak her Müslümana farzdır. (Hadika)
Din adamının iyisi, kötüsü olur mu? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cehennemde din görevlisine, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "Günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der.) [Buhari]
(Mirac gecesi ateşten makaslarla kendi dudaklarını kesen insanlar gördüm. Bunların kim olduğunu sordum. "Kendilerinin yapmadıklarını "yapın" diyen vaizlerdir" dendi.) [Müslim]
(Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen din görevlisinedir.) [Beyheki]
(Cehennemde azap çekenlerden bazılarının yaydıkları kötü kokular, diğerlerine ateşten daha fazla azap verir. "Sen ne günah işledin ki, öyle pis koku saçıyorsun?" denildiğinde, "Ben din görevlisi idim. Bildiklerimi yapmazdım"der.) [İ. Ahmed]
(Yazıklar olsun kötü âlimlere ki, ilmi ticarete alet ederler. Menfaat için devlet adamlarına yaklaşırlar, bunların yaptıkları ticaret, kesada [darlığa, kıtlığa] uğrasın!) [Hakim]
(Bir zaman gelir ki, din görevlisi fitne unsuru olur, camiler ve hâfızlar çoğalır, ama, [hakiki] âlim hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym]
(Ahir zamanda cahil din görevlileri ve fâsık hâfızlar çoğalır. O zamanın din görevlisi, eşek leşinden daha bozuk ve daha kokmuş olacaktır.) [Tezkire-i kurtubi muhtasarı]
(Ümmetimdeki münafıkların çoğu Kur’an-ı kerim okuyanlardan olacaktır.) [İ.Ahmed]
(Ahir zamanda, âlim azalır, cahil artar. Âlim kalmayınca da, cahil ve sapık din görevlisi, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, kendisi sapar, başkalarını da saptırır.) [Buhari]
(Bir zaman gelir ki din görevlisi, en şerli olur; fitne onlardan başlar, onlara döner.) [Hakim]
(Sizin için Deccalden daha çok, sapık önderlerden korkuyorum.) [İ.Ahmed]
(Ümmetim, kötü âlimler, cahil abidler yüzünden helak olur.) [Darimi]
(Ümmetim, kötü din görevlilerinden çok zarar görecektir.) [Hakim]
Bu hadis-i şeriflerden, dini içten yıkmaya çalışanların bulunacakları anlaşılmaktadır. Böyle kimselerin ihanetlerini açıklamak gerekmez mi? “İç mücadeleye şimdilik lüzum yok” demek büyük gaflettir.
Aslında iç düşman, dış düşmandan, içteki yara dıştaki yaradan daha tehlikelidir. Ayaktaki bir yaranın tedavisi, kalbdeki bir yaranın tedavisinden daha kolay olur. Sırlarımızı, cephanemizi ve zayıf noktalarımızı bilen bir düşmanın zararı dıştaki düşmandan daha tehlikelidir.
Mezhepsizlerin, “Biz imam-ı a'zamı da, Abduh'u da severiz” demeleri yanlıştır. Abduh sevilirse, imam-ı a'zam sevilmemiş olur. Çünkü imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Muhammed aleyhisselama tam ve kusursuz tâbi olabilmek için, Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Tam ve olgun sevginin alameti de Onun düşmanlarını düşman bilmek, dinini beğenmeyenleri sevmemektir. Sevgiye gevşeklik sığmaz. İki zıt şeyin sevgisi bir kalbde, bir arada yerleşmez. İki zıttan birini sevmek, diğerine düşmanlığı gerektirir. (m. 165)
Yabancılar, İslamiyet’i parçalamak için İslam birliği maskesini taktılar. Mezhepler İslam birliğine mani oluyor diye mezhepleri kaldırmaya çalıştılar. Bal ile sirke, süt ile idrar, zemzem ile şarap birleşmeyeceği gibi hak ile bâtıl da birleşmez. Birleştirilmeye kalkılırsa hepsi de bâtıl olur.
Ehl-i sünneti parçalamak için birleşme maskesi takılmaktadır. Temiz su ile necasetli su birleşirse bir birleşme olur, ancak bu suya artık temiz su denmez, hepsi de necasetli su olur. Ehl-i sünnet, vehhabi ile, rafızi ile birleşirse hepsi necis olur. Bütün Müslümanların birleşeceği yer Ehl-i sünnet yoludur.
Cenab-ı Hak, hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak, sevdiklerini dost, sevmediklerini de düşman olarak tanıtsın. Âmin.